Arı Grubu, bir grup
‘‘eski genç’’.
Bunlar gençken ANAP'ın gençlik hareketi ve think-tank'i olarak kuruldular.
Siyasete meraklı, heyecanlı bir gruptu.
İçlerinden bazıları daha sonra ANAP saflarında siyasete atıldılar, aday oldular, hatta milletvekili olanları bile oldu galiba.
Sonra ANAP'la yolları ayrıldı.
Kendi başlarına siyasette etkin olmaya çalıştılar.
Amerikan cumhuriyetçilerinin vakıflarının
‘‘parasal’’ desteğini alarak
‘‘lobiciliğe’’ başladılar.
Amerika adına burada mı, yoksa Türkiye adına Amerika'da mı lobi yaptıkları hep karıştırıldı.
Sonrasında bir ara MHP'ye yakın oldukları yolunda bir izlenim verdiler.
MHP'nin
‘‘akla ve bağlantıya’’ ihtiyacı vardı, Arı Grubu'nun
‘‘bazı isimleri’’ MHP ile yakın durdular. Bu arada güzel işler de yapmadılar değil.
Sonrasında birdenbire
Derviş'in yanında peydahlandılar.
Derviş CHP'ye girerken, onlar da
Derviş'in yanında CHP'ye iltihak ettiler. İçlerinden biri CHP adayı bile oldu.
Geçen gün babam sordu,
‘‘Oğlum hayat boyu CHP'ye oy verdim. Yine onlara vereceğim ama şu Arı Grubu meselesi nedir, bir anlat bakayım’’ diye.
Ona anlattıklarımı, size de anlatayım dedim.
Yapma be Toroğlu
ERMAN Toroğlu, ister sevin, ister kızın; ister beğenin, ister nefret edin Türk basınında önemli bir figürdür.
Lafını dinlenilecek şekilde söyleyen, olaylara farklı açıdan bakan bir adamdır.
Kızsanız da izlersiniz, sevseniz de. Sözüne katılsanız da dinlersiniz, tam aksini düşünseniz de.
Üslup sahibi ender adamlardan biridir.
Bu durumu
Toroğlu'na haklı bir şöhret ve geniş bir popülarite getirmiştir.
Ve çalıştığı televizyon kurumu da bu popülariteden yararlanmak için
Erman Toroğlu'na
‘‘Karar Anı’’ adında bir
‘‘rezillik’’ sundurma kararı almıştır.
Karar Anı, Batılı televizyonlarda da
‘‘daha kaliteli’’ örnekleri olan
‘‘pislik’’ programlardan biridir. Batılı örneklerinde izleyiciler sahneye sandalye atmakta, konuklar tartaklanmakta, olaylar çıkmaktadır.
Toroğlu'nun sunduğu bizdeki versiyonda henüz böyle şeyler olmamakla beraber rezillik ve pislik diz boyudur.
Bu rezilliğe RTÜK'ün ne kadar dayanacağını doğrusu merak ediyorum.
Her şeye rağmen bu programın reytingi iyi olabilir.
Hatta muhtemelen iyidir de.
Ama bu programı sunmak, benim bildiğim
Erman Toroğlu'nun işi değildir.
Bu program
Toroğlu'nu toplumun gözünden düşürür.
Daha önce ekranlarda benzerlerini gördüğümüz ve reytingin zirvesindeyken işinden olan
‘‘seviyesizler’’ arasına sokar.
Toroğlu'nun bu programdan gelecek şöhrete de, reytinge de, paraya da ihtiyacı yoktur.
Çünkü
‘‘alışageldiğimiz’’ Toroğlu kalıcıdır.
‘‘Karar Anı’’ ise
‘‘rezilliktir’’.
Biz sevmek veya sövmek için
Toroğlu'nun olmasını isteriz.
Bu rezilliğin içinde yer alıp, bazıları gibi reytingin zirvesindeyken gitmesini değil.
Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi'nde olmak zorunda
FENERBAHÇELİLER, Şampiyonlar Ligi'ne
‘‘şan ve şeref’’ olarak bakıp üzülüyorlar.
Oysa Şampiyonlar Ligi, sadece şan, şeref değil aynı zamanda büyük bir ekonomik gerçek.
Bu gerçeğe Financial Times bu hafta içindeki bir araştırmasıyla parmak basmış.
Financial Times, Avrupalı futbol devlerinin yükselen futbolcu maliyetleri ve buna karşın düşen medya gelirleri nedeniyle büyük bir kriz içine girdiğini ve bu krizden çıkabilmenin tek yolunun Şampiyonlar Ligi'ne
‘‘demir atmak’’ olduğunu belirtiyor. Financial Times,
‘‘Bu büyük pastadan pay alanlar çok şanslı. Real Madrid sadece Şampiyonlar Ligi'nden 55 milyon İsviçre Frangı kazanırken, bu turnuvadan bütün maçlarını kaybederek elenen Fenerbahçe bile 9.3 milyon İsviçre Frangı aldı’’ diyor.
Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde oynadığı 6 maç için aldığı bu para, Türkiye'de bir sezon boyu havuzdan aldığı paradan çok çok az bir para değil. Üstelik de bu gelir, Türkiye'deki havuzdan düşülmüyor.
Galatasaray'ın aynı yıl Şampiyonlar Ligi'den aldığı para ise Fenerbahçe'nin neredeyse iki katı. Bu aynı zamanda Galatasaray'ın Türkiye'de Digitürk'ten aldığı paradan daha fazla. Fenerbahçe bu yıl Şampiyonlar Ligi'ne kalamayarak bu gelirden de oldu.
Financial Times'ın topladığı veriler gösteriyor ki, Şampiyonlar Ligi'nin gediklisi olamayan takımların
‘‘büyük olmaları’’ da,
‘‘büyük kalmaları’’ da zor.
Hele hele Türkiye gibi
‘‘iç potansiyeli düşük’’ ülkelerin takımlarının Avrupa'da rekabet edebilmelerinin tek yolu Şampiyonlar Ligi'de başarılı olmaktan geçiyor.
Üstelik ülkelerinin Şampiyonlar Ligi takımları, elde ettikleri mali avantajla kendi liglerinde de giderek rakipsiz hale gelmeye başlıyorlar.
Galatasaray'ın son 10 yılda elde ettiği 7 şampiyonlukla Şampiyonlar Ligi'ne en fazla katılan takımlardan biri olması bu tezle örtüşüyor.
Bu nedenle Fenerbahçe camiası eğer Türkiye'deki büyüklüğünü sürdürmek istiyorsa, ezeli rakibiyle Avrupa'da da rekabet etmeye başlamak zorunda.
Aksi takdirde gelecek nesillerde Fenerbahçeli sayısı çok ama çok azalır.
Şampiyonlar Ligi'nden en çok kim aldı?
ŞAMPİYONLAR Ligi'nin kulüpler için altın yumurtlayan tavuk olduğunu anlattık.
Merak ediyorsanız, kimin ne aldığını da yazalım.
İlk sırada şampiyon Real Madrid var. Aldığı para 54.5 milyon İsviçre Frangı.
Onu Bayern Leverkusen 49.7 milyon frankla takip ediyor.
Manchester United 47.4, Bayern Münih 46.9 milyon frank elde etmişler. Onları 43.4 ile Nantes, 41.8 ile AS Roma, 38.4 ile Juventus, 35.8 ile Barcenola takip ediyorlar.
Galatasaray başarı olarak bu ikinci grupta yer alması gerekirken, Star TV'nin az para ödemesi ve ödemeleri geciktirmesi nedeniyle ne yazık ki bunların yarısı kadar bir para alıyor.
Ama bu bile yeterince büyük bir miktarı oluşturuyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Türk seçmenler Türkiye'de, Almanya'dakinden daha kıymetli olduğu zaman.