BİR CHP milletvekili ile sohbet ediyoruz. Sıkıntılı. Ama elinden gelen bir şey yok. Sıkıntısının adı Deniz Baykal.
‘Siyaset iktidar olmak için yapılır. Deniz Bey’in ise iktidar olmak gibi bir hırsı, bir isteği yok’ diyor.
‘O ne demek?’ diye soruyorum.
‘İktidar olmak istemiyor. Ülkeyi yönetmek istemiyor. Meclis’te olmak, yönetenlere eleştiri yöneltmek, medyada yer almak ona yetiyor. Fazlasında gözü yok. Gözü yok demek bile yanlış. İstemiyor’ diye anlatıyor.
CHP’li milletvekiline göre Genel Başkanı, muhalefette olmanın rahatlığını, iktidarda olmanın rahatsızlığına tercih ediyor.
‘İktidar olsa çözüm bulması, çözüm üretmesi lazım. Memur maaşından SSK açığına, ABD ile ilişkilerden AB’ye girilip girilemeyeceğine, Kıbrıs sorununa, Irak meselesine, enflasyona, faizlere, yatırımlara ve daha binlerce soruna odaklanması, bunlar için çalışması, çözüm bulması, bütün bunlarla mücadele edecek ekipleri oluşturması lazım. Deniz Bey bunları yapmak istemiyor. İktidarın veya basının oluşturduğu gündemi takip edip, bunlara çatarak gayet güzel idare ediyor. Bu da ona yetiyor. İktidar olmak, ülkeyi ileri taşımak veya ülkeyi bir yere taşımak gibi bir arzusu yok.’ Bu fikirlerin sahibi bir CHP milletvekili olunca şaşırıyorum. ‘İktidar olmak istemeyen biri niye siyaset yapsın?’ diye üsteliyorum.
‘Niye yapmasın?.. CHP çok büyük bir parti. Onun genel başkanı olarak Başbakan kadar saygı görüyorsun. Protokolde yerin hazır. Partinin imkánları emrinde. Canın seyahate mi çıkmak istiyor. Parti kasası orada. Birini bir yere mi yollamak istiyorsun. Ver kasadan 10 bin dolar harcırah. Muhalefet lideri olarak eşin dostun sorunlarını da çözecek gücün var. Üstelik düşünmen gereken hiçbir şey yok’ diyor.
‘Deniz Bey ülke sorunlarına duyarsız mı demek istiyorsunuz?’ diye bastırıyorum.
‘Hayır duyarlı. Her vatandaş kadar duyarlı. Ama sorumluluk almak istemiyor. En güzeli sorumsuz duyarlılık değil mi? Başkası yapmaya çalışacak, sen konuşacaksın. Akşam yattığında düşünmen gereken bir milyon tane sorunun olmayacak. Kafayı koydun mu uyuyacaksın. Sabah kalkıp yürüyüşünü yapacaksın. Ballı sütünü içeceksin. Deniz Bey işin kolayını bulmuş. Bakın Genel Başkanımız 70 yaşına merdiven dayadı, yüzünde tek bir kırışık yok. Neden? Çünkü derdi yok. Bakın Başbakan’a. Adam 50 yaşında ama her gün yaşlanıyor. O kadar sorun senin başında olsa sen de yaşlanırsın. Deniz Bey ise tam tersi. Dertsiz tasasız...’
Şaşırıyorum, ‘Peki milletvekilleri, partililer bunun farkında değiller mi?’ diyorum. ‘Farkındalar’ diyor, ‘En azından çoğu farkında ama ne yapsınlar?.. Daha seçime 3.5 yıl var. Beklemekten başka çareleri yok’.
Üzülüyorum. Bir CHP’li milletvekilinden bunları duyduğum için üzülüyorum.
Keşke Kıbrıs’ın tamamı bizim olsa
RAUF Denktaş’la ilgili dünkü yazıma Londra’da yaşayan Kıbrıslı bir Türk yanıt yollamış.
O günlerde 16 yaşında olan Kıbrıslı okurum, Denktaş’ın o günkü açıklamalarının çok isabetli olduğunu düşünüyor ve benim olaya uzaktan bakarak yanlış bir tavır takındığımı iddia ediyor
‘O gün Rum Milli Muhafız Gücü ve Polis Gücü birbirine girmişti. Yoğun çatışmalar oluyordu. Biz başımızı kaldırsak iki güç de üzerimize gelecekti. Hiç şansımız yoktu. Sayın Denktaş’ın yaptığı açıklama en isabetli açıklamaydı. Hiç şansımız yoktu. Zaten Türk toplumu birbirinden kopuktu. Ben ve tüm mahalle çocukları kum torbası hazırlıyorduk ve kumumuz bile olmadığı için toprak koyuyorduk. En küçük bir eylem bizim sonumuz olurdu. Neticede 5 gün sonra Limasol ve Larnaka’da bir gün dayanabildik.’
Londra’da yaşayan Kıbrıslı okurumun yazdıklarının özü bu.
Bu satırlar Denktaş’ın o günkü tavrını haklı çıkarmaya yarayabilir belki ama bir başka gerçeği daha ortaya çıkarıyor.
Mektuptaki gerçeklere bakarsak Annan Planı ile elde edilen kazanımlar, Kıbrıs Türkü’nü 1974 Temmuz’undan daha ileri taşıyor.
Yani Türkiye’nin de imza koyduğu Londra ve Zürih antlaşmalarıyla oluşan ortamdan çok daha iyi bir noktaya geliyorlar.
1974 Temmuz’unda bir gün bile dayanma gücü olmayan Kıbrıs Türk toplumu, şimdi yanıbaşında Türk askerine sahip olacak. Geçmişte tamamı Rumların elinde olan kıyıların yarısından fazlası Türk tarafının kontrolüne girecek.
Türkler çok daha net ve kullanılabilir haklar elde edecekler.
Daha iyisi olmaz mıydı?
Olurdu elbet.
Benim gönlümden de, Rumları Kıbrıs’tan atıp adanın tamamında bir Türk Cumhuriyeti kurmak geçiyor. Hatta Akdeniz’i bir Türk golü yapmak, Viyana kapılarına tekrar dayanmak da güzel ve milliyetçi fikirler.
Ama bir de gerçekler ve akıl var.
Sizce yok mu?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Üzüntüleri paylaştığımız rahatlıkla, sevinçleri de paylaşabildiğimiz zaman.