Danıştay da yanlışlığın farkında

BATIK bankaların sahiplerine iadesi ile ilgili olarak açılan davalarda son sözü söyleyen ve bir içtihat mahkemesi görevi gören Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nun işleyişi ile ilgili olarak dün kaleme aldığım yazıya Danıştay Başkanvekili Dalova Sancar bir yanıt gönderdi.

Ben İDD Genel Kurulu'nun banka davalarında farklı sayı ve kişilerle toplanıyor olmasının ‘‘adaletin doğru tecellisini’’ engellediğini veya en azından kafalarda soru işaretleri oluşturduğunu yazmıştım.

Bana göre bir bankanın davasında 18, bir başkasında 21, bir diğerinde 25 kişiyle toplanan, üstelik de katılımcıların isimleri farklı olan genel kurullarda şahısların görüşlerine göre karar çıkması sonucunda benzer konularda farklı kararlar çıkabiliyordu.

Sayın Sancar, ‘‘Danıştay Kanunu'nu bilmediğinizden’’ demiş ama biliyorum. Fakat kanundaki bu rahatsızlığın beni ‘‘vicdani’’ olarak rahatsız ettiğini söylüyorum. Ancak gördüğüm kadarıyla bu durum sadece beni değil Danıştay Başkanlığı'nı da rahatsız etmiş ve bir yasa tasarısı hazırlayıp Bakanlar Kurulu'na sevk etmişler.

Bu tasarı yasalaşırsa İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nda sayı sabitlenecek, katılım zorunlu hale getirilecek.

Böyle bir uygulama benim dikkat çektiğim ‘‘sakıncayı’’ da ortadan kaldırmış olacak.

Dalova Sancar, 2003 yılının şubat ayında yasalaşacağına dair söz verilen bu tasarının 10 aydır TBMM Adalet Komisyonu'nda beklediğini belirtiyor..

Canı çekince son derece hızlı çalışan meclisimiz, Danıştay Yasası'ndaki değişiklikleri nedense biraz ağırdan almış. Umarım bu yazımız bir uyarı yerine geçer ve Meclis bu yasayı bir an önce çıkarır.

Ancak hukuka saygılı Danıştay üyelerinin o kadar beklemesine gerek yok.

Yasa değişmese de, bu gibi önemli konularda düzenli katılımı engelleyen bir yasa da mevcut değil. Biraz özen, biraz dikkat, biraz özveri, biraz disiplin yeter.

Yanılıyor muyum?

NOT: Danıştay'la ilgili dünkü yazımda Tansel Çölaşan'ın adını yanlışlık sonucu Tansu Çölaşan olarak yazmışım. Kendisinden özür dilerim. Bu arada bazı yanlış anlamaları da düzeltmek isterim. Sayın Çölaşan'ın dürüst kişiliğine güvendiğim için bu yanlışlığı düzeltmesini Genel Kurul Başkanı sıfatıyla ondan rica ettim. Bunun arkasında bir kasıt, bir ima yoktur.

TMSF bu soruyu duymazdan gelemez

TMSF'ye net bir sual sorunca yanıt gelmedi. Turgay Ciner Sabah Gazetesi'ni ve ATV'yi yıllık 10 milyon dolara kiraladığını bildirince ben de TMSF'ye dönüp sormuştum:

‘‘Bu anlaşma yapıldı mı, ne zaman yapıldı, bu kiralar ödendi mi?’’

Ve eklemiştim. ‘‘Bu kira nasıl belirlendi? Adil mi?’’ diye.

Birkaç gündür bekliyorum. TMSF'den gelen bir yanıt yok.

Turgay Ciner'in aktardığı tek taraflı bilgi dışında ses seda çıkmıyor. Ne yazık ki, BDDK ve TMSF böyle. Burunları biraz havada oluyor. Bizim vergilerimiz ona buna dağıtılıyor, bizim ve çocuklarımızın boğazından kesilen paralarla batık bankacılar kurtarılıyor ama soru sorunca kulaklar tıkanıyor. Devletin, milletin 50-60 milyar dolar soyulmasına göz yumulması yetmiyormuş gibi, bu parayı ödeyen vatandaş adına soru sorduğunuz zaman kolay kolay yanıt verilmiyor.

Geçmişte de böyle oldu.

Hiçbir sorumuza sağlıklı yanıt alamadık.

Yine basit bir sual soruyorum. Bir tuşa basıp yanıt verebilirler ama duymamazlıktan geliyorlar.

Ben yine de geçmişte olduğu gibi ısrarla sormaya devam edeceğim. Bir zaman Engin Akçakoca ve arkadaşları bu sorularımı yanıtsız bırakmaktan yanaydılar.

Şimdi onlar tarih oldu.

Bakalım bu yönetim de aynı yöntemi mi belirleyecek yoksa bizim halk adına sorduğumuz sorulara yanıt verecekler mi?

Göreceğiz.

Mektepliler ve mektepsizler

GALATASARAY düşmanı odaklar, sarı kırmızılı camia içinde yeni bir kavgayı ateşlemek istiyorlar. Mektepli-mektepsiz tartışması. Bilsinler ki, Galatasaray bu tartışmayı 15 yıl önce noktaladı. Kapattı ve geleceğe bakıyor.

Galatasaray'ın kafaca en mektepli Başkanı Canaydın'ın yüzlerce mektepsizi kulübe kaydetmesi ve mektepsizlerin beklentileri doğrultusunda kulübe yön vermiş olması bunun en açık işareti. Galatasaray Spor Kulübü, 1905 yılında Galatasaray Lisesi'nde kuruldu. O zaman Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresi ve en iyi okuluydu. (Bence hálá öyle.)

Çıkış noktası o kadar sağlam bir Batılılıktı ki, bugün Avrupa'da en başarılı spor kulübü olmasının arkasında kuruluşundaki felsefe yatıyor.

Ama artık kulüpte bu tartışma yok.

Galatasaray elitisttir doğru. Ama bu elitizm sadece Galatasaray Lisesi ile sınırlı değil. Bu elitizmin sınırlarını Galatasaraylılık çiziyor. 1990'lı yılların başında ben ‘‘bir mektepli’’ olarak mektepsiz Alp Yalman'ı desteklerken mekteplilerden çok tepki almıştım. Ama bugün bu durum gerilerde kaldı. Mektepsiz Alp Yalman'ın, Faruk Süren'in en büyük destekçileri mektepliler oldular.

Bugün ‘‘en mektepli’’ Canaydın'ın politikalarını en sert şekilde eleştirenler de yine mektepliler. Çünkü Galatasaray'da önemli olan nerede okuduğunuz değil, Galatasaray'ı Galatasaray yapan kültüre ne kadar sahip olduğunuz. Ben ne mektepliler gördüm Galatasaray'dan haberi yok, ben ne mektepsizler gördüm mektepliden daha mektepli.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Saygıyı lafa değil işe gösterdiğimiz zaman.
Yazarın Tüm Yazıları