Danışman gazetecilere hayır

BİZ gazeteciler birbirimizi kıyasıya eleştirir, birbirimizle bazen belden yukarı bazen belden aşağı vuruşuruz.

Ama biz gazeteciyizdir. İşimiz yazmaktır, işimiz haber vermektir ve başka işimiz yoktur. Neyimiz varsa buraya dökeriz, ne kazanıyorsak buradan kazanırız.

Ama giderek yeni bir gazeteci türünün egemen olmaya başladığını görüyoruz ve biz gazeteciler bunları ciddiye almadığımız için de bunların bir kanser gibi mesleğimizi sarmaya başladığını fark edemiyoruz.

Oysa onlar bu mesleğin saygınlığına ve geleceğine her şeyden çok darbe vuruyorlar. Peki kim bunlar?

Bunlar bazen bankacı, bazen işadamı, bazen öğretim üyesi, bazen danışman, bazen bürokrat, bazen teknokrat, ama her nedense bizimle meslektaşlar.

Bunlar gazetelere uzman yazar olarak sızıyor, giderek düzenli yazar oluyor, daha sonra kendi uzmanlık alanlarının da dışına çıkarak her şeyi yazmaya başlıyorlar ve haliyle bir güç haline geliyorlar. Benim itirazım da tam bu noktada başlıyor.

Gazeteci olacaklarsa buyursun olsunlar, ama asıl mesleklerini de geçmişlerinde bıraksınlar.

Öğle birbuçuk saat gazeteci, öğleden sonra bir saat banka yönetim kurulu üyesi, sabah öğretim görevlisi, kuşluk vakti holding danışmanı olmasınlar. Varlarını ve yoklarını bu mesleğe adasınlar.

Benim mesleğimi kullanarak, benim saygınlığımdan faydalanarak günün geri kalan 22.5 saatinde menfaat elde etmesinler. Gazetecilikte sağladıkları popülariteyi ve gücü, onları okuyanların genelde bilmediği asıl iştigal alanlarında paraya tahvil etmesinler.

Ya gelip adam gibi gazeteci olsunlar, ya da asıl mesleklerine dönsünler ve bu meslekten ekmek yiyenler, bu mesleğin kurumlarını yönetenler, bu danışman gazeteci tipini mesleğin başına musallat etmesinler.

Davetiye satan polisler


ÖNCEKİ akşam bir arkadaşım oturmaya gelecekti. Geldi, sinir küpüydü. Elinde tuttuğu iki davetiyeyi sallayarak içeri girdi. ‘‘Artık insanı yollarda soyuyorlar, hem de polis zoruyla’’ dedi.

Yolda rutin bir trafik kontrolüne girmiş, memura ehliyet ve ruhsatını uzatmış, memur ise iki adet polis balosu davetiyesi ya da benzer bir şey. Değerine paha biçilmez, hediyesi 20 milyoncuk.

Arkadaşım akşam vakti bir tartışmaya girmemek için davetiyeleri almış, 20 milyonu vermiş. Çevirmeyi yapan polis memuru, ehliyet ve ruhsata bakmadan iade edip ‘‘İyi akşamlar, iyi yolculuklar’’ dilemiş.

Böyle bir rezalet olur mu? Polisin işi asayişi mi sağlamaktır yoksa davetiye mi satmak? Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'na bir ekleme yapıldı da bizim haberimiz mi yok?

Elbette bunun suçu o memurda değil; bunu yaptıran amirinde, müdüründe. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, lütfen bu rezaletlere bir el koyun.

Balolar, eğlenceler, vakıflar, vatandaşı yolmanın yeni yolu olmasın. Kusurumuz varsa cezamızı verelim, yoksa bırakın gidelim.

Aile içinde şekilcilik olmaz


RECEP Tayyip Erdoğan'ın Chirac'la baş başa ‘‘özel’’ görüşmesi bizim Dışişleri tarafından biraz yadırgandı.

Oysa bu durum Avrupa Birliği içinde son derece normal bir durum.

Baş başa, gizli, açık, ailece görüşmeler AB liderlerinin sık sık yaptığı bir şey.

Ve açıkçası bizim de kıskandığımız bir durum.

Çünkü Avrupa ailesinin bir parçası olmak açısından bunlar önemli.

Erdoğan ile Chirac birlikte sinemaya gitseler daha da memnun olurdum.

Bence Erdoğan'ın Avrupa turunda Fransa çok önemli.

Çünkü Fransa'da seçim öncesi ve sonrasında ciddi bir panik yaşandı.

Fransa Türkiye ile geniş ticaret hacmine ve ortaklıklara sahip bir ülke.

Bir yandan da Fransızların ‘‘Regie National’’lerinden Renault burada ‘‘askerlerle’’ ortak.

Bu yüzden AKP iktidarından çok korktular.

Fransa'nın Türkiye'ye ilişkin kaygılarının giderilmesi ve ilişkilerin ‘‘normalizasyonu’’ önemliydi.

Erdoğan'ın Chirac'la dostane görüşmesi iyidir.

Kimse ‘‘diplomatik kurallar’’dan söz etmesin.

Eğer Avrupalı isek aile içi diplomasi olmaz.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


İş yapmak geyik yapmaktan daha fazla takdir edildiği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları