Ama biliyoruz ki, bunlar devlet yönetmek, devletlerin kaderlerini belirlemek için yeterli değildir. Gerek şartlardır ama yeter şartlar değildir.
Mümtaz Hoca Kıbrıs'ta uzun yıllardır Denktaş'ın danışmanı.
Kıbrıs'ta çözümsüzlüğün unsurlarındran biri anlayacağınız.
Şimdi size Mümtaz Soysal'ın Kıbrıs'la ilgili fikirlerini tartışmayacağım.
Bambaşka bir meseleyi hatırlatacağım.
1990'lı yılların ilk yarısı.
Dünyada müthiş bir sermaye dolaşıyor ve Dünyanın her yerinde telekom özelleştirmelerine büyük paralar yatırılıyor.
Avrupa ülkelerinde konuşulan rakamlar yüz milyar dolarlar mertebesinde.
Türkiye de bu furyada telekomunu satmak istiyor.
Biçilen değer ise 20 ila 30 milyar dolar arası.
O günlerde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin toplam borcu da hemen hemen bu miktar.
Yani Telekom'u sat borcu sıfırla.
Mümtaz Hoca sağolsun, insan üstü bir gayretle Telekom'un satışını engelledi.
Ardından GSM furyası başladı, telekomların değeri düştü, düştü, düştü.
Bugün Türk Telekom'u satmaya kalkışsan o günkü değerin 4'te birine gitmez diyenler de var, bu fiyatı iyimser bulanlar da.
Ve bugün Telekom'u iyimser fiyattan satsanız bile Türkiye Cumhuriyeti'nin borcunun 20'de birini karşılamıyor.
Doğru, dürüst Mümtaz Hoca'nın Türkiye'ye verdiği zarar bu.
Bu zararı vermek istedi mi?
Asla istemedi.
Verdi mi?
Evet verdi.
Siz olsanız bundan böyle Mümtaz Hoca'ya danışır mısınız?
Çağdışı bir ehliyet sınavı
BİR arkadaşımın kızı harıl harıl ehliyet sınavına hazırlanıyor. Elindeki kitabı alıp baktım. Gözlerime inanamadım. Kitapta trafik kuralları, ilkyardım bilgileri yaynında bir de ‘‘Motor’’ bölümü var.
Şaşırdım.
‘‘Kızım ehliyet mi alacaksın yoksa tamirci mi olacaksın’’ dedim. Ehliyet alacakmış. Ama motoru da bilmesi gerekiyormuş.
Şaşırdım.
Kitabı ve sınavı hazırlayanlar her kimse geçmişte kalmışlar. O eskidendi, aç motoru distribütörü kontrol et, bak bakalım meksefe sağlam mı, bujiler iyi durumda mı, kayış gevşemiş mi, alternatör bilyesi ses mi yapıyor.
Yok artık bunlar yok. Şimdi kaputu açtın mı, karşında bir blok halinde motor duruyor. Değil tamir etmek, ne nerede anlaman mümkün değil. Ellememek de lazım, ellersen garanti kapsamı dışındasın. Zaten ortada elleyecek bir şey de yok. Hele hele bazı markalar artık kaputu açılmayan otomobiller yapıyorlar ki, sürücü kurcalayıp bozmasın. Kaput ancak serviste açılabiliyor.
Ama biz hálá gençlere soruyoruz: ‘‘Marş motorunun görevleri nelerdir?’’
Elinin körüdür.
Fransa örneği Türkiye'yi anlatmaz
FRANSA'da türban sorununun çözümü için oluşturulan komisyonu daha önce bu sütundan sizlere duyurmuş ve çalışmaların sistematiği hakkında bilgi vermiştik.
Bundan kısa bir süre sonra komisyon raporunu tamamladı ve Cumhurbaşkanı Chirac'a verdi.
Chirac da, ‘‘bilimsel’’ bir raporu kendi siyasi kriterleri ile birleştirdi ve Fransa'da kamusal alanda türban takmak yasaklandı.
Komisyonun raporunda önerdiği, ‘‘Yahudi ve Hıristiyan simgelerinin de kamusal alanda yasaklanması’’ önerisi ise Chirac tarafından çok da uygun bulunmadı.
Şimdi Türkiye'de meseleyi Fransa örneğinden yola çıkarak tartışmak isteyenler var. Ancak iki ülke arasında konunun ‘‘siyasi malzeme olması’’ dışında benzerlik yok. Fransa'da Chirac türbanı yasaklarken büyük ölçüde siyasi bir hedefe bakıyor. Bu yasakla Chirac aşırı sağın yükselmesinin ve merkez partilerden kaçmasının önüne geçmek istiyor. ‘‘Mütedeyyin Hıristiyan’’ kitlenin İslami tırmanıştan rahatsız olarak ‘‘uç partilere’’ yönelmesinin önünü kesmeye çalışıyor.
Bu yasağın bir boyutu. Diğer boyutu ise Washington Post'tan Ketih Richburg tanımlıyor.
Richburg'a göre Fransa, Afrika ve Arap ülkelerinden gelen göçmenlerin Fransız toplumu içinde asimile olmalarını istiyor.
Bu asimilasyonun önündeki engel olarak da başta türban olmak üzere Müslümanlara özgü dini sembolleri görüyor. Fransa'nın bu tavrına karşılık Müslüman gruplar da olayı kaşıyorlar.
Bu konudaki ilk yazımda belirttiğim gibi, bir mahkemede jüri üyeliği yapan türbansız bir Müslüman kadına ikinci celsede türban taktırarak ‘‘Müslüman kimliği’’ ön plana çıkarmaya ve koruma altına almaya çalışıyorlar.
Türkiye'de ise türbana yönelik siyasi tavır ile elde edilecek siyasi kazanç Fransa'dakinin tam tersi.
Fransa'da türban yasaklanarak toplumun uç partilere kayması engelleniyor. Türkiye'de türban yasağı toplumu geçmişte uç partilere doğru itti.
Türkiye'de türban takanlarla takmayanlar arasında ırka dayalı bir fark olmadığı için Fransa'dakine benzer bir asimilasyon isteği ve sürecinden söz etmek mümkün değil. Ancak bazı grupların türbanı Türkiye'deki karşı devrimin sembolü olarak kullanmaları söz konusu.
Bu nedenle Türkiye türbanı kendi içinde çözmek zorunda.
Fransa Türkiye için ne iyi, ne de kötü bir örnek olabilir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk inşa etmeye kalkışmadığımız zaman..