Daha önceleri neredeydiniz?

BERKE Barajı’ndan dolayı Uzanlar’a dava açıldı.

Gerekçe fiyatları şişirmek.

Haberi görünce güldüm.

Benim yaklaşık 3 yıl önce yazdığım bir konu.

Berke Barajı’nda hem devletin, hem ÇEAŞ’ın küçük ortaklarının nasıl ‘dolandırıldığını’ yazdım.

Taş çatlasa 500 milyon dolara bitirilecek iş, İtalyan müteahhidin elinden zorla alınıp Uzanlar’ın inşaat şirketine verilmiş, faturalar şişirile şişirile 1 milyar doların üzerinde mal edilmişti.

Uzanlar halka açık bir şirketin parasını, tamamı kendilerina ait bir şirkete aktarmışlardı. Bu arada ‘kredi ve finansman’ oyunlarıyla devlet vergi kaybına uğramış, Uzanlar’ın yurtdışındaki ‘off shore’ bankalarına para aktarılmıştı.

Yani ‘normal aklın’ düşünemeyeceği her türlü ‘fırıldak’ çevrilmişti.

Ben bunları üç yıl kadar önce yazdım.

Yani Uzanlar Türkiye’de ‘krallık’ sürerken, anlı şanlı gazeteciler ‘milyonlarca doları’ cebe atıp bunların gazetelerine, televizyonlarına ‘koşarken’... (Bazılarının paralarını alamadıklarını ve şimdi bu paraları TMSF’den almak için dava açtıklarını öğreniyoruz.)

O günlerde ben bunları yazarken, milyon dolarları ‘lüpletenlere’ bir şey demeyenler bana ‘Tetikçi’ yakıştırması yapıyorlardı.

Ama Allah büyük.

İşte her şey ‘kabak’ gibi ortaya çıkıyor.

Ne yazdıysak doğru.

Ama işin komiği, bu davalar o günlerde ben bunları yazarken açılmadı.

O günlerde kimse kılını kıpırdatmadı.

Şimdi peş peşe davalar açılıyor.

‘Aslan yürekli cengaver’ yazarlar da Uzanlar hakkında yazıp duruyorlar.

Bana ise hálá ‘Tetikçi’ diyorlar.

Bu kez de Karamehmet için yazdıklarımdan dolayı.

Ama merak etmeyin, yakında onun hakkında da davalar açılmaya ve ‘aslan yürekli gazeteciler’ onun hakkında da yazı yazmaya başlarlar.

Hatta bazıları başladı bile.

Olmayan basın toplantısı

DÜN
haber Türkiye’ye bomba gibi düştü.

‘Fransa Cumhurbaşkanı Chirac basın toplantısına katılmaktan vazgeçti.’

İddialara göre, Erdoğan-Schröder-Chirac görüşmesinden sonra ortak basın toplantısı vardı ama Chirac son anda basın toplantısına katılmaktan vazgeçmişti.

Bu gerçekten büyük bir ayıptı. Haber Türkiye’de piyasaları dalgalandırdı. Moralleri bozdu.

Ama bu haber aslında ‘bir rezaletin’ ortaya çıkmasından başka bir şey değildi.

Chirac, basın toplantısına katılmaktan vazgeçmemişti. Çünkü ortada ‘planlanmış’ bir basın toplantısı yoktu.

Önceden hazırlanmış resmi programda bir basın toplantısı görünmüyordu.

Ama Başbakanlık’ta ‘işgüzar’ birileri, programa böyle bir basın toplantısını yazmıştı.

Ve Alman ve Fransız liderlerin programında böyle bir toplantı görünmediği için de, olmayan bir basın toplantısına katılmaları söz konusu değildi.

Fransız diplomatların da, Alman diplomatların da bu basın toplantısından haberi yoktu.

İşi garibi, görüşmelerin altyapısını hazırlayan Türk diplomatlar da bir toplantıdan haberdar değildi.

Birileri kuyuya bir taş atmış, ortada hiçbir neden yokken, Fransa Cumhurbaşkanı’nın Türkiye’yi protesto ettiği yolunda bir görüntü ortaya çıkmıştı.

Bunun adı işgüzarlıktı, bunun adı acemilikti, bunun adı ihanetti.

Başbakanlık, bu büyük ’skandal’a yol açanı mutlaka bulmalı.

Türkiye’nin onuruyla oynamak bu kadar kolay olmamalı.

Futbolda mafya soruşturması yapılmalı

FUTBOL
Federasyonu ‘en sonunda’ kılını kıpırdatmaya karar verdi. Dün futboldaki şike iddialarını ‘bir kez daha’ gündeme getirip, ‘Neden kimse kılını kıpırdatmıyor?’ diye sorunca Futbol Federasyonu harekete geçti ve ‘soruşturma’ başlattı.

Açıkçası ben bu soruşturmadan hiçbir sonuç beklemiyorum.

Yasak savma kabilinden bir şeyler yapılacak.

Ne yazık ki, hükümetin pek çok konudaki kararlılığı, özel veya değil, devletin diğer kurumlarına aksetmedikçe bazı işlerin düzelmesi çok zor.

Bu arada dünkü yazıdan sonra Beşiktaş’ın eski Başkanı Serdar Bilgili aradı.

Milliyet’te Necil Ülgen’in dün naklettiğim ‘iddiası’nı yurtdışındayken öğrenmiş.

Ülgen’i aramış ve ‘Beni tarif ediyorsunuz. Bu iddia doğru değil’ demiş.

Bilgili’nin söylediğine göre bunun üzerine Necil Ülgen, ‘Hayır ben sizi kastetmiyorum’ diye yanıt vermiş.

Daha sonra bir toplantı çıkışında gazeteciler bu konuyla ilgili soru sormuşlar. Serdar Bilgili de, ‘Bu iddiada benim hiç adım geçmiyor. Cesareti olan bu iddiayı benim adımla yazar ve mahkemede hesaplaşırız’ demiş.

Bilgili bu habere son derece bozulmuştu. ‘İsim yazmadılar ama tariften ortaya ben çıkıyorum. Sanki olay Aziz Yıldırım’la benim aramda geçmiş gibi gösterilmek isteniyor. Herkes bana bunu soruyor. Olacak şey değil’ diye dert yandı.

Bilgili iddialıydı.

‘Kimseden borç almam. Borsada yıllardır tek bir kağıdım, tek bir işlemim yok. Kimsenin parasına da ihtiyacım yok. Hayal mahsulü şeyler bunlar’ dedi.

‘Bunları aynen yazayım mı?’ diye sordum.

‘Yaz lütfen. Artık sıkıldım’ dedi.

Bilgili’nin iddialara yanıtı olarak aktarıyorum.

Bu iddia ile ilgili bir şey söylemem mümkün değil. Ama yıllardır yazıyorum, söylüyorum.

Türk futbolu mafyanın kucağındadır.

Mafya bağlantılı menajerlerin elinde yüzlerce futbolcu var.

Hal böyle olunca bunların sadece alım satımlarından değil, gittikleri takımda oynadıkları futboldan da kuşku duymak mümkün.

Futbol Federasyonu, bu meseleyi baştan savma bir soruşturma ile geçiştirmek yerine aynen yıllar önce İtalya’da olduğu gibi geniş bir komisyonla soruşturmak ve gerekirse bazı takımlara küme düşürtmek, bazı oyuncuların lisanslarını iptal etmek, bazı menajerlik şirketlerinin bu piyasada bulunmasını engellemek zorunda.

Ama tabii ki, bu olmayacak. Çünkü Türkiye’de anlı şanlı kulüp başkanları kendilerine ‘mafyadan koruma’ kiralıyor. Olan biteni herkes biliyor. Ama üç maymunu oynuyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Doğruyu yazana değil, bildiği doğruları yazmayana kızdığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları