Cumhurbaşkanı’nın Annan Planı yorumu

ANNAN Planı tartışılır ve Kıbrıs’ta her iki taraf ‘referandum’a doğru giderken, biz plandan yana olanlara, ‘Hayırcılar’ tarafından edilmedik hakaret kalmadı.

En ağırıma giden ise ‘hain’ suçlamalarıydı.

Gelişmeler bir ülkeye en büyük ihanetin ‘aptallık’ olduğunu gösterdi.

Referandumda Türk tarafından ‘Evet’ çıkmasının ardından Kıbrıslı Türkler için pek çok olumlu gelişme ardı ardına gelmeye başladı ki, bu henüz bir başlangıç.

Kıbrıs’ta ciddi bir turizm hareketliliği yaşanıyor. Sonraki aşamada ambargoların gevşemesi kaçınılmaz ve en somut adım İKÖ’de cemaat olmaktan çıkıp ‘devlet’ statüsüne geçilmesi.

Bu arada Annan Planı’nın tartışıldığı günlerle ilgili bir gerçeği de, tarihe not düşülmesi açısından yazmak istiyorum:

Annan Planı’na hemen hemen son hali verilmiş ve Türk heyeti İsviçre’ye görüşmelere gitmeye hazırlanıyor.

Annan Planı da Milli Güvenlik Kurulu’nda masaya yatırılmış.

Herkes fikrini açıklıyor. Söz Cumhurbaşkanı’na geliyor.

Cumhurbaşkanı, planı incelediğini söylüyor ve konuşmaya başlıyor:

‘Bu plan gerçek olamayacak kadar iyimser bir plan. Her şeyden önce askerlerle ilgili düzenleme olanaksız. Plana göre Türkiye’nin 600 askeri Kıbrıs’ta kalacak. Bu şu demek: Türkiye, bir Avrupa Birliği ülkesinde asker bulunduracak. Bu imkánsız. Hayal. Bu maddenin bu planda kalması imkánsız. Eğer kalırsa büyük başarıdır.’

Cumhurbaşkanı’nın ‘Kalması imkansız’ dediği madde planda kalıyor ve aynen o şekliyle referanduma sunuluyor.

Ama yine de bazıları bu plana ‘Hayır’ dedirtmek için uğraşıyor.

Ve plana o gün de, bugün de kötü diyenler, bugün planın meyvelerini afiyetle yiyorlar.

Suyunu çıkarmak

AVRUPA
Birliği, Türkiye’yle ilgili taleplerinde doyumsuzluk noktasına doğru gidiyor. Bu gidişle nerede duracakları belli değil. Belli ise de en azından bunu telaffuz dahi etmek istemiyoruz.

Türkiye’nin attığı bu iyi niyetli adımları, başlattığı ve daha da ileri gitmesi mümkün sürece ‘bulaşarak’ Türkiye’nin büyük hassasiyeti olan ‘Doğu ve Güneydoğu’ konusunda ‘daha fazla haklar’ demeye başladı.

Hollanda’da Türkiye ile ilgili gündem bu.

Referandum sürecinden bu yana Rumlara olan kızgınlığı ile Türkiye’ye sempati beslemeye başlayan Verheugen, son derece ‘olumlu’ açıklamalar yaparken, arkadan dolanan AB liderleri yorgunu yokuşa sürmeye çalışıyorlar.

Talepler o düzeyde ki, zannedersiniz Avrupa’ya da örnek teşkil edecek müthiş bir ‘laboratuvar demokrasisi’ oluşturmak istiyorlar.

Ancak toplumsal dinamikleri, koşulları ve zamanı hesaba katmıyorlar.

Türkiye’nin demokrasi yolunda Avrupa’nın da önüne geçecek bir yolu açtığını ve burada koştuğunu görmüyorlar.

Bu uzun mesafe koşusunda Türkiye’nin rekor temposunda gittiğini görmezden gelip, starttan zıplayarak tek hamlede sonuca ulaşmasını istiyorlar.

Aslında Türkiye’nin bu kadarını yapmasını dahi beklemeyen AB, şimdi şaşkın ve talepleri ileri taşıyor.

AB’nin niyeti eğer, Türkiye’de toplumsal bir tepki yaratıp ‘Allah belanızı versin’ deme noktasına getirmek ve Türkiye’nin AB defterini kapamasını sağlamak ise o noktaya çok yaklaştığımızı bilmelerini isteriz.

Avrupa Birliği’ne en fazla inanan Türklerin bile kafasında soru işaretleri oluşmaya, ‘Bu kadarı da fazla’ cümlesi içten içe de olsa telaffuz edilmeye başladı.

Ve Türkiye, AB’siz de yolunu bulur.

Ama Türkiye’siz AB ne olur, onu da onlar düşünür.

Laf kaldırmaz niyete aldırmaz

BUGÜNE
kadar Kapalıçarşı ile ilgili onlarca yazı yazdım. Kapalıçarşı’nın Türkiye ve dünya için ne ifade ettiğini, çok daha iyi pazarlanması gerektiğini, dünyanın ilk ‘Shopping Mall’ konsepti olduğunu yazdım.

Bu dünyanın en ünlü çarşısının akşam saat 10.00’a kadar açık olmasının gerektiğini, pazar günleri de açılmasının ilgiyi artıracağını ve daha pek çok şey yazdım. Amacım Kapalıçarşı’ya önem verilmesini sağlamak, burayı Türk turizminin ve ekonomisinin daha önemli bir gücü haline getirmekti.

Bütün bu yazıları yazdığım dönemlerde Kapalıçarşı esnafından ya da Kapalıçarşı Esnafları Derneği’nden ne bir teşekkür geldi, ne bir fikri katkı.

Ancak geçen gün Laila ve Reina isimli gece kulüplerinin İstanbul’un turizm potansiyeli açısından önem taşıdıklarını yazdım ve başlık olarak da ‘Kapalıçarşı neyse, Laila da o’ dedim, Kapalıçarşı Esnafları Derneği Yönetim Kurulu’ndan hemen bir yazı aldım.

‘Köşenizdeki Kapalıçarşı neyse Laila da o başlığı bize anlamını aşan bir tasvir oluşturmuştur. Yazdıklarınıza katılmakla birlikte böyle bir kıyaslama esnaflarımızı rahatsız etmiştir. En son örneği, NATO Zirvesi’ne katılacak tüm katılımcıların ilk isteği başka bir yeri değil, Kapalıçarşı’yı ziyaret etmek olmuştur.’

Bir iyi niyet, bu kadar mı yanlış anlaşılır, ya da bu kadar mı alıngan olunur?..

Bundan sonra ben ne diyeyim artık.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Babalar Günü de Anneler Günü kadar coşkuyla hatırlandığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları