Parti Disiplin Kurulu’nun, Genel Başkan Deniz Baykal’ın ‘ısrarlı’ taleplerine rağmen Mustafa Sarıgül’ü ‘ihraç’ etmemesi, CHP’yi parti yaptı.
Yolsuzluklara, yolsuzluk iddialarına karşı önlem almak, tavır almak bir parti için onurdur.
Ama bunu eşitlik ve adalet içinde yapmak gerekir.
Ve kanıtlanmamış iddiaları kimileri için silah olarak kullanmak, partinin onurunu zedeler.
Gelecekte yolsuzluk iddiaları karşısında tavır almayı zor, hatta imkansız hale getirir.
CHP Disiplin Kurulu’nun kararı Türk siyasi hayatı açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
Türkiye’de siyasi partilerde ‘lider egemenliği’nin yerini ‘demokratik egemenliğe’ bırakmasının işaretidir.
Deniz Baykal ve ekibi Disiplin Kurulu’nun verdiği bu karardan sonra, takkeleri önlerine koyup bir kez daha düşünmek zorundalar.
Çünkü bazen deniz de biter.
Ne kadar seversek sevelim.
Sabıkalısın sen sabıkalı kal
PAZAR günü Hürriyet’in manşetini görünce ‘üzüldüm’. ‘Lisa Yasası beldelere yayılıyor’ diyordu. Pis bir cinayet sonrasında Alanya’da başlatılan uygulama yayılıyordu.
Pek çok belde ‘sabıkalılara işyeri açma yasağı’ uygulamaya başlamıştı.
Hürriyet de bunu duyuruyordu.
Bu kabul edilebilir bir durum değil. Dünyanın her yerinde sabıkalıları topluma kazandırmak ciddi bir uğraştır.
Ülkeler bunun için servet harcarlar. Çünkü bu hem insani, hem de toplumsal bir görevdir.
Türkiye’de İş Kanunu işyerlerine belirli sayıda sabıkalı çalıştırma zorunluluğu getirmiştir.
Ancak buna rağmen bir aklı evvel belediyenin ‘yasalara aykırı’ uygulaması, aklın önüne geçebiliyor.
İyi de, ya bu yasak Türkiye geneline yayılırsa.
Ne yapacağız o zaman.
Hapishaneden çıkan sabıkalılara iş vermeyeceğimize, işyeri açtırmayacağımıza göre, bundan 200 yıl önce İngiltere’nin yaptığı gibi gemilere doldurup Avustralya’ya, bizim bir Avustralyamız olmadığına göre Kardak kayalıklarına mı yollayacağız.
Alanya Belediyesi’nin başlattığı ve anladığım kadarıyla giderek yayılan bu ‘saçmalığa’ karşı TBMM’den aklı başında bir tavır yükselmesini bekliyorum.
ABD askeri imajı değişir mi?
TSUNAMİ ile ilgili olarak ABD’ye yöneltilen suçlamalar ilginç. ABD karşıtlığı o boyutta ki, Diego Garcia üssü yıkılmayınca, ‘Bush Müslümanlar ölsün diye tsunamiyi haber verdirtmedi’ diyenler var.
Bunun faturası da ABD’ye çıkar diye umanlara karşın ben olayı böyle görmüyorum.
Hatta tam aksi kanaatteyim.
ABD yönetimi, çok ustaca bir manevra yaparak, felaket sonrasını ciddi bir ‘Halkla ilişkiler kampanyasına’ çeviriyor.
Dün Irak’a bomba atan, Ebu Garib Cezaevi’nde işkence yapan, sivillere ateş açan ABD’li asker görüntülerinin yerini şimdi aç ve perişan tsunamizedeye yardım paketi uzatan ABD’li asker görüntüleri alıyor.
Erdoğan siyasette boşluk bırakmıyor. Pek çok konuda sosyal demokrat bir politika izliyor. Sol CHP’nin muhalefet yapamamasının, yüksek tonda konuşamamasının nedeni bu.
Ekonomide o kadar liberal ki, ANAP bitti, DYP alternatif ve kabul edilebilir ekonomik politika üretemiyor.
Dış politikaya ‘kişilikli’ bir yaklaşım getirdiler, muhalefet eleştirse de halk olayı görüyor.
Tayyip Erdoğan’ın boş bıraktığı iki yer var.
Bunlardan biri ‘radikal İslamcılık’, diğeri ise ‘aşırı milliyetçilik’.
Bu iki parça boş duruyor.
Bu yüzden ‘sistem karşıtı’ gençlerin son dönemdeki en hızlı yönelimi ‘milliyetçilik’.
Üniversite gençliği içinde ‘ulusalcılık’ ve ‘milliyetçilik’ hızla yükseliyor.
Radikal İslamcılıkta ise Saadet Partisi inandırıcı ve dinamik olmadığı için o boşluğu dolduramıyor.
Açıkçası ben bir süredir, Türkiye’de boş kalan ‘radikal İslamcılık’ koltuğuna kim oturacak diye bekliyordum.
Bu sorunun yanıtı dün ortaya çıktı.
Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit,‘Din elden gidiyor. Takkenin üzerine haç biniyor’ diye kıyameti kopardı.
Eh, siyasi olarak olmasa da yaş itibarıyla yakışır.
Hayatı boyunca cenazeler dışında dua ettiğini görmediğim babam da 70’inde hacca gitmişti.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kaza gibi cinayetlere, cinayet gibi kaza demediğimiz zaman.