HÜKÜMET, daha doğrusu iktidar partisi kaçak Kuran kurslarına ‘ceza vermeme’ konusunda ısrarlı.
Yasayı Meclis’ten bir kez daha aynen geçirecek ve Cumhurbaşkanı’nın elini kolunu bağlayacaklar.
Sonraki tek sığınak Anayasa Mahkemesi. Ancak Anayasa’ya aykırılık iddiası nasıl yapılacak bir fikrim yok.
Hükümetin bu konudaki çelişkisine daha önce değinmiştim.
Hem Başbakan hem Adalet Bakanı, ayrı ayrı yaptığımız sohbetlerde din eğitiminin devlet kontrolünde yapılmasının gerekliliğinden söz etmiş, bunun bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu söylemişlerdi.
Devletin din eğitimini kontrol etmemesi sonucu ‘Hizbullah mezarları, domuz bağları’ gibi görüntülerin ortaya çıktığını söylemişlerdi.
Ancak şimdi devletin kontrolü dışındaki din eğitimini neredeyse ‘serbest’ bırakıyor, ‘kaçağı’ özendiriyorlar.
Yaman bir çelişki.
Bu konuda hükümetten tek ‘tutarlı ve sağduyulu’ ses dün Adalet Bakanı Cemil Çiçek’ten geldi.
Çıkarılmaya çalışılan yasanın ‘yanlış’ olduğunu bilen Cemil Çiçek,‘Doğru olan kontrolsüz din eğitimine izin vermek değil, 12 yaşın altındaki çocuklara da din eğitimi verilmesine imkan sağlayıp bunu da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kontrolü altına sokmaktır’ mealinde konuştu.
Yani Çiçek demek istiyor ki: ‘Bu işi denetimsiz bırakmak doğru değil ama vatandaşlar din eğitimini küçük yaşta vermek istiyorlar. Biz buna izin vermediğimiz için kaçağa talep oluşuyor. Biz talebe yasal yanıt verirsek, kaçağa gerek kalmaz.’
Din eğitiminin çok küçük yaşta yapılıp yapılamayacağına ilişkin ahkám kesecek donanımda değilim.
Ancak 5 yaşındaki kızımın ‘Allah Baba’ konusundaki sorularından anlıyorum ki, bu kadar küçük bir çocuğa ‘soyut kavramlar’dan söz etmek zor. Tabii en iyisini pedagoglar, eğitimciler bilir.
Fakat bildiğim şu ki, Cemil Çiçek’in sözleri en azından hükümetin içinde bulunduğu çelişkiyi ortadan kaldırıyor.
Ama anlaşılan hükümetin çelişkiyi ortadan kaldırmak gibi bir niyeti yok.
Çiçek’in sözleri de sadece hoş bir seda.
Ereğli, kasasındaki para değerine satılır mı?
BİR süredir yazılarıma konu olan ve ‘ucuza gitmemesi’ için Başbakan’ı sürekli uyardığım Ereğli Demir Çelik’in bilançosu açıklandı.
Bilanço müthiş.
Şirketin toplam varlıkları 6 katrilyon 388 trilyon lira. Yani hemen hemen 4,5 milyar dolar.
Duran varlıklarının toplamı ise 3 katrilyon 885 trilyon. O da 2.7 milyar dolar.
Bunlar hikaye diyecek olanlar için devam ediyorum.
Kasasındaki mevcut miktar 808 trilyon. Elindeki menkul kıymetler toplamı 247 trilyon.
Vadesi son derece kısa olan ticari alacaklar 413 trilyon.
Stoklar ise 800 trilyon lira mertebesinde.
Bunların toplamı da 2 katrilyon 268 trilyon TL. Dolar cinsinden 1 milyar 620 milyon dolar. Ve yabancı demir çelik devleri bu müthiş tabloyu 2 milyar dolardan kapatmaya çalışıyorlar.
Yani neredeyse kasasındaki parayla eşit bir miktara.
Bu mantıklı mı?
Bence değil.
Bu arada yabancı demir çelik firmalarının temsilcileri bana bilgi yolluyor ve bazı göz boyama rakamlarıyla ‘Bu şirketin değeri şu an maksimum noktada. İlerde hızla değer kaybedecek. Şimdi satılmazsa bir daha satılmaz’ havası yaratmaya çalışıyorlar.
Ben de onlara soruyorum: ‘Madem öyle, niye şimdi pahalıya alıyorsunuz. Bekleyin dediğiniz gibi değeri düşünce alın.’
Tabii buna verilecek yanıtları yok. Ve tabii ki, söylemleri de palavra. Ama aynı söylemlerle Başbakan’ın da kandırılmaya çalışıldığını biliyorum.
Umarım yutmaz.
Yutarsa hapı yuttuk.
Emekli Sandığı’ndan otel yanıtı
EMEKLİ Sandığı Genel Müdürü Mehmet Ali Özyer aradı. Dün yazdığım üç otelle ve dünkü yazıma konu etmediğim Maçka Oteli ile ilgili bilgi verdi.
Yazıma konu olan otellerden Büyük Ankara ve Tarabya otellerinin bir İngiliz işletmeciye, Büyük Efes’in Swissotel’e, Ankara Stad ve İstanbul Maçka’nın ise Radisson’a kiralandığını belirtti.
Kira sözleşmelerine göre bu oteller kiracı işletmecilerin belirleyeceği standartlara göre ‘yenilenip tefriş edilecek’, daha sonra kiracılara teslim edilecekti.
Ancak bu işin maliyetinin 150 milyon doları aşması, hatta finansman giderleri ile birlikte 230 milyon doları bulması üzerine projeden vazgeçilmiş.
Hükümetin uygulamaya koyduğu tasarruf tedbirleri ve yeni özelleştirme planı ile bu otellerin özelleştirme yoluyla satışına karar verilmiş.
Şimdi bu oteller kira sözleşmeleriyle birlikte satışa çıkarılacak. İngiliz işletmeci, alıcı ile anlaşabilirse sözleşmeyi sürdürmeyi, anlaşamazsa bedelsiz feshi kabul etmiş. Swiss de benzer şartlarda uzlaşmış.
Sorun çıkaran bir tek Radisson kalmış.
Yani anlayacağınız, bu güzelim oteller daha uzunca bir süre mezbelelik olarak kalacaklar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fethetmek istemediğimiz ülkeler için savaşmak zorunda bırakılmadığımız zaman.