ABD'nin ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ hakkında herkes bir şeyler yazdı çizdi.
Aslına bakarsanız bu proje temeli 1983'te atılan bir ‘‘askeri harekátın’’ sivil uzantısından başka bir şey değil.
ABD Başkanı Ronald Reagan, 1983 yılında ABD'nin ‘‘enerji havzalarındaki’’ çıkarlarını korumak için bir güç mekanizması kurulmasını kararlaştırdı.
Bu mekanizmanın adı US Central Command, yani ‘‘CENTCOM’’ olarak belirlendi.
İran ve Afganistan'da meydana gelen olaylar, ABD'nin Ortadoğu'da ve Afrika'nın bazı bölgelerinde giderek güç kaybına uğraması, böyle bir gücü gerekli kılıyordu.
CENTCOM'un görev alanı olarak Afganistan, Pakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Kazakistan, Hazar Havzası, Kafkaslar'ın bir bölümü, İran, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Umman, Ürdün, Mısır ve Afrika'nın boynuzu olarak bilinen bölgede yer alan ve Kızıldeniz'e kıyısı olan Afrika ülkeleri belirlendi.
CENTCOM'un varlık nedeni, bu bölgelerdeki olası karışıklıkların ABD'nin çıkarlarını zedelemesini engellemek olarak öngürülüyordu.
11 Eylül sonrası Afganistan'a ve ardından Irak'a yapılan harekátlar hep CENTCOM görevi olarak gerçekleşti.
Bu görevlerin bölgede karışıklıkları engellemekten çok artırıcı bir rol oynadığını görmek mümkün.
Nitekim, son Irak harekátından sonra bölgedeki hassas dengelerin bozulduğunun önemli işaretlerinden biri, hafta sonunda Suriye'de görüldü.
Kamışlı'da meydana gelen ve 52 Suriye vatandaşının ölümüyle sonuçlanan olay, Irak harekátı nedeniyle bozulan yapının bir sonucu.
Bu öylesine ‘‘önemli’’ bir gelişme ki, Türkiye'nin Güneydoğu'sunda bile bu olayların yarattığı tedirginlik hákim.
ABD yönetimi, CENTCOM'un kurarak 1983 yılında başlattığı bu ‘‘organizasyonda’’ şimdi bir sonraki aşamaya geçmek istiyor.
Bunun adını da ‘‘Büyük Ortadoğu Projesi’’ olarak koyuyor.
Büyük Ortadoğu Projesi, ABD tarafından askeri harekátlar ve zorlamalar yoluyla bozulan dengelerin, yine ABD tarafından oluşturulacak yeni bir yapıyla tekrar kurulmasından başka bir şey değil.
ABD'nin bölgedeki ‘‘silahlı’’ projeleri ne kadar başarılı olduysa, Büyük Ortadoğu Projesi'nin başarılı olma ihtimali de o kadar.
Kemal Unakıtan ve musluk meselesi
PAZAR günü Urfa ve Diyarbakır gezilerinde Başbakan Erdoğan ile birlikteydik. Pazar akşamüzeri de Teke Tek'te bir araya geldik.
Program sırasında Başbakan Erdoğan'a beni çok rahatsız eden bir konuyu aktardım.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarda iktidar partisine oy verilmesini isterken, iktidar partisine ait belediyelere daha fazla kaynak aktarılacağını, iktidar partisinin kazandığı yerlere daha fazla imkán verileceğini söylüyor, ima ediyordu. Başbakan Erdoğan'a bunu söyledim ve bunu doğru bulup bulmadığını sordum.
Başbakan net bir şekilde, ‘‘Kemal Bey böyle bir şey yapmaz. Yaptıysa çok ayıp ediyordur. Kendisini görünce bunun doğru olup olmadığını soracağım’’ dedi. Allah'ın işine bakın ki, İstanbul'a döndük, uçağın merdivenlerinden indik ve karşımıza çıkan ilk kişi Maliye Bakanı Kemal Unakıtan oldu.
Tayyip Erdoğan hemen Kemal Bey'i kolundan tuttu ve ‘‘Bize oy verene muslukları açarım, vermeyene kaparım diyormuşsun, doğru mu?’’ diye sordu. Kemal Unakıtan, ‘‘Bu da mı senden çıktı’’ dercesine dönüp bana baktı.
‘‘Evet bütün gazeteler yazıyor. Öyle diyormuşsunuz’’ dedim. ‘‘Asla’’ dedi. ‘‘Yalan mı yazıyorlar?’’ dedim.
‘‘Yanlış anlıyorlar diyelim. Öyle bir şey demem’’ dedi.
Başbakan Erdoğan, ‘‘Öyle bir şey yokmuş’’ dedi ama Kemal Bey'e dönerek, ‘‘Öyle anlaşılabilecek laflar da etmemek lazım’’ diye uyardı.
Umarım Kemal Bey'in söyledikleri ‘‘yanlış anlaşılmış’’ olsun. Şimdi ben Kemal Bey'in konuşmalarını banda aldırıyorum.
Bana söylediğinin dışında bir şey yaparsa, bandı doğrudan Başbakan Erdoğan'a göndereceğim.
‘‘Dün Batman'da Kürtçe kursu açıldı. Demokratik haklar konusunda çok önemli, hatta şaşırtıcı adımlar atıldı. Ama nedense Başbakan bunu kürsüde anlatmıyor. Diyarbakır'da bunları bağıra bağıra anlatması lazımdı. Çünkü burada HADEP, DEHAP her ne ad altında olursa olsun güç kaybetti. Bölünmeler var. Örgütte rahatsızlıklar var. Bunu kullanabilir. Entelektüel düzeyi yüksek bir ton tutturabilir. Burada iş, aş, çevre temizliği sökmez. Ama nedense başarılı olduğu konulara girmiyor.’’
Ruşen Çakır'ın bu tespitini uçakta Başbakan'a sordum.
‘‘Yoo, anlatıyoruz. Zaten görülüyor da’’ dedi.
Ancak benim gözlemim, Başbakan'ın bu meseleyi yüksek sesle dile getirme yanlısı olmadığı yönünde.
Herhalde bir nedeni vardır.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Düşmanlarımızın bile doğrularına saygı gösterdiğimiz zaman.