Kendisine muhalif olan herkesi partiden atmaya niyetli.
Bugüne kadar bu konuda başarılı da oldu. Bütün muhaliflerini ‘yedi’.
Ama sıra Mustafa Sarıgül’e gelince, ‘midesine oturdu’.
Baykal’ın sadece Sarıgül olayındaki tavrı bile aslında liderlik yeteneklerinden ne kadar uzak, günü geldiğinde Türkiye’yi yönetmekten ne kadar aciz olduğunu ortaya koydu.
Sarıgül karşısında bütün soğukkanlılığını yitirdi.
Sağduyulu bir lider, bir yönetici gibi davranamadı.
Hisleri aklına galip geldi ve saldırdı.
Ne var ki, bu saldırı sonuç vermedi. Sarıgül ‘taktik’ bir zafer elde ederken, Baykal ‘stratejik’ bir hüsrana uğradı.
Bu hüsranın ardından Baykal iyice dağıttı.
Kendi seçtiği disiplin kurulu üyelerini ‘yolsuzlukla’, ‘rüşvet almakla’suçladı.
Oysa onlar CHP’nin ‘ileri gelenleriydi’.
Sarıgül’den rüşvet alanların partisi Türkiye’yi nasıl yönetebilirdi.
Baykal’ın hırsı bunu görmesini bile engelledi.
O da yetmedi.
Şimdi CHP’nin Yüksek Disiplin Kurulu üyelerini, CHP’nin Yüksek Disiplin Kurulu’na sevk ediyor.
Böyle giderse CHP’den Baykal dışındaki herkes atılacak.
Bence bu işi daha kolay halletmenin bir yolu var.
Bütün partiyi teker teker atacaklarına Deniz Bey’i atsınlar.
Sonuçta hesap değişmez.
Tuncer Paşa götürmemiş ama...
TÜRK Silahlı Kuvvetleri’nin bazı personeliyle ilgili yolsuzluk ve iddialar bir patladı, pir patladı.
Bunlar üzücü olmakla beraber, Türkiye’de ‘şeffaflaşmanın’ başladığının ve ‘tabuların’ yıkılma yolunda olduğunun da göstergesi.
Yakın zamana kadar ordu içinde ‘böyle’ kimseler olmaz, eskaza olursa ‘kol yen içinde’ kırılırdı. Bunların basına aksetmesi zor, akseden bölümünün yazılması daha da zordu. Şimdi bunlar manşetlerde. Yargılamaları açık.
İlhami Erdil konusu yargıda. Bu konuya değinmeyeceğim. Ancak Tuncer Kılınç Paşa’nın durumu beni üzüyor.
Konuşulan miktarlar, ortaya çıkan parasal boyut gösteriyor ki, Tuncer Paşa ‘götürücülerden’ değil.
Orduda kırk seneyi aşkın hizmet ve en yüksek rütbeden emekliliğine rağmen, mal varlığı ve 150 bin doları denkleştirememesi bunu gösteriyor.
Ancak yolun sonunda yaptığı hata affedilir gibi değil.
Bir müteahhitten, üstelik de orduya iş yapan bir müteahhitten 150 bin dolar ‘borç’ almak bile yakışıksız.
Tuncer Paşa bir ev alabilmek, bir okazyonu değerlendirebilmek için elbette herkes gibi borç alabilir. Bunu bir bankadan veya çok yakın bir arkadaşından alması kabul edilebilir bir durum da oluşturabilir.
Ama bu miktarda parayı ‘borç’ olarak bile olsa orduya iş yapan birinden alması ‘olacak iş’ değil.
Tuncer Paşa kalkıp ‘Evet ama o benim aynı zamanda arkadaşımdır’ demesin. Çünkü arkadaş bile olsa, olmaz. Ki, arkadaşı olmadığı da net ortada. Arkadaşlar, birbirleriyle olan ‘dostça’ para alışverişlerini mahkemelerde ifşa etmezler.
Açıkçası Tuncer Paşa’nın durumuna üzüldüm.
Belli ki namuslu bir kariyer. Belli ki akıl dışı bir hareketle kirletilmiş.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Anlaşılmamanın yanlış anlaşılmaktan daha iyi olduğunu anladığımız zaman.