DEVLET Bakanı Abdüllatif Şener’in konuk olduğu Teke Tek programından sonra TMSF’nin ve BDDK’nın batık bankalara yönelik hareketlerinde ani bir tavır değişikliği olduğunu, bana gelen telefonlardan anlıyorum.
Bu arada batık banka patronlarından da üçü aradı. Biri Bank Kapital’in eski sahibi Ceylan Grubu’nun patronu Mahmut Ceylan, diğeri Toprakbank’ın eski sahibi Halis Toprak. Erol Aksoy da aramış ancak kendisiyle görüşemedim.
Ceylan, ‘Ben yaptığım anlaşmaya uyuyorum ve bugüne kadar borçlarımın yüzde ellisini ödedim. Benim gibi iyi örnekleri niye kimse gündeme getirmiyor’ dedi.
Ben de ona, ‘Bu haber değil. Bir kişinin borcunu ödemesi haber olmaz’ dedim. Ama galiba Ceylan haklıydı. Türkiye’de birinin, hele hele batık banka patronunun devlete olan borcunu ödemesi haber olabilirdi çünkü çok az görülen ilginç bir durumdu.
Halis Toprak ise uzun bir mektup yollamış.
Bir bölümünü aktarayım:
‘Toprak Grubu olarak, Toprakbank’tan kullanılan kredi miktarı 96 milyar 371 milyar TL. olup bunun yarısından fazlası ödenmiştir. Teminat mektubu borcumuz da bu rakama ilave edilirse toplamda 53 milyar 47 milyon liralık bir borca ulaşılmaktadır. Sayın Şener’in ifade ettiği gibi bu faizsiz, kur farksız ve temerrüt faizsiz meblağdır. Toprakbank’tan grup olarak kullanılan teşvik belgesine bağlı orta vadeli kredilerin ortalaması 4 yıldır. Bu krediler yatırım kredisi olduğu için faizi çok düşük oranda tahakkuk eder. Örneğin sınai kalkınma bankası faizin en yüksek olduğu dönemde bile bu krediler için yüzde 13 faiz uyguluyordu. Hal böyle iken bizim kullandığımız kredilere normal faiz olan yüzde 30 tatbik edilse bile 4 yıllık süreçte yüzde 120, yüzde 50 faiz uygulansa yüzde 200 eder ki, bu da borcu 160 trilyon liraya çıkarır.
Ama bugün bizden 500 trilyon talep edilmektedir ve bu da yüzde 900’lük bir faiz uygulamasına tekabül eder.’ Halis Toprak, bankasının kárlı bir banka olduğu halde el konulduğuna işaret ediyor ve eski BDDK yönetimini suçluyor.
Halis Toprak, yazdığı mektup ile ilgili olarak telefon açtığında kendisine ‘Halis Bey, siz gerçekten büyük bir grupsunuz. Yatırımlarınızı takdir etmemek mümkün değil. Ancak bir an önce anlaşın. Yoksa yazık olacak’ dedim. Ancak rakam farklılıkları gösteriyor ki, bu anlaşmalar çok kolay olmayacak. Aklıma bir soru takılıyor.
Acaba Toprak’ın elinde bir Toprak TV ve bir de gazete olsaydı, geçmiş BDDK yönetimiyle çok daha rahat anlaşmış olabilir miydi?
NOT: Halis Toprak’ın verdiği rakamlarla ilgili elimde net tarih olmadığı için bir yorum yapamıyorum. Sadece TMSF ile banka patronlarının hesapları arasındaki farkların büyüklüğüne dikkat çekmek istedim.
Ar ve haya sınırımız değişti mi?
SON birkaç gündür ilgimi çeken haberler var. Edirne’de bir okulda bir öğrencinin, kız arkadaşıyla beraber oturduğu sırada, bir arkadaşı tarafından çekilen görüntüler film yapılıp pazarlanıyor. Körlere yönelik eğitim veren bir okulda bir öğretmen, öğretmen arkadaşlarının kör kızını taciz ediyor. Bir başkası Türkiye’ye gelen Alman öğrencilere sarkıntılık ediyor. Sadece bu kadar mı, torunu yaşında ve henüz ergenlik çağına yeni girmiş kızlarla para karşılığı birlikte olan kasaba ileri gelenlerinin haberleri dört bir yandan geliyor. Her gün taciz veya tecavüz olayları gündeme düşüyor. İstanbul’un meşhur gece kulüplerine bir bakın.
Toplumda ‘sapıtma’ alametleri görünüyor. Peki sizce bunlar şansa mı oluyor?
Elbette hayır.
Bu köşede yıllardan beri magazin programı adı altında yayınlananlara hep karşı çıktım. Çünkü bunlar magazin falan yapmıyordu. Tam aksine magazin gazeteciliği olarak adlandırılan ve aslında çok da önemli bir işlevi yerine getiren bu meslek dalını da ‘utanç verici’ bir iş haline getirdiler.
Tam aksine yozlaşmış bir grubu ‘örnek’ kitle olarak gösteriyor, bunlara methiyeler düzüyordu. Biz bunları yazdık ama kimseden ses çıkmadı. RTÜK sanat filminde meme göründü diye televizyon kapattı ama ‘kevaşe methiyelerinin’ program adı altında yayınlanmasına seyirci kaldı.
Sonunda milletçe bir acayip olduk.
Ahlak duygumuz örselendi. Ar ve haya duygularımızın sınırları değişti.
Bu memlekette çocuk yetiştirmeye çalışanlara Allah yardım etsin.
Çünkü bakan eden yok.
Hürriyet’in en önemli yazarı kim?
PAZAR günü Hürriyet’i okurken bir gerçeği fark ettim. Hürriyet’i Hürriyet yapan, Hürriyet’i benzeri gazetelerden farklı kılan bazı özellikler var ve bunların hiçbirimiz gerçek anlamda farkında değiliz.
Bu özelliklerden bazıları gözümüzün önünde olduğu halde görmüyoruz.
Mesela Hürriyet’i Hürriyet yapan ön önemli yazar sizce kim? Ben size söyleyeyim.
Doğan Hızlan. Başka örnek verip de kimsenin alınmasına imkan sağlamayayım ve kendimi örnek vereyim.
Hürriyet’te Fatih Altaylı olsun olmasın çok önemli değil. Ben başka yerde de olabilirim, hiçbir yerde olmasam da önemli olmaz. Yerimi biri doldurur. Pek çoğumuz için durum budur .
Ama Doğan Hızlan için değil. Doğan Hızlan belki Hürriyet’in en çok okunan yazarı değildir. Belki vurduğu yerden ses getirmez ama Hürriyet’i farklı yapan Doğan Hızlan’dır.
O olmasa Hürriyet bu kadar farklı olmaz. O da başka yerde Hürriyet’te durduğu gibi durmaz.
Hepimizin ıska geçtiği ama bu ülkenin ve insanlığın asıl önemli meselelerini o yazar.
Biz geçici küçük olayları anlatırız, onun anlattıkları ise insanlık adına kalıcıdır.
Bu pazar anladım ki, Doğan Hızlan’sız bir Hürriyet düşünmek bile istemiyorum.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Siyaset, bilgi ve bilimle el ele yürümeyi öğrendiği zaman.