Biz yazdık, yüz trilyon lira devletin cebinde kaldı

BU köşenin okurları gayet iyi hatırlayacaklardır. 1998 yılından beri Milas-Bodrum Havalimanı Dış Hatlar Terminali ile uğraşıyorum. DHMİ içinde ‘birileri’, bu havalimanını ‘birilerine’ peşkeş çekmeye çalışıyor.

Oysa devlet, kendi rakamlarıyla buraya 1998 yılında 250 milyon dolardan fazla para harcadı. Halihazırda kapasitesi yeterli ve geçen yıl 30 milyon dolar kazandı. Bu yıl daha da fazla kazanıp devlete gelir getirecek.

Ama 1998’den beri DHMİ içinde bir grup, terminalin ‘kapasitesinin yetersiz’ olduğu yalanıyla burayı ‘atıl’ hale getirip, yeni bir terminali yap-işlet-devret modeliyle yaptırarak birilerini zengin etmeye çalışıyor.

1998 yılında bu terminalin yap-işlet-devret modeli ve yıllık 1 milyon yolcu garantisiyle ihaleye çıkması söz konusu olunca, aynen bugün yazdığım gibi karşı çıktım. Biz yazınca teftiş kurulu rapor hazırladı ve yeni terminalin gereksiz olduğunu rakamlarla ortaya koydu. İhale de iptal edildi. Ancak DHMİ içindeki grup, her bakan değişiminde bunu gündeme getirip ‘malı götürmek ve götürtmek’ istedi.

Şimdi yeni hükümete de bu yönde baskı yapıyorlar.

Eğer ben karşı çıkmasam, 1998’de 1 milyon yolcu garantisiyle bu ihale yapılacaktı.

Ve devlet müthiş zarara girecekti. Ne kadar mı?

Hesaplayalım.

3 milyon yolcu kapasiteli 2001 yılında 572 bin yolcu gelmiş. 2002’de 683 bin, 2003’te 655 bin, 2004’te 820 bin. Garanti yolcu sayısına ulaşılamadığı için devlet 1 milyon 270 bin ‘gelmeyen’ yolcunun parasını işletmeciye ödemek zorunda kalacaktı. Bu da yaklaşık 28.5 trilyon lira edecekti.

Oysa devlet bırakın üste para ödemeyi, son iki yılda bu havalimanından 80 trilyon liraya yakın kár etti.

Yani birilerinin cebine 28.5 trilyon lira koyulacağına, devletin cebine 80 trilyon lira girdi. Cebinde kalanla beraber devletin bu işten 108 trilyon lira kazancı var.

Üstelik, yeni terminal yapılsa bile burası açık duracak. 300 personelin maaşları ve terminalin bakım giderleri de devletin cebinden çıkmaya devam edecek.

İşin ‘acısı’, 1998 yılında da ‘terminal kapasitesi yetersiz’ raporu vardı, bugün de ‘aynı rapor’ mevcut. Önce yalandan bir ihtiyaç yarat, sonra o aslında olmayan ihtiyacı karşılamak için birilerini zengin et. DHMİ ile ilgili yazılarımız sürecek. Çünkü Türkiye’de en büyük vurgunlardan birisi burası için konuşuluyor.

Ucuz enerjiden kim korkuyor?

TÜRKİYE Elektrik İletim AŞ, Türkiye’nin 15 yıllık enerji projeksiyonunu hazırlayıp yayınladı.

Buna göre Türkiye’nin bugünkü elektrik üretimi, yıllık 140 milyar kilovatsaat (kwh). Kişi başı elektrik tüketimi ise yıllık 2000 kilovatsaat. Bu gelişmiş ülke ortalamalarının hayli altında. AB ortalaması, kişi başı 8000 kilovatsaat. OECD ortalaması ise kişi başı 5000 kilovatsaat.

TEİAŞ’nin projeksiyonuna göre, Türkiye’nin 2020 yılındaki enerji gereksinimi minimum 400 milyar kwh, maksimum 500 milyar kwh olacak.

Ve yine projeksiyona göre Türkiye bunun 200 milyar kwh’sini kendi kaynaklarından üretecek, kalanı için dışa bağımlı olacak.

Raporu inceledim. Raporda gözüme çarpan unsur, Türkiye’nin enerji üretim politikasında üye olmaya çalıştığı AB’nin tam tersi bir yol izlediği.

AB ülkeleri, ‘yenilenebilir’ enerji kaynaklarının kullanımına ağırlık vermek için projeler oluştururken, Türkiye tam tersi bir yolda.

Yenilenebilir enerji demek, çevreye zarar vermeyen, enerji üretiminde kullanıldıktan sonra hiçbir zararlı atık bırakmayan çevre dostu enerji kaynakları demek.

Bunlar su, rüzgár ve jeotermal enerji kaynakları.

Bugün Norveç, enerji üretiminin yüzde 98’ini, Almanya yüzde 30’a yakınını bu kaynaklardan üretiyor. Türkiye’de ise bu oran artacağına giderek düşüyor. Üstelik de bu kaynaklar, en ucuz kaynaklar. Dünyada elektriğin en ucuz olduğu yer Norveç; çünkü yenilenebilir kaynakları kullanıyor. En pahalı olduğu yer ise Türkiye; çünkü ağırlık doğalgazda.

Türkiye bugün hidroelektrik üretim kapasitesinin sadece yüzde 30’unu kullanıyor.

Rüzgárda ve jeotermalde ise hemen hemen sıfırını. Bu enerji tiplerinde birim maliyet kwh başına 1 sent veya altında.

Ama Türkiye geçen yıl enerji üretiminin yüzde 60’ından fazlasını doğalgazdan gerçekleştirdi. Burada maliyet 10 sente yakın.

Ancak her nedense, ‘Yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımına ilişkin kanun tasarısı’ bir türlü Meclis gündemine getirilmiyor.

Acaba neden?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kurumlar, kendilerine kimlik kazandıranlara sahip çıktıkları zaman.
Yazarın Tüm Yazıları