Yeni iktidara ve ‘‘yeni döneme’’ kendini tanıtmak isteyenler ‘‘randevu’’ kuyruğunda.
İktidarın işi ise zor.
Randevu vermese ‘‘İktidar oldular, havaya girdiler. Randevu bile vermiyor’’ olacaklar.
Randevu verse ziyaretlerden başını kaşıyamayacak, iş yapamayacak.
AKP'li Başbakan ve bakanlar ikinci yolu seçiyorlar ve her türlü sivil toplum örgütüne ‘‘nezaket’’ adına randevu veriyorlar.
Hal böyle olunca günün en verimli saatlerini bu randevularla harcıyorlar.
Eğer gerçekten bu hükümetin bir şeyler yapmasını istiyorsanız, bir mesaj çekin, bir faks yollayın, bir kart atın yeter.
Seçilenlere başarı dilemenin en iyi yolu onlara başarılı olacak ‘‘zaman’’ı vermekten geçiyor.
Denktaş'a bir soru daha
KIBRIS sorununun çözümü için Kıbrıs içindeki ‘‘yurtseverlerin’’ de bir organizasyon içinde olduklarını duyuyorum.
Olumlu bir gelişme...
Bu arada haftalardır sormak istediğim ama bir türlü fırsat bulamadığım bir sorum var.
Gerçi diyecekseniz ki: ‘‘Ey Fatih, Denktaş'ın dünürünün batan bankasının 80 milyon dolarını Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve onun vergi mükelleflerinin ödemesini sordun da cevap aldın mı?..’’
Doğru alamadım ama ben yine de sorayım.
Sayın Denktaş, bankasının borçları Türkiye tarafından ödenen dünürünüzün Karpaz bölgesinde son yıllarda büyük araziler satın aldığı doğru mudur?
Bazı konulardaki uzlaşmaz tavrınızın arkasında bu arazilerin dünürünüze ait olmasının payı var mıdır?
Yanıt kolay olsun diye seçenekleri de yazayım:
A) Evet, dünürümün Karpaz bölgesinde büyük miktarda arazi aldığı doğrudur.
B) Bu iddia doğru değildir..
A mı, B mi?
Yasa varsa para ödenir
NEMALARIN ödenmesi ve ödenmemesi ile ilgili bir tartışma yürüyor.
Devlet Bakanı Ali Coşkun ‘‘Nemaları ödeyeceğiz’’ dediği için suçlanıyor.
Oysa Ali Coşkun dese de, demese de hükümet nemaları ödemek ‘‘zorunda’’...
Çünkü kanun ilk kesintinin yapılmaya başlanmasının üzerinden 15 yıl geçince, toplanılan paranın tamamının hak sahibine ödenmesini öngörüyor.
Bu durumda ilk ‘‘Zorunlu Tasarruf kesintisi’’, bu uygulamanın başladığı 1988 yılında yapılan ‘‘yasa gereği’’ çalışanların 2003 yılında paralarının tamamını almaları gerekiyor.
Bu nedenle Ali Coşkun dese de, demese de eğer Türkiye'de ‘‘yasaya saygı’’ var ise 15 yılını dolduranların nemaları da, ana paraları da ödenecek.
IMF istese de, istemese de!
Bu kimin dişi?
TÜRKİYE'nin kritik dönemeçlerinde hep önemli cinayetler oluyor.
Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı koltuğuna çıktığı günlerde, Türkiye peş peşe önemli cinayetlerle sarsıldı.
Muammer Aksoy, Çetin Emeç ve Bahriye Üçok bu dönemde birbiri peşi sıra ‘‘karanlık eller’’in çektirdiği tetikler tarafından düşürüldüler.
Uğur Mumcu öldürüldüğünde yıllardan 93, aylardan ocaktı. Demirel başbakandı ve Özal'ın da son günlerine girildiğini kimse bilmiyordu. Demirel hükümetinin kimi konularda ilginç açılımlar yapmaya hazırlandığı bir dönemdi.
Ve bunun hemen ardından Eşref Bitlis gitti. Yaklaşık 3 hafta sonra. Kötü Kokular çıkaran bir uçak kazasında.
Ve son Ecevit hükümetinin payına düşen cinayet de Ahmet Taner Kışlalı cinayeti oldu.
Sanki birileri kritik dönemeçlerde ‘‘diş gösteriyordu’’.
Kesin bir diş.
Acaba gerçekten ıskaladı mı?
ERTUĞRUL Özkök, Necip Hablemitoğlu cinayeti sonrası yaptığı yorumda katillerin bu kez ıskaladığını söylüyor.
Çok o kanaatte değilim.
Türkiye'deki bütün büyük gazeteler bu cinayet sonrasında tam sayfa aynı manşetle çıktı.
Toplumda ‘‘pek de tanınmayan’’ Hablemitoğlu, bir anda ‘‘en tanınır’’ haline geldi.
Katil pek ıskalamış gibi durmuyor bence...
En azından ‘‘medya’’da...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kaçmanın, korkmaktan çok, orada bulunmamak isteğinden kaynaklanabileceğini anladığımız zaman.