TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin bakanları yurtdışına sık sık gidip gelirler.
Bunlar bazen özel uçak, bazen de tarifeli seferlerle uçarlar.
Gidilen yere Türk Hava Yolları’nın seferi yoksa, yabancı havayollarını tercih ederler.
Ama ‘bir’ bakan, nedense ‘farklı’ bir tutum sergilemiş.
Türk Hava Yolları’nın Ankara’dan Münih’e haftada iki gün ‘direkt’ seferi olduğu halde, halen Bakanlık koltuğunda oturan bir bakanımız geçtiğimiz nisan ayında ‘farklı’ bir yol izleyerek Münih’e gider.
Bakanımız, Münih’e gitmek için 21 Nisan günü Lufthansa’nın LH 3361 sayılı seferine biner. Oradan da yine Lufthansa ile Zürih’e geçer.
Zürih’te kimsenin ne olduğunu bilmediği bir ‘İşini halleder’ ve 23 Nisan günü yine aynı yolu izleyerek Münih’e, Münih’ten de Lufthansa’nın 3362 numaralı seferiyle Ankara’ya döner.
Türkiye’nin milli havayolu dururken, üstelik de Münih’e Ankara’dan direkt seferi varken ‘bakanımızın’ Lufthansa’yı tercih etmesi ilginçtir.
Konuştuğum ilgililer, Bakan’ın Lufthansa’yı ‘gizlilik’ kaygısıyla tercih etmiş olabileceğini, Ankara’daki VIP’in kullanıldığı durumlarda THY dışındaki uçakların kayıtlarının tutulmadığını söylediler.
Yani eğer THY dışında bir uçuşu tercih ederseniz, bu uçuşla ilgili bilgilere ulaşmak kolay olmuyor. Açıkçası ben Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının yabancı bir havayolunu kullanarak, Münih üzerinden Zürih’e gitmesini yadırgadım.
Bu suale verecek bir ‘yanıtı’ mutlaka vardır.
Bakanımızın ‘amiri’ konumunda olanlar, o tarihlerde hangi bakanın Ankara dışına çıktığını rahatlıkla öğrenebilirler.
Kıbrıs’ı tam üye olurken tanırız
DEVLETİN çok önemli bir kademesinde görev yapan biriyle Türkiye’nin genel meselelerini konuşuyoruz.
‘17 Aralık’ta ne olur?’ diye soruyorum.
‘Ben olumsuz bir şey çıkacağını düşünmüyorum. 17 Aralık’ta çıkacak tek şey Türkiye ile müzakerelerin başlaması yolundaki karar olacaktır. Belki tarihi 2005’in son dilimine atabilirler ama çok önemli değil’ diyor.
Bir de yakınmasını dile getiriyor: ‘Bunun bir müzakere süreci olacağı unutuluyor. Her şey konuşulacak. Bazılarını kabul edeceğiz, kendi çıkarlarımızla çelişenleri reddedeceğiz. Burada önemli olan iyi anlatmak. Biz kendi şartlarımızı iyi anlatırsak karşı taraf hayır demiyor. Önemli olan bunları anlatabilmek ve buna inanmak.’
‘17 Aralık’ta Türkiye’nin istediği gibi bir karar çıkmazsa Türkiye’de zor bir dönem başlar diyenler var. Katılır mısınız?’ diyorum.
‘17 Aralık’la ilgili olumsuz bir düşünceyi aklımıza bile getirmememiz gerek. Bakın Sayın Başbakan hiçbir başka alternatiften söz etmiyor.’
‘Peki ya Kıbrıs şartı gelirse’ diye soruyorum:
‘Müzakerelere başlamak için böyle bir şartın getirilmeyeceğinden eminiz. Sayın Başbakan da bundan emin.’
‘Ya sonrasında gelirse?’
‘Kıbrıs’ı tanımamızın mümkün olmadığını anlamaları lazım.Çünkü biz Kıbrıs’ı tanırsak, Ada’da Türk tezi müthiş bir darbe yer. 1974’e değil, daha öncesine, hatta 1960 öncesine döneriz. Oradaki Türklerin hukuki durumu yokluk derecesine iner. Bu kabul edilebilir bir şey değil.’
‘Ama bir üyesini tanımadığımız bir kulübe nasıl üye olacağız?’ diye ısrar ediyorum.
‘İşte bunu iyi anlatmak lazım. Bu sorun Türkiye’nin üyeliği ile eş zamanlı çözülür. Biz AB’ye üye olunca sorun zaten otomatik olarak ortadan kalkar. Biz bıkıp usanmadan bunu ve bunu anlatmak zorundayız. Ben anlamayacaklarını düşünmüyorum’ diyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Devlet kurumları, o kurumlarla iş yapan şirketlerin personel müdürlüğü haline gelmediği zaman.