BDDK'yı kim denetleyecek?

BDDK rezaleti karşısında herkes sessiz..

BDDK denetimindeki, hem de ‘‘yakın markajındaki’’ bir bankada ortaya çıkan rezalete karşın herkes suskun.

Binlerce mudi perişan.

BDDK'da ses seda yok. Sözde inceliyor ama ortada incelenecek bir evrak olmadığını açıklayan da yine BDDK.

BDDK inceliyor da, peki bu BDDK inceleniyor mu?

Bu ülkenin denetçileri ne yapıyor?

Türkiye'nin en saygın kurumlarından biri Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu.

Bu kurul ne yapıyor?

Türkiye'de, Türkiye'ye milyarlarca dolara mal olan BDDK denetlenmeyecekse, kim denetlenecek?

Bekçi Murtaza mı?

Bu ormanlar orman kalmalı

BODRUM yanıyor. Türkiye'nin en ‘‘şık’’ tatil beldesi yanıyor.

Dün muhabir arkadaşlar ağlayarak haberi anlatıyorlardı:

‘‘Abi inanılmaz bir şey. Yanan yerler hep tepeler. Deniz gören manzaralı yerler.’’

Belki fazla ‘‘komplo teorisi’’ gibi ama inanç bu. Göz böyle görüyor.

AKP'nin ‘‘orman vasfını yitirmiş arazilerin satışı’’ ile ilgili yasanın ardından ormanlar şimdiye dek görülmedik bir biçimde yanmaya başlayınca bu dedikodular çıkıyor.

Ben emin olmak istiyorum ki, bu yanan ormanlar hızla yeniden ağaçlandırılacak.

Ve buralardan bir tek metrekare yer bile birilerine satılmayacak, birilerine rant kapısı olmayacak. Bu kişi ‘‘şans eseri’’ bir bakan olsa bile.

Ben ve bu ülkenin vatandaşları bundan emin olmak istiyoruz.

Bu ülkede her şeyden şüphelenmekten bıktık çünkü.

Başbakan çocukları çalışmasın mı?

BAŞBAKAN ve bakan çocukları iş yapamaz mı?

Yapar elbet. Yapmalı da. Nüfuz ticareti dışında, hakkıyla, sıradan vatandaş çocuklarından ayrıcalıklı bir konum elde etmeden yapmalı.

Basın da buna saygı göstermeli.

Ama nerde.

Siyasetçi çocuklarının iş güç sahibi olmasının sürekli bir eleştiri konusu olması bir yana, bir de burada müthiş bir ‘‘çifte standart’’ hatta ‘‘alçaklık standardı’’ var.

Örnek mi?

Çooook!

Mesut Yılmaz başbakan yardımcısıyken, yurtdışındaki eğitimini tamamlayan oğlu Yavuz ülkeye dönüyor.

Bir Coca Cola bayiliği alıyor ve ticarete atılıyor.

‘‘Dinci basın’’ diye konumlandırılan gazeteler küfür kıyamet. Ne Cem Kozlu kalıyor, ne THY. İlgili ilgisiz herkese ve her şeye sövülüyor. Müthiş iddialar ortaya atılıyor.

Allah'ın işine bakın ki, aradan çok değil 2 yıl geçiyor, bu kez Başbakan Erdoğan'ın oğlu Ülker'in Cola Turca'sının bayiliğini alıyor.

Yavuz Yılmaz söz konusu olduğunda kıyameti koparan ‘‘basın’’dan ses yok. Bu kez de başta Star olmak üzere bir başka ‘‘basın’’ türü kıyamet koparıyor.

Bence iki çocuğun yaptığında da bir anormallik yok.

İş yapmaya, adam olmaya çalışıyorlar.

Ne yapsınlar yani. Boş mu otursunlar.

İş kurmayıp birinin yanında işe girseler başka dert.

Kendileri iş yapmaya kalkışsalar başka dert.

Vergi kaçırmıyorlarsa, babalarının gücü sayesinde haksız rekabet yapmıyorlarsa, siyaseti kendileri için bir avantaj haline getirmiyorlarsa yapsınlar.

İpsiz sapsız olmalarından, barlarda veya tekkelerde gezmelerinden iyidir.

Tabii bu yazdıklarım bu iki genç için geçerli.

Babasının bakanlık yaptığı iş kolunda, bakanlıkla iş bağlantısı olan bir şirketle iş yaparak zengin olmaya çalışan Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın oğlu için değil.

Oxford ve Cambridge değişir, YÖK değişmez

YÖK ile hükümet arasındaki gerginlik şimdilik atlatılmış gibi görünse de, gelecek yeni gerilimlere gebe.

İşin kötüsü, yıllardır tüm aydınlar YÖK Yasası'nın değişmesi gerektiğini vurguladılar.

Ancak bugünkü durumda aynı aydınlar YÖK Yasası'nın değişmemesinden yana.

Oysa YÖK Yasası değişmeli.

Hem de mümkün olan en hızlı biçimde.

Üzerinde uzlaşılarak. Kafalarda soru işareti uyandırmayacak bir biçimde.

YÖK'ün ‘‘derebeyleri’’ yasanın değişmesine karşı çıkarken ‘‘üniversite özerkliği’’nden dem vuruyorlar.

Oysa YÖK kurulduğundan beri ortada gerçek anlamda bir üniversite özerkliği yok.

Tam aksine müthiş bir YÖK tahakkümü var.

YÖK yönetiminin özerklik dediği, kendi derebeyliğinin sınırlarını koruma çabası.

Hükümet kanadı ise YÖK'ün ‘‘kötü niyetini’’ kullanarak, kendini haklı çıkarmaya çalışıyor ama o da inandırıcı değil.

Bana sorarsanız YÖK Yasası, Türkiye'nin geleceği açısından en az uyum paketleri kadar, hatta onlardan daha önemli.

Bu yasa MGK'da bile masaya yatırılmalı.

YÖK ise boşu boşuna ‘‘despotluğunu’’ savunmasın ve siyasetin üniversiteye müdahalesinden söz etmesin.

İngiltere'de hükümet Oxford ve Cambridge gibi iki büyük üniversiteyi uyarma kararı aldı.

Bu üniversitelerin çağa ayak uyduramadığını savunan İngiliz hükümeti ‘‘Çağın gerektirdiği yapısal değişiklikleri yapın. Yoksa diğer ülkelerdeki üniversiteler sizin üzerinizden geçecek’’ diyor.

Kemal Gürüz ise ‘‘çağdışı’’ bir üniversite anlayışını ‘‘laiklik’’ kaygısıyla korumaya çalışıyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Adam olmanın ulaşılması güç bir hedef ama kat edilmesi gereken bir süreç olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları