BDDK'nın İmar Bankası rezaletini çözemeyeceğini, bu işe Maliye Bakanlığı'nın bakması gerektiğini yazdım. BDDK'da bu yönetim oldukça Maliye değil, kim bakarsa baksın bu iş çözülmez.
Nedeni anlatayım da ağlayın...
Biliyorsunuz, İmar Bankası'ndaki en mağdur kesim, bu bankadan hazine bonosu ve devlet tahvili alanlar. Parayı bankaya vermişler ama ortada ne bono var, ne tahvil. Banka parayı almış, tahvilleri, bonoları almamış.
Dolandırıcılık mı desem, hırsızlık mı desem siz karar verin. BDDK bu olaydan dolayı şaşkın görünüyor ve çözüm arıyor değil mi?
Siz öyle sanın.
BDDK bu durumu uzun süredir biliyordu ve her zaman olduğu gibi hiçbir şey yapmadan bekliyordu. Çünkü 2002 yılının 11. ayında Maliye Bakanlığı, bankalardaki devlet tahvili ve hazine bonolarının durumunu incelemek üzere bir müfettiş görevlendirdi. (Adı bende saklı.)
Bu müfettiş de, denetlemeye başlamadan önce bütün bankalara resmi bir yazı yazarak ellerindeki hazine bonosu ve devlet tahvili miktarını sordu.
Bütün bankalar cevap verdiler.
İmar Bankası ise ‘‘Bankamızda hiçbir şekilde devlet tahili ve hazine bonosu bulunmamaktadır’’ şeklinde bir yanıt yolladı. Maliye müfettişi şaşırdı ve durumu hemen resmi bir yazı ile 2003 yılının Mart ayında BDDK'ya bildirdi:
‘‘İmar Bankası, elinde hazine bonosu ve devlet tahvili olmadığını bildirmiştir. Buna mukabil televizyon ve gazete reklamlarında hazine bonosu ve devlet tahviline en yüksek faizi verdiğini söyleyen de aynı bankadır. Durumun incelenmesini rica ederim.’’
BDDK'dan gelen Başkan Yardımcısı Teoman Kerman imzalı yanıt komikti:
‘‘Bu durumun yerinde incelenmesi gerekir. Bununla ilgili yetki bankalar yeminli murakıplarındadır. Konunun Maliye'yi ilgilendiren boyutu da vardır.’’
Bankalar yeminli murakıbı dedikleri BDDK'ya bağlı, üstelik de o tarihte bir tanesi bankanın yönetim kurulunda görevli.
Ama BDDK işi başından atıyor, devletin yaptığı ihbarı dahi inceleme zahmetine katlanmıyor.
Aradan aylar geçiyor ve bankaya ‘‘mecburen’’ el koyulunca rezalet patlıyor.
BDDK ise sanki durumu bilmiyormuş gibi şaşkın bir ifade takınıyor.
Hep diyorum ‘‘Bu BDDK'nın yatacak yeri yok’’ diye ama kimse dinlemiyor.
BDDK, bu hesapları nasıl verecek çok merak ediyorum.
Tribün terörü haber değil midir?
İZMİR'de aynı kentin iki takımı, aralarında ‘‘hazırlık’’ maçı oynuyorlar. Turnuvayı düzenleyen TSYD. Maçta olaylar çıkıyor. Olay dediğim gerçek bir ‘‘tribün terörü’’.
Stat talan ediliyor, bütün oturaklar kırılıyor ve dahası bir genç dört yerinden bıçaklanarak öldürülüyor, onlarcası yaralanıyor.
Lig başlamak üzereyken, sezon boyunca olabileceklere ilişkin bir ‘‘tüyo’’.
Hep söylüyorum, en önemli maçın sonucu, bir tek taraftarın kılından daha önemli değil.
Maça çocuğunu ‘‘eğlenmeye’’ yollayan bir annenin, evladının cenazesini almasından daha vahim bir spor sonucu olamaz.
Bununla elbirliği ile mücadele etmek lazım.
Ancak hiçbir yerde bu yönde en küçük bir niyet görmüyorum.
Başta basın...
Çarşamba akşamı Kanal D Haber'de biz bu rezaleti 1. haber yaptık.
Aynı şeyi ATV de yaptı.
Bunun dışında yazılı basında bir tek Radikal bu ‘‘toplumsal olayı’’ birinci sayfasına taşıma cesaretini gösterdi.
Onun dışında kimsenin umuru olmadı.
Sabah'ın 1. sayfasında küçük bir haber, spor sayfasında tek satır yok.
Hürriyet'in 3. spor sayfasında kerhen küçük bir haber, Milliyet'te o da yok.
Yalan dolan transfer haberleri çok daha önemli.
Sorarım, acaba o ölen çocuk, o sayfaları hazırlayan spor müdürlerinden birinin oğlu olsaydı, olayı yine böyle mi göreceklerdi?
Spor terörü bangır bangır geliyor, adına tüzenlenen turnuvada bu olaylar oluyorken TSYD üyelerinin yaptığı sayfalarda tepki yok denecek kadar az. Anlaşılan o ki, bu işi yine zor çözecek.
O zor da Federasyon.
Milli takımlar açısından son derece başarılı bulduğum ama yurtiçinde çok eyyamcı davranan ‘‘Haluk Ulusoy Federasyonu’’, Karşıyaka ve Göztepe'ye birer sezon saha kapatma cezası versin, bakalım bir daha olay oluyor mu?
Bu işin başka çözümü yok.
Hele bu spor basınıyla...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Özerklik, soyguna alet ve yardımcı olma özerkliği haline getirilmediği zaman.