DÜN bir gazeteci ‘büyüğümle’ telefonda konuşuyorduk.
‘Karamehmet yazıları çok iyi. Yeni nesil bunları bilmiyor, ama bir gün üşenme de Karamehmet’in geçmişini yaz. Bir adam yedisinde neyse yetmişinde de odur’ dedi.
İşin ilginci, bu konuşmadan birkaç dakika önce Karamehmet’le birlikte 46 yıl beraber çalışmış bir okurumla konuşmuştuk, o da aynı şeyleri söylemişti.
Gazeteci büyüğümün ilginç bulduğu bir nokta daha vardı. Sordu:
‘Senden başka yazan yok. Oysa benim edindiğim intiba, yazıların çok doğru ve okuyucu seninle aynı fikirde. Niye senden başka yazan yok?’
Bu köşede yıllarca Uzan Grubu’nun rezilliklerini yazdım. Benden başka yazan oldu mu?
Tam aksine, bana yapılan saldırılardan zevk aldılar. Keyifle izlediler. Sonra ne oldu? Benim yazdıklarımın satırı satırına doğru, hatta az bile olduğu anlaşıldı.
Amerika’da olsa, o yazılarla Pulitzer alırdım. Burada hakaret aldım, küfür aldım.
Kimse yazmasa da, ben sonuna kadar yazacağım.
Benim Çukurova Grubu ile ilgili yazılarımı okuyup izleyen bazı gazeteciler var.
Bunlar da kendi ‘çaplarında’ yolsuzluk yazarı.
Ama onlar 5 milyar liraya kadar olan yolsuzluklardan sorumlular.
Yolsuzluğun, hırsızlığın çapı milyar dolara dayanınca onlara ‘büyük’ geliyor.
Hele hele yolsuzluk kokuları çıkaran kişi bir de ‘medya sahibi’ ise konu iyice ‘büyüyor’ ve elleri titriyor.
Benimse umurumda değil.
Devletin birkaç milyar dolarının ‘daha’ yok olmasına göz yummayacağım.
En azından kendi vicdanım için yazmayı sürdüreceğim.
Uzan operasyonlarının başladığı günlerdi.
Bir seyahatte Başbakan Erdoğan’la karşılaşmıştık.
‘Uzanlar’la ilgili yazdıkların ne kadar doğru çıktı. Azı varmış fazlası yokmuş’ demişti.
Bu kez de öyle Sayın Erdoğan.
Tek fark, Karamehmet’in henüz parti kurmamış olması.
SSK, ecza deposundan alsa daha iyi
ROCHE’un ‘ilaç rezaletini’ yazdık. Devlete satış fiyatı, ecza deposuna satış fiyatının yaklaşık 3 katı.
Bu yazılarla ilgili olarak Beşiktaş Cumhuriyet Savcısı Nazmi Okumuş aradı.
Roche ile ilgili olarak birkaç aydır bir soruşturma yürüttüğünü söyledi ve elimizdeki belgeleri istedi. Ben elimdeki onlarca fatura kopyasını kendisine yolladım.
Bu arada Roche Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Yöneyman’ın Vatan Gazetesi’ndeki açıklamasını okudum.
Diyor ki, ‘Politika gereği küçük alımlarda indirim yapabiliyoruz’.
Benim bildiğim tam tersidir. Büyük alımlarda indirim yapılır.
Ancak Yöneyman’ın başka bir cümlesi daha var ki, son derece çarpıcı: ‘Sorun ihale sisteminde. Bizim ilacın adını verip ihaleye çıkıyorlar. Biz de liste fiyatından satıyoruz.’
Yöneyman’ın söylediği şu: ‘Devlet iyi niyetli ve dürüst davranınca soyuluyor.’
Çünkü dünya ilaç devlerinin ‘haklı’ bir isyanı vardı.
‘Jenerik ilaçlar ucuz olduğu için bizim ARGE çalışmalarımız karşılıksız kalıyor. Jenerik, taklit almayın. Bizim ilaçları alın.’
Devlet de doğrusunu yapıyor. Adını vererek, jenerik olmayan ilacı alıyor, ama bu kez rakipsiz kalan ‘ilaç devleri’ devleti soyuyorlar.
Bu arada Beşer Ecza Deposu’ndan da bir yanıt geldi.
Eksik fatura ile bir vergi kaçağı olabilir tahminimize istinaden yolladıkları belgelerde 88 milyon 800 bin TL’ye Roche’dan aldıkları ilaçları, üzerine yüzde 4.19 kár koyarak 92 milyon 688 bin TL’ye Antalya Devlet Hastanesi’ne sattıklarını söylüyorlar.
SSK, yani devlet, ilacı Roche’dan doğrudan değil, Beşer Ecza Deposu aracılığıyla alsa müthiş kár edecek farkında değil.
100 dolarlık beceri ve özgüven
DÜNKÜ Hürriyet’i elime aldım. Aldığıma pişman oldu. Skandal için farklı yorumlar diye bir başlık.
Altında iki kişiden yorum. Biri Hülya Avşar, ‘Arzu 4 ay beklesin, yuvayı yıkmasın, her şey unutulur’ diyor. Bir fikir.
Ama Erman Toroğlu’nunki yenilir yutulur gibi değil. Futbol yorumcusu kendince yorumlamış:
‘Çapkınlık yapmayan ya beceriksizdir, ya kendine güveni yoktur.’
Yuh!
Çapkın olmamanın tek gerekçesi bu olabilirmiş.
Erman Toroğlu için böyle olabilir ama başka gerekçeler de var.
Adam gibi adam olmak, eşini çok sevmek, korkmak, sevdiğini ve ailesini kaybetmekten korkmak...
Erman Toroğlu’na göre böyle nedenler yok. Tek neden, beceriksizlik ve kendine güvensizlik.
Öyle ya, çapkınlık müthiş bir beceri gerektiriyor.
Bir 100 dolar bulacaksın... Sonra da yaptıklarını bire bin katarak anlatacaksın.
Vay be, beceriye ve özgüvene bakın.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Hayatını paylaştığı karısını ve çocuğunu aldatanın, herkesi aldatabileceğini unutmadığımız zaman.