Paylaş
FADIL Akgündüz ve arkadaşları, bana hakaret ettikleri için mahkûm oldular.
Yok yok henüz hapse değil, tazminata mahkûm oldular.
Para Fadıl ölçülerinde çok değil.
40 trilyona ‘‘Çerez parası’’ diyen Fadıl Akgündüz için bana ödeyeceği 4 milyar küsurluk tazminatın lafı olmaz.
Ama ne yazık ki, durum öyle değil.
Fadıl kardeş parayı ödeyemiyor.
Parayı ödeyemediği için icralık oluyor.
İcralık olunca mal beyanında bulunması gerek.
Onu da yapmıyor.
Şimdi bu mal beyanında bulunmazsa hapse girecek.
Oldu mu Fadıl'cığım?
O kadar hukukumuz var.
Birkaç televizyon programında karşılaştık.
Gönlüm senin hapse girmene razı gelmiyor.
Üstelik de, 40 trilyonu çerez yapan senin gibi biri, 4 milyarı ödemediği için hapse girecek.
Üzülüyorum Fadıl kardeş.
Aç bana bir telefon. ‘‘Kusura bakma. Bugünlerde zilim’’ de affedeyim gitsin.
Yemin ediyorum affedeceğim.
Bir ara yeter.
Ne yapayım yani paran yoksa, canını mı alacağım?
Yazık oldu Fadıl'a...
4 milyarı ödeyemeyen, otomobil fabrikasını nasıl kurar?
Kan parası mı vereceğiz?
İSTANBUL Ticaret Odası'nın İstanbul'da öldürülen iki İngiliz holiganın ailerine 100'er bin dolar vermesinin yanlış olduğunu yazınca yüzlerle faks geldi.
Bunların arasında milletvekilleri, sivil toplum kuruluşu mensupları ve sevgili okurlarım var.
Meğerse fikrim ne kadar da yaygınmış.
İstanbul Ticaret Odası'ndan ise ses seda yok.
Ancak İTO Başkanı'nın bu ‘‘abuk’’ girişimi bence resmi yollardan engellenmeli.
Çünkü belki İTO'nun başkanı farkında değil ama bu yardım, bir anlamda suçu Türkiye adına kabullenmek oluyor. Yani Türkiye, suçlu olduğunu kabul edip, ailelere kan parası ödüyor.
Olacak şey değil.
Bu girişim İTO yönetimi tarafından durdurulmalı.
O olmuyorsa, resmi kanallardan buna engel olmak lazım.
Ölenlerin ailelerine yardım etme meselesine gelince.
Bir okurun iyi bir önerisi var.
Galatasaray, Leeds United'a bir teklifte bulunur ve gelirinin bir kısmı bu kişilerin ‘‘çocuklarına eğitim bursu’’ olarak verilmek üzere özel bir maç yaparlar.
Böylelikle iki holigandan, birkaç ‘‘iyi eğitilmiş, düzgün’’ evlat çıkmış olur.
Yazarcıklara dersler!
ÖZENİLMEK iyidir. Yeter ki, özenip, taklit etmeye çalışanlar kaliteli olsun. Bir rekabet yaratsın.
Bir gazetede beni taklit etme emri alan, ama ne zekásı, ne birikimi bu taklide yetmeyen bir yazarcık var.
Durmadan bana sataşıyor.
Yazayım da adı duyulsun diye. Ben de inat ettim adını anmıyorum.
Yavrucak dün de bana bir şeyler sallamış.
Kendisini okuma alışkanlığım olmadığı için birileri haber verince okudum.
Benim Cine 5'le ilgili yazıma, ‘‘Cine 5'le sözleşme yaparsa şaşmayın’’ diye yanıt vermiş.
Zavallı bir yaratık böyle düşünür zaten.
Bilmiyor ki, ben doğru bildiğimi her zaman yazarım. Ne sözleşme bağlar beni ne başka şey.
Kanal D'de yöneticilik yaptığım sırada Kanal D, Kumkapı katili Zeynep Uludağ'a dizi çekince Kanal D'yi ve sevgili dostum Faruk Bayhan'ı eleştiren ben, Radyo D'deki sabah programında kendi gazetem Hürriyet'i en sert biçimde eleştirebilen ben, Cine 5'le sözleşmem var diye Cine 5'in avukatlığını mı yapacağım?
Benimle dalaşarak ‘‘sınıf atlamaya’’ çalışan ‘‘Yavru kuş’’, sen öyle yaparsın. Normaldir.
Çünkü o yeteneklerinle, ancak öyle yaparsan iş bulabilirsin. O da uzun sürmez.
Ben ise canımın istediğini yazarım.
Canımın istediğini söylerim. Tek kıstasım, inanmak ve doğru bulmaktır.
Çünkü ben gazeteciyim. Doğru bildiğini her ortamda söyleyen biri olduğum için en çok okunan yazarlardan biriyim.
Ne demek istediğimi anlamanı çok isterdim.
Ama bunlar senin için yabancı kavramlar. Ve bu zeká ve bu yazı düzeyi ile hep de öyle kalacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Balık ille de kokacaksa hiç değilse kıçtan koktuğu zaman.
Paylaş