Başüstüne Mr. Pearson

AMERİKA Birleşik Devletleri'nin Ankara'daki Büyükelçisi Robert Pearson'ı ‘‘ilgiyle’’ izliyorum.

Türkiye'nin her kritik döneminde soruna ‘‘el koyuyor’’.

İlk olarak Kemal Derviş'in Türkiye'de göreve başladığı dönemde dikkatimi çekti.

Pearson siyasi liderlerle görüşerek Kemal Derviş'in desteklenmesini ve kendisine kolaylıklar sağlanmasını istedi.

O dönemde Pearson'ın bu talebi hemen yerine getirildi.

En ‘‘hazzetmeyenler’’ bile, söve saya da olsa Derviş'in yoluna çıkmamaya gayret gösterdiler.

Sonrasında dönem dönem Pearson'ın yine ön plana çıktığı olaylar gördük.

ABD Büyükelçisi son haftalarda yine ‘‘başrol’’ sayılabilecek kadar sahnede.

ABD'nin Irak'a yapmak istediği operasyonda Türkiye kararını netleştiremedikçe, Büyükelçi Pearson giderek aktif bir rol oynamaya başlıyor.

Elbette ki, ülkesinin çıkarları ve talepleri konusunda bazı girişimlerde bulunması doğal.

Ancak Pearson burada sanki biraz ‘‘hududu’’ aşıyor.

TÜSİAD ile İstanbul'da içeriği belirsiz bir görüşme yapıyor.

Ne konuşuluyor bir bilgimiz yok ama ilginçtir, TÜSİAD Başkanı birdenbire hükümete yüklenmeye, Irak konusunda bastırmaya başlıyor.

Onun öncesinde anamuhalefet lideri Baykal'ı arıyor ve hükümetin vermediği bilgileri aktarıyor.

Ardından CHP ve AKP Grup Başkanvekilleri ile görüşerek ‘‘lobi’’ yapıyor.

Bu arada bir grup AKP'li milletvekili bir Amerikan uçak gemisine götürülüyor.

Aslına bakarsanız, büyükelçi, büyüklüğünün farkında ve kendi açısından gerekeni yapıyor.

Ancak bizimkiler biraz küçülüyorlar gibime geliyor.

Hani KADEK terör yapmayacaktı?

2 yıldır eylem yapmayan PKK ya da yeni adıyla KADEK, dün birdenbire hortladı.

Ben bu yazıyı yazarken, tam kaybımız henüz açıklanmamıştı ama en az 1 şehit ve 5 yaralıdan söz ediliyordu.

Zamanlama ilginç.

Güneydoğumuzda hava ısınıyor.

Türkiye kararsız.

Ve ani bir terör hareketi.

Acaba bir mesaj mı?

Mülkün temeli böyle mi oluyor?

MAHKEMELERİN duvarlarına kazınmıştır, ‘‘Adalet mülkün temelidir’’ diye.

Ama o sadece bir ‘‘duvar yazısıymış’’ ve gerçekle alakası yokmuş. Saros'tan bana ulaşan bir grup vatandaşın sundukları belgeler bunu kanıtlıyor. Bazı Türk vatandaşları, Saros Körfezi'nde araziler satın almışlar. Kimi 50, kimi 30 yıl önce. Tapulu mallar. Ardından bu arazilerin üzerine yine kimi 40, kimi 30 yıl önce kendileri için evler yapmışlar. Ruhsatlı, izinli, tapulu. Ve bu evlerde yıllarca oturmuşlar, yaşamışlar, hatıralar biriktirmişler. Sonra 1995 yılında bu yurttaşlarımızın oturduğu yer ‘‘Askeri Yasak Bölge’’ ilan edilmiş. Ve ardından da vatandaşlarımızın tapulu, ruhsatlı binaları hakkında yıkım kararları çıkarılmış. Üstelik de, herhangi bir ‘‘kamulaştırma işlemi’’ yapılmadan. Tam anlamıyla bir gasp. Yurttaşların ‘‘Anayasa’’ garantisindeki ‘‘mülkiyet’’ hakları açıkça ellerinden alınıyor. Ve hiçbir mahkeme de bu duruma ‘‘dur’’ diyemiyor.

Bu devlet, vatandaşlarına tapuları ve ruhsatları ‘‘süs’’ diye mi veriyor?

Sekreterlik sırdaşlıktır başka şey değil

AKP Diyarbakır Milletvekili Aziz Akgül, ‘‘Sekreterlere sekreter denmemesi için bir çalışma başlatıyormuş’’. Gerekçesini ise şöyle açıklıyor sayın milletvekili: ‘‘Sekreter sözcüğü toplumda kötü çağrışımlara neden oluyor.’’ Allah Allah!.. Bende hiç öyle olmuyor, acaba sayın milletvekilinde mi öyle oluyor? Yıllardır sekreterim Gülay'la büyük bir dostluk içinde çalışıyoruz. Pek çok arkadaşım da aynı şekilde. Bir tek kişinin bile aklına kötü bir çağrışım gelmiyor. ‘‘Bazı ahlaksızlar, bazı mesleklerle ilgili kötü çağrışımlara neden oluyor’’ diye bir korkusu var ise sayın milletvekilimin, o zaman sekreterlerle uğraşmayı bıraksın. Çünkü bu gidişle korkarım ‘‘milletvekili’’ yerine de yeni bir kelime aramak zorunda kalabiliriz.

NOT: Sekreter bana sadece ve sadece sırdaş çağrışımı yapıyor. Fransızca ‘‘secret’’ yani sır kelimesinden çıktığı için olsa gerek.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Yazarların objektif olmasını isteyen okurlar, kendileri de objektif olabildikleri zaman.
Yazarın Tüm Yazıları