SABAH Gazetesi son günlerde Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’ne takmış durumda. İstanbul Olimpiyatları için bugüne kadar yapılmış yatırımları çöpe atılmış gibi gösteriyorlar.
Oysa bu sayede İstanbul tesisi zengini oldu, bu sayede binlerce sporcu yetiştirecek olanaklara kavuştu.
Eskiden yokluğundan yakındığımız pek çok spor altyapı olanaklarına kavuştuk ve meyvelerini önümüzdeki yıllarda bol bol yiyeceğiz.
Bu işin bir tarafı. Diğer tarafta ise İstanbul olimpiyat düzenleme şansını yitirmiş değil. Tam aksine her geçen gün şansı artıyor.
Çünkü özellikle Atina’nın tesisleri olimpiyatlara ucu ucuna yetiştirecek olması, bu işten Yunanistan’ın büyük mali kayıplara uğraması, olimpiyat için yapılan hızlı yatırımların geri dönüşünün olmaması ve düzenleyen kentlerin bütçelerini zora sokması Uluslararası Olimpiyat Komitesi IOC’yi yeni bir tavır almaya yöneltti.
Bundan böyle olimpiyatlar bir kente verileceği zaman, altyapısı hazır olanlar öncelikle tercih edilecek.
Barcelona’nın olimpiyatları düzenlemek için neredeyse 40 yıl uğraşmış ve sayısız başvuru yapmış olması ve olimpiyatları ancak böyle alabilmiş olması da bir başka durum.
Ben Sabah Gazetesi’nin bunu nasıl görmediğini anlayamıyordum.
Ancak geçen gün yaptığım bir sohbet, işin ‘farklı boyutları’ olabileceğini ortaya koydu.
Hafta sonunda Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) yöneticilerinden biriyle karşılaştım.
‘Niye bu yayınlara bir cevap vermiyorsunuz?’ dedim. ‘Cevap versek bir şey değişmez’ dedi. Çünkü TMOK’a göre, yayınların nedeni başkaydı.
TMOK yakın zamana kadar bütün uçak biletlerini ve seyahat organizasyonlarını Sabah patronuna ait bir şirketten, hadi adını da verelim Havaş’tan alıyormuş.
Ancak bir süre önce Havaş’ın hizmetinden memnun kalmadıkları için başka bir şirkete geçmişler. Ve ardından yayınlar başlamış.
Doğrusunu isterseniz ben medyanın bu şekilde kullanılmasını hayretle karşıladım. Ama ‘Yok canım bu kadar da olmaz’ diyemiyorum.
Çünkü benzer bir hikayeyi Cıngıllıoğlu’nun bir üst düzey yöneticisinden de duymuştum.
Sabah Gazetesi’nin patronu Halit Cıngıllıoğlu’nun Sabah’ı satın almak istediği yolunda bir dedikodu duymuş ve bu yüzden Cıngıllıoğlu’na savaş açmıştı. Halit Cıngıllıoğlu böyle bir şeyin söz konusu olmadığına Turgay Ciner’i bir türlü inandıramıyordu.
Üzerine, benim yazılarımdan sonra bana yapılanları koyunca TMOK yöneticisine ‘Yapmazlar’ diyemedim. Sadece basının içine düştüğü duruma üzüldüm.
Yazık.
Keşke başkan olmasa, abi kalsaydı
GALATASARAY Başkanı Özhan Canaydın’ın Galatasaray tarihinin en ‘başarısız’ başkanı olduğu bir gerçek. Ancak biz yine de onu çok seviyoruz. Pek çok Galatasaraylı da bana bu yüzden kızıyor.
Ben de onlara ‘Ben Özhan Canaydın’ı Özhan Abimiz olarak seviyorum. Galatasaray Başkanı olarak değil’ diyorum. Çünkü Canaydın’ı sadece ‘Galatasaray Başkanı kişiliğiyle’ ele alacak olsam, sevmem değil, nefret etmem gerekir. Ve Canaydın’ı insan olarak sevmekte ne kadar haklı olduğumu gösteren bir mektup Babalar Günü arifesinde elime geçiyor. Okuyalım:
‘Sayın Fatih Altaylı,biz Bursa Nilüfer Beldesi’nde ikamet etmekteyiz. 1993 yılında eğitim öğretime açılan okulumuzda kızım 8 yıl okudu ve bu yıl mezun oluyor. Okulumuz aslında bir devlet okulu. Ancak dışardan gelenlerin sorduğu ilk şey: ‘Burası özel okul mu?’
Okulumuzun adı Canaydın İlköğretim Okulu.
Bizim sizden ricamız 1993’ten beri bu okuldan maddi manevi yardımlarını esirgemeyen değerli insan Sayın Özhan Canaydın’a sizin aracılığınızla teşekkür etmek istiyoruz.’
Ve mektubun altında 2500 çocuk adına Özhan Amcalarının Babalar Günü’nü kutlayan Ceren, Nurhan, Enis ve Ongun’un imzaları. Galatasaray Başkanlığı Özhan Canaydın’a hiçbir şey vermedi aslında. Tam aksine, bu saygın adamın saygınlığına gölge düşüren tek hatası oldu.
NOT:Canaydın’ın Fenerbahçe Başkanı’nın memleketi Diyarbakır’a sarı kırmızı üç okul armağan ettiğini de ben hatırlatayım.
42 milyarın 8’i tahsil edilebilecek
PAZAR akşamı Teke Tek’te TMSF Başkanı Ahmet Ertürk konuğumdu.
Kendisine uzaktan sempati duyardım. Tanıyınca sempatim artı.
Son derece açık, net, doğru sözlü, görevinin büyüklüğünün komplekslerinden arınmış bir adam.
Pek çok önemli mesaj verdi.
Ama bir konuya da büyük netlik kazandırdı.
Programı izleyemeyenler için bunu yazmak istedim.
Batık bankalardan dolayı devletin sırtına ilk elde binen yük 17 milyar dolar.
Bunun 5 milyarı gerçek zarar.
12 milyar doları batık banka patronlarının kendi şirketlerine aktardığı para.
Bankaların devralınmasından sonra bu bankaların taşıdığı risklerin krizlerle realize olan zararı ve bunların karşılanması devletin aktardığı parayla birlikte toplam yük 42 milyar dolar.
TMSF Başkanı bankalara el koyulduğu gün devralınan 17 milyar dolarlık yükün 8 milyar dolarının tahsil edilebileceğini, gerisinin ise ‘kayıp’ olduğunu söylüyor.
Bunu da en geç 2 yıl içinde yapacaklarını belirtiyor.
Yani 34 milyarı yine siz ben yükleneceğiz. Haberiniz olsun.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Kendi beceriksizliğimizin faturasını başkalarına kesmediğimiz zaman.