BAŞBAKAN ’ın Tunus gezisine katılmayı planlayan 15 işadamı, Başbakan’ın ‘kendi uçağıyla’, geziye katılan işadamlarınınsa ayrı bir uçakla gideceklerini öğrenince seyahatten vazgeçmişler.
‘Biz bu gezilerde Başbakan’a meramımızı anlatmak için yer alıyoruz. Bize ne Tunus’tan’ demişler.
Başbakan’ın gezileri genelde böyle oluyor.
Amerika’ya gidiyorsunuz, Amerika ile hiçbir işi olmayan, İngilizce’nin İ’sini bilmeyen bir alay işadamı uçakta.
Dertleri gidilen yerde değil; uçakta iş bitirmek.
Çünkü randevu alma ihtimali olmayan siyasilerle, randevu almak için kapısında günlerce bekledikleri bürokratlarla 8-10 saat boyunca uçakta dipdibe oluyorlar.
Her türlü dertlerini anlatabiliyorlar. Her türlü sorunlarını aktarabiliyorlar.
Bunda bir kötülük var mı?
Bence yok.
Ama ‘kötülük’ tarafı da olabiliyor.
Çünkü bu gezilerin bir de ‘alışveriş’ tarafı var.
‘Bazı’ bürokratlara hediye edilmek üzere alınan laptop bilgisayarlar, kaşmir paltolar, markalı takım elbiseler de hep bu gezilerde el değiştiriyor.
Bunun oranı fazla mı? Hayır değil. Ama oluyor. Bunun yanı sıra bu kadar kalabalık bir heyetle seyahat edilince, geziler Başbakan ve ekibi açısından da yorucu oluyor.
Başbakan arkadaşları ile çalışmak veya dinlenmek yerine uçakta dolaşmak, işadamları ve gazetecilerle vakit geçirmek zorunda kalıyor. Rahat edemiyor.
Bu nedenle ben kendi adıma Başbakan’ın ‘ayrı’ seyahat etmesini doğru buluyorum.
Tabii Türk basınının da tavrını anlamak bazen zor oluyor. Başbakanlar işadamlarıyla seyahat edince eleştiriliyor, işadamlarını almadan seyahat edince yine eleştiriliyor.
Bence bu gezilerdeki ‘ayrımcılığın’ tek sıkıntısı basın ile Başbakan’ın arasına ‘fazla’ mesafe koyması. Son Güney Afrika gezisinde Başbakan’ı sadece bir kahvaltıda görebildik.
Buna bir çözüm bulsunlar yeter. Çünkü biz Başbakan’ı ‘iş bitirmek’ için değil, haber yapmak için izliyoruz.
Turiste kapkaç artıyor
GEÇTİĞİMİZ haftalarda kapkaçın turizme darbe vuracağından söz etmiştim. Dün de 5 İspanyol turist kapkaça maruz kaldı. Bunlar yakında yabancı basında geniş yer bulmaya başlayınca vah bizim halimize.
Bir olumsuz haberin 100 olumlu haberi yerle bir ettiğinin acaba farkında mıyız?
Kendi hırsızını kendin vur!
‘YAPMAYIN burası Vahşi Batı mı?’ dediğim zaman kovboyluk özentisi içinde olan Canan Arıtman tarafından ‘maço’ suçlaması gelmişti.
Canan Hanım elde Smith Wesson gazetelere poz veredursun, giderek Vahşi Batı’ya benzemeye başladık.
Giderek herkes ‘kendi adaletini’ uygular oldu.
Önceki gün bir tecavüz zanlısı linç edilmek istendi. Mahalleli zanlıyı dövdü, birisi de sırtına bıçağı sapladı.
Dün de kız arkadaşı ile tartışan bir genç ‘kapkaççı’ zannedilince halk genci öldüresiye dövdü, polis genci zor kurtardı.
Benzeri haberler yurdun dört bir yanından geliyor.
İstediğimiz bu mu?
Kendi hırsızını kendin vur, kendi kapkaççını, kendi tecavüzcünü kendin bıçakla.
Eğer işi kendiniz bitiremezseniz mahkeme baksın.
Yakında her suçta mahalleli elinde yağlı bir ip, zanlıyı bir ağaç altına götürüp asacak.
Ve kimsenin umurunda değil.
Bırakın umurunda olmayı sosyal demokrat olduğunu iddia eden partinin kadın milletvekili bu işte öncü.
Bu iş şirazesinden çıktı.
İnşallah sonumuz hayırlı olur.
Hırsızlar polisle alay etmeye başladı
HIRSIZLAR bir süredir polisle ‘gırgır geçmeye’ başlamışlardı. Öyle ya, onca işyeri dururken, karakolların, emniyet müdürlüklerinin yanındaki işyerlerini soymanın başka ne gerekçesi olabilir.
Ama işin cılkı dün çıktı.
İstanbul’da polis uygulama yapıyor. Radar kurmuş, yakalananı durdurup ceza kesiyor.
Vatandaş radara yakalanmış duruyor. Cezasını ödemek için polis aracına gidiyor ve tam bu esnada hırsızlar gelip otomobilini çalıp kaçıyor.
‘Pes’ mi demek daha uygun, yoksa ‘Yuh’ mu bilemedim. Siz içinizden geleni seçip söyleyin.
Hele hele polislerin ‘Biz radar ekibiyiz. Hırsızları takip edemeyiz’ dedikleri iddiası iyice facia.
Görülen o ki, emniyet teşkilatı bir süredir vatandaşla ‘dalga’ geçiyordu, şimdi hırsızlar onlarla dalga geçmeye başladı.
Onlar karşılıklı ‘dalgalarını geçerken’ olan vatandaşa oluyor ama kime ne?
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Geriye bakınca yaşamın ne kadar kısa, ileri bakınca ne kadar uzun göründüğünü her zaman hatırlayıp ona göre davrandığımız zaman.