TCK ve zina konusunda ‘çıkmaz’a girilmesinin temeli, geçen hafta atıldı.
Başbakan Erdoğan, öğretim yılının açılışı için pazartesi günü Urfa’daydı.
Oradan da Tacikistan’a gitti.
Bu arada CHP ile AKP arasında TCK konusunda uzlaşma arayışları sürüyordu.
Bu görüşmelerin son etabını Dışişleri Bakanı Abdullah Gül yürütüyordu.
Gül, CHP ile mutabakata vardıktan sonra, Tacikistan’da bulunan Başbakan Erdoğan’ı aradı.
CHP ile varılan noktayı aktardı ve TCK’nın önünde bir sorun kalmadığını, zina ile ilgili düzenlemenin bir önergeyle yasaya sokulmasına çalışmamaları halinde hiçbir sorun kalmadığını aktardı. Gül, bu maddenin yasaya konulmamasının sorunu çözeceğini söyledi.
Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Gül arasında bu noktada bir görüş ayrılığı çıktı.
Erdoğan, Gül’e ‘Nasıl yaparız. Kendimizi bağlayan pek çok açıklamamız var. Buradan dönüş olmaz’ dedi.
Gül ise uzlaşmanın bozulmamasından yanaydı; ama sorun telefonda çözülecek gibi değildi. Başbakan döner dönmez, bu konuyla ilgili bir toplantı yapıldı.
Toplantıda en yakın çalışma arkadaşları bile Başbakan Erdoğan’a yüklendiler.
Dile getirilen en temel endişe Avrupa Birliği’nin yaklaşımıydı.
Çoğunluk, ‘Bu maddeyi geçirirsek Avrupa Birliği ile sorun yaşarız’ diyordu.
Başbakan çok kızdı, ‘Bu ülkeyi biz mi yönetiyoruz, Avrupa Birliği mi?’ dedi.
Ve çıkışta herkesi endişeye düşüren o sert açıklamayı yaptı.
Aslında Başbakan’ın sözlerinin hedefi AB değil, hükümet içindeki çalışma arkadaşlarıydı. Bakanlar Kurulu’nu uyarmak, bu ülkeyi AB Komisyonu’nun değil kendilerinin yönettiğini hatırlatmak istiyordu.
Ancak ne yazık ki, sözleri kastı aştı. Sözler bakanları sıyırdı ve doğrudan Brüksel’i ve ona bağlı olarak da piyasaları vurdu.
Hain demedi, kansız dedi
RAUF Denktaş’ın torunu küçük Rauf Kürşat’ın AB vatandaşı olabilmek için Rum kesimine pasaport başvurusu yaptığı ortaya çıktı.
Dün bu haberi görünce tek satır eleştiri yazmadım.
Çünkü ne dedeler torunlarının ayıplarından, ne de torunlar dedelerinin kabahatlerinden sorumlu tutulurlar.
Ancak dede Rauf Denktaş’ın dünkü açıklamasını okuyunca dayanamadım.
Dede Denktaş diyor ki: ‘Avrupa Birliği vatandaşlığı hakkından yararlanmak istedi. Geldi bana sordu. Ben de izin verdim. Ben bugüne kadar pasaport alan kimseye hain demedim. Dediğimi ispat eden varsa çıksın ortaya.’
Geçen yıl, Rauf Denktaş’la Kıbrıs’ta Teke Tek programı yaparken, kendisine tam da bu durumu sormuştum. Sorum şuydu:
‘Sayın Denktaş, çözümsüzlüğün sürmesi halinde yarın Kıbrıs Rum Kesimi AB’ye üye olunca, zaman içinde bu haktan yararlanmak isteyen binlerce Kıbrıs Türkü, Rum vatandaşlığına geçmeye başlayınca, Kıbrıs davasını fiili olarak kaybetmiş olmayacak mıyız?’
Onun yanıtı da kulaklarımda:
‘Kıbrıs Türkleri arasında bunu yapacak kansızlıkta olan varsa, sayıları çok fazla değildir. Emin olabilirsiniz.’
Denktaş’ın tabiriyle sayıları çok fazla olmayan ‘kansızlar’ arasında torununun da olması, üstelik de dedesinin izniyle olması biraz üzücü.
Ama Allah uzun versin Rauf Bey, Demirel ekolündendir.
Dün dündür, bugün bugün. Yarına Allah kerim...
AKP’li olmakla AKP’ye oy vermek arasındaki fark
AKP ciddi bir oy oranı ve bu oy oranının da üzerinde bir Meclis çoğunluğuyla iktidar oldu.
Ancak bu iktidar, AKP’yi mutlu etmiyordu. Çünkü parti yeniydi ve henüz bir ‘AKP’lilik’ kavramı gelişmemişti.
Partinin yaptırdığı anketlerde hemen hemen hiç kimse ‘AKP’liyim’ demiyor, bunun yerine ‘Oyumu AKP’ye verdim’ demeyi tercih ediyordu.
Seçmenle bir bütünleşme henüz sağlanamamıştı.
2 yıllık icraat sonunda bu konuda ciddi bir gelişme sağlandı.
Partinin yaptırdığı son anketlerde ‘AKP’liyim’ diyenlerin oranında ciddi bir yükselme görülmeye başlandı.
Bu da parti yönetimini memnun ediyordu.
Bunda partinin politikaları, toplumu germeyen tavrı etkiliydi.
Ancak parti içindeki ‘akil adamlar’, son gelişmelerin iki yılda alınan mesafeyi geri götürdüğünü ve ‘AKP’liyim’ diyenlerin oranında ciddi bir düşüşe neden olacağını düşünüyorlar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Ülkelerin ağır sorunları aşmaya çalıştığı dönemlerde, o ülkelerin cumhurbaşkanları kapalı kapılar arkasına saklanmadıkları zaman.