BENİM yaptığım benzetmeyi İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu da yapmış.
El Kaide'yi Uzanlar'a benzeterek, ‘‘Aynı Uzanlar gibi internet üzerinden şifreli olarak haberleşmişler’’ diyor Sayın Bakan.
Benzetmeler yapmak güzel de, bir de iş yapmak var.
Aynı Uzanlar gibi internet üzerinden şifreli haberleşme yapan El Kaide militanları yakalanıyor, ama Uzan Ailesi'nin aranan fertleri bir türlü bulunamıyor.
Apo'yu Kenya'da girdiği delikte bulan Türk istihbaratı Hakan ve Kemal Uzan'ın nerede olduğunu bir türlü bulamıyor.
Diyelim ki, yurtdışına kaçtılar. En azından nerede oldukları bilinir değil mi?
O da yok.
Sanırsın ki, buharlaştılar. Ki o bile zor, en azından Hakan Uzan'ın buharlaşması bile cüssesi itibarıyla hayli vakit alır.
Uzanlar serbestçe dolaşıyor, eskiden olduğu gibi at oynatmaya devam ediyorlar.
İçişleri Bakanı ise El Kaide ile Uzanlar'ın benzerliklerini vurguluyor.
Şaka gibi değil mi!
Türban sorunu gençleri radikal İslam'a itiyor
TÜRKİYE 10 yılı aşkın bir süredir türbanla eğitimi tartışıyor. 1990'lara kadar yumuşak bir biçimde çözülmüş olan bu ‘‘sorun’’, özellikle Refah Partisi'nin ısrarlı kaşımaları ve meseleyi siyasi bir koz olarak kullanma talebiyle tırmandı ve bugünkü şeklini aldı. Yani içinden çıkılmaz bir hale geldi.
Benzer tartışmalar başta Fransa olmak üzere Avrupa'da da var. Fransa'da eğitim kurumlarında türbanı yasaklamaktan yana olanlar ağır basıyor ve türbanı Fransa'nın laiklik ilkesine karşı bir adım olarak görüyorlar.
Türkiye'de de durum farklı değil. Türkiye türbanı tartışırken, konuya ‘‘rejimin korunması’’ açısından yaklaşanlar da var.
Yani türban bir anlamda laik, demokratik ve Atatürkçü rejime karşı başkaldırının simgesi olarak görülüyor ve bu nedenle ‘‘yasaklanmak’’ isteniyor.
Ben Türkiye'de türban takanların büyük bölümünün rejime, laikliğe ve Atatürk'e karşı bir tavır içinde olduğunu düşünmüyorum.
Aynı şekilde türban takmayan veya ateist olan ama rejime ve Atatürk'e karşı olanlar olduğu gibi..
Bu yazdıklarım asıl tartışmak istediğim konu değil. Bence tartışmamız gereken türban yasağının giderek Türkiye açısından farklı bir tehlikeyi beraberinde getireceğinin giderek ortaya çıkması.
Son olarak Suriye'de yapılan operasyonla ortaya çıkan bazı gerçekler de bunun göstergesi.
Türban yasağı nedeniyle bazı aileler çocuklarını bu tür yasakların bulunmadığı ülkelere yolluyorlar.
Bu ülkelerden birinin Avusturya olduğu, geçtiğimiz günlerde Hürriyet'in ekinde çıkan bir haberle görüldü.
Ama sorunu yaratacak olan Avusturya gibi ülkelere giden gençlerimiz değil.
Varlıklı aileler çocuklarını Batı ülkelerindeki paralı eğitimlere yollayabiliyor ve sorundan böyle kurtulabiliyorlar ama diğer yanda o kadar da paralı olmayan bir kesim var.
Bunların çocukları İran, Suriye, Mısır gibi ülkelere eğitime gidiyorlar..
Çünkü bu ülkeler eğitime gelen çocuklardan para almıyor. Tam aksine bu çocuklara Suudi kaynaklı burslar sağlıyorlar.
Türban sorunu nedeniyle Türkiye'de okuyamayan gençlerin gittikleri bu ülkelerde giderek daha radikal hale gelmeleri kaçınılmaz hale geliyor. Hatta bu ülkelerde İslamcı terör hücreleriyle bağlantıya geçip yoldan çıkanlar veya en azından bu terör gruplarının siyasi kanatlarının Türkiye ayağını oluşturan gençler ortaya çıkıyor.
Kısacası Türkiye'de siyasal İslam'ın simgesi olduğu düşünülerek yasaklanan türbanlı eğitim, Türkiye'deki siyasal İslam'ın ekmeğine yağ sürüyor.
Mütedeyyin olarak tanımlanabilecek ailelerin çocukları radikalleşiyor ve Türkiye'de radikal İslam'ın saflarına katılıyor.
Türkiye açısından türban sorunu giderek daha farklı bir boyut kazanıyor.
AB gücüne ABD onayı
29 Ekim günkü yazımda Avrupa Birliği'nin kendi operasyonel müdahale gücünü oluşturmaya hazırlandığını, bunun merkezinin Belçika'nın Tervuren kentinde olacağını yazmıştım. ABD'nin yabancı topraklarda operasyon yapabilme gücünün, ABD'yi AB karşısında güçlü hale getirdiğini ve AB'nin bu zaafını ortadan kaldırmak istediğine değinmiştim.
Yazımda Türkiye'nin bu gücün dışında bırakıldığını da belirtiyor ve ABD'nin bu gelişmelere sıcak bakmadığını aktarıyordum.
Çünkü bu güç bir anlamda NATO'nun da alternatifi olacak ve NATO'nun Avrupa'daki varlığını iyice zayıflatacaktı.
Geçtiğimiz günlerde ilginç bir gelişme oldu ve bu oluşuma açıkça olmasa da şiddetle karşı çıkan ABD tavır değiştirdi.
Donald Rumsfeld, AB'nin özellikle harekat planlama konusunda bu tip bir merkez oluşturmasının son derece doğal bir hak olduğunu söylemeye başladı bile.
Bu gücün oluşturulmasına şiddetle karşı çıkan Cendoleezza Rice da bu gücün NATO'nun yerini alacak bir oluşum olduğunu ve şimdilik küçük olmasının ilerde büyümeyeceği anlamına gelmediğini söylüyordu.
Rumsfeld'in açıklamaları Rice'ın da ikna edildiği anlamına geliyor.
Bu konuda Başkan Bush'un İngiltere'ye yaptığı gezi sırasında ikna edildiği, ABD'nin müttefiki İngiltere'nin AB'deki elini güçlendirmek için bu oluşuma rıza gösterdiği kesin.
Diğer yandan Fransa da ABD'nin bu konudaki onayına karşılık bir jest yapacak ve Irak'a sembolik de olsa bir Fransız birliği gönderecek..
Türkiye ise hálá bütün bu olan bitenin dışında.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Gazeteler isimlerine yakışır adamlara yazı yazdırdığı zaman.