ADALET Bakanı Cemil Çiçek güzel konuşuyor. Borçları nedeniyle yurtdışına kaçanlara sesleniyor ve şöyle diyor:
‘Yabancı ülkede adamı muz gibi soyarlar. Orada soyulmak yerine, gelin bu ülkede borçlarınızı ödeyin. Falanca ülkenin mafyasına rüşvet vereceğinize, gelin bu ülkenin devletine, devletinize taksitlerinizi ödeyin, borçlarınızı ödeyin. Ödemezlerse, kaçmaya çalışırlarsa bu devlet bunların ölüsünü de, dirisini de eninde sonunda getirir. Korkarım ki, geldikleri zaman da mezar yerini zor bulurlar.’
Güzel sözler.
Yıllardır bu adamların peşine düşen, bunlar hakkında yazmadık bir şey bırakmayan, Cumhurbaşkanı yeğeni oldukları dönemlerde bunların arkasını bırakmayan ben bile bu kadar güzel ifade edemezdim.
Adalet Bakanı Cemil Çiçek güzel söylüyor, hoş söylüyor da, devletin yaptığı uygulamayla, devletin bakanının söyledikleri ‘uyuşmuyor’. Kendi bankalarının içini boşaltan bu taifeyle ilgili ne yazık ki, toplumun adalet duygusunu tatmin edecek işlemler yapılmıyor.
Bu taifenin içinde üzerine ‘gerçekten’ gidilen ben sadece iki grup biliyorum. Biri Uzan, diğeri Aksoy. Gerisi hikaye.
Hepsi hálá ‘bey’ gibi yaşıyor, ‘paşa’ gibi dolaşıyorlar.
Alayının kendileri, çocukları lüks bir hayat sürmeye devam ediyor.
Hiçbirinden ‘gerçek anlamda’ tahsilat yapılmıyor.
İsim vermiyorum, çünkü yanlış anlaşılıyor. Olay başka boyutlara çekilmek isteniyor. Ama kimisi evinin bahçesine diken ekmiş, geçen koyunların yünlerini ilik yapıp satacak, 1 milyar dolar borcunu ödeyecekmiş gibi devleti kandırıyor. Devlet de ‘kanıyor!’
Kimisinden bırakın tahsilat yapmayı, devlet hálá bunlara ihale veriyor. İş veriyor. Oysa Uzan örneği gösteriyor ki, devlet alacağını gerçekten tahsil etmek isterse zararın büyük kısmı telafi edilebiliyor. Ama gereği yapılmıyor.
Mal kaçırmalara, devletin parasını iç etmelere göz yumuluyor..
O zaman da Cemil Çiçek’in ‘şiir’ gibi sözleri yere inmiyor, gerçeğe dönüşmüyor.
Sadece asaplar biraz daha bozuluyor.
Anti Baykal cephe Sarıgülcü
CHP’de sular dalgalı. Buradan önce kaos, sonra CHP adına olumlu gelişmelerin çıkacağı kesin.
CHP’nin üzerindeki ölü toprağı kalkar gibi oluyor.
Şimdilik iki lider adayı var. Baykal ve Sarıgül. Gerçi Sarıgül kurultay şartlarını beğenmiyor ve bunda da haklı ama artık kaçacağını zannetmiyorum.
Bu arada parti içinde başka isim arayışları da var.
Ancak genel kanaat bu ikilinin karşılaşmasının en doğrusu olacağı.
Sarıgül’e inanmayan ama Baykal’dan nefret eden kalabalık bir grup Kurultay’da Sarıgül’ü destekleyecek.
Şöyle düşünüyorlar. ‘Baykal partide kök salmış bir isim. Onu indirmek zor. Ama bu rüzgarla indirirsek, günü geldiğinde Sarıgül’ü rahatça elimine ederiz.’
Bu durum Sarıgül’ün şansını artırıyor. Ama tabii burası CHP.
Son dakikada neler olur bilinmez.
Yunanlı damadı bağrımıza bastık
Kanal D’de yayınlanan bir dizi, Türk toplumundaki fikri dönüşümün bir aynası gibi. Sözünü ettiğim dizi ‘Yabancı Damat’. Şener Şen’in ‘İkinci Bahar’ adlı dizisi tadında bir yapım. Bu dizi projesi önümüze geldiğinde ben kendi adıma itiraz ettim.
Bir Türk kızı, Türk ve Müslüman olmayan bir çocuğa áşık oluyor ve bunun için ailesiyle karşı karşıya geliyordu. Ben dizinin adını değiştirmeyi ve ‘Yabancı Gelin’ yapmayı önerdim. Çünkü bizde damat değil, gelin yabancı olurdu. Bir Türk kızının, bir yabancı, üstelik de bir Yunanlı için mücadele etmesi çok kabul edilebilir değildi. Biz yabancıları gelin olarak alırdık, vermezdik. Ayşe’ler Yorgo’ya varmazdı, biz Eleni’yi alırdık. Ancak benim itirazım geçerli olmadı. Dizi ‘Yabancı Damat’ olarak çekildi. Ve görüyorum ki, hiçbir sorun çıkmadı. AB’ye girmeye hazırlanan Türk milleti, Yabancı Damat’ı, Yunanlı Damat’ı bağrına bastı.
Bu ilginç sosyolojik değişimin nasıl olduğunu umarım Ertuğrul Özkök’ün bir pazar yazısında görürüz.
Türk basınının Gülen sevgisi
TÜRK basınının yeni modası ‘Fethullah Gülen’. Cemaatinin kalabalık olduğu yolundaki inanç, cemaate ait gazetenin yüksek tiraj yaptığı yolundaki intiba, tiraj almak isteyen gazetelerin peş peşe ‘Fethullah Gülen’ dizileri yapmasına neden oluyor.
Yakın televizyon kanallarında da ‘Fethullah Gülen’ sitcomları başlarsa kimse şaşırmasın. Açıkçası ben yıllarca bu cemaati son derece tehlikeli buldum.
Sonra bir gün Gülen’le oturup yemek yedik.
Fikirlerini, amaçlarını anlattı.
Ben de kendisine ‘İslamik mason teşkilatı gibisiniz’ dedim. Yanıt olarak ‘Masonluk kötü bir şey değildir’ cümlesini aldım.
Sonrasında cemaatle ilgili araştırmalarım sürdü. Hatta vakit bulunca bu konuyla ilgili bir kitap yazacak materyali de topladım.
Biliyorum ki, devletin bazı kurumları Gülen cemaatini ciddi bir tehlike olarak görüyorlar. Ellerindeki bilgilere sahip olmadığım için fikir yürütemiyorum.
Ancak Türk basınının ‘Fethullah Gülen’ aşkını açıkçası tehlikeli buluyorum.
Rejim karşıtı veya değil, bir grubun ve o grubun liderinin böylesine pompalanmasını, Türkiye’nin en yüksek tirajlı gazeteleri tarafından reklamının yapılmasını ‘doğru’ bulmuyorum. Bu grubun bir ‘cazibe merkezi’ haline getirilmesine bir anlam veremiyorum. Kendi payıma ‘Bu kadar vatansever’ bir kişiyse, Fethullah Gülen’in Türkiye’ye dönmesini istiyorum.
Korkacak bir şeyi olmayan insanların kaçmasının gerekli olduğunu düşünmüyorum.