Bağdatlı ressamın çocuğu

SAVAŞTAN kısa bir süre önce gittiğim Bağdat'ı bombalanırken görmek çok acı. İlk gün bombardımanında canlı yayında gözyaşlarımı tutamadım.

Osmanlı'dan bu yana her ev yapanın iki ağaç diktiği, yemyeşil, güzelim Bağdat ‘‘akıllı bombalar’’ ve ‘‘aptal pilotlar’’ tarafından bombalanıyor.. Simsiyah dumanların yükseldiği kent bir manevra alanı değil. Yaşayan, canlı, güzellikler barındıran bir ‘‘uygarlık merkezi’’.

Amerikalıların bombaladığı yerler arasında hiç kuşkusuz onlarca antikacıyı, binlerce resim galerisini barındıran Karrada Harici de var.

Birkaç hafta öncesine dönüyorum.. Galeri galeri dolaşıyor, pek çoğu Batı'nın sanat kentlerinde eğitim almış ve ülkelerine dönmüş Arap ressamların yaptığı tablolara bakıyoruz. Londra'da, New York'ta, San Francisco'da binlerce dolara alamayacağınız tablolar birkaç yüz dolar karşılığında satılıyor.

Harcıalem bir şeyi 1 dolardan başlayan fiyatlarla bile almak mümkün. Bir galeride tanıştığımız genç bir ressam ‘‘Yanınızda sevdiğiniz birinin fotoğrafı varsa onu tablo haline getirebilirim’’ diyor..

Cebimden kızımın fotoğrafını çıkarıyorum. Alıp bakıyor. Cebinden kendi oğlunun fotoğrafını çakırıyor.

Gülüyor. Kız babalarının pek de sevmediği türden bir gülümseme.

‘‘Aynısını mı yapayım, yoksa kendi bildiğim gibi mi çalışayım’’ diye soruyor.

Bildiğin gibi yap diyorum.

‘‘Üç gün sonra gel al’’ diyor.

Üç gün sonra yokum. ‘‘Daha çabuk olmaz mı?’’ diye soruyorum.

Olmuyor.

‘‘Savaştan sonra gelirim’’ diyeceğim tam ama susuyorum.

Parasını ödüyorum. ‘‘Yap sakla, bir gün gelir alırım’’ diyorum.

Bağdat'ta bombalar patlarken aklıma kızımın resmi geliyor.

‘‘Acaba onun resmine de bir şey olmuş mudur?’’ diye endişeleniyorum.

Sonra endişemden utanıyorum.

Gözümün önüne ressam babanın cebinden çıkardığı fotoğrafta bana gülümseyen küçük, esmer, boncuk gibi kara gözlü çocuk geliyor.

.........!

ABD'de hava dönüyor


ABD'de işler tersine dönüyor. Karanlıklar Prensi Perle gitti. Kendince Türkiye'yi iyi tanıyan, eski bir CIA istasyon şefiydi. Sırada diğerleri var. Savaş uzadıkça deprem sürer. Dökülenlerin sayısı artar.

Amerikan ordusunun durumu tam komedi.

Savaşı ‘‘play station’’da öğrenmiş çocuklar, ‘‘3. jenerasyon’’ akıllı silahlara rağmen başarılı olamıyorlar.

Amerika'da kamuoyu ise giderek tersine dönüyor.

İlk gün ‘‘Artık savaş başladı iç hesaplaşmayı sonraya bırakalım’’ diyenler bile ‘‘Bush ve saz heyetine’’ çatmaya başladılar. Sadece onlara değil, bunların gazete köşelerine çöreklenmiş ‘‘Safire’’ türü ‘‘kiralık adamları’’na da sert eleştiriler yöneltiliyor. Türkiye'nin hakkını teslim edenler giderek çoğalıyor ve hatta Bush ailesinin ikidir Türkleri dinlemeyerek hata yaptığını yazanlar bile var.

Amerikan basınının hedef tahtasında Amerikan Genelkurmayı, Savunma Bakanı Rumsfeld ve Pentagon var.

Başkan Bush'a pek vuran yok. Ciddiye alınmadığından mı, yoksa makamından mı bilemiyorum.. New York Times'ta Amatzia Baram Pentagon'un stratejisini Saddam'a ihanet edecek Iraklı subaylar üzerine kurduğunu ancak ‘‘El Sharaf’’ diye bir sıfatı ve bu sıfatın anlamını unuttuklarını yazıyor. Josh Marshall, Safire ve Bell gibi yazarlara ateş püskürüyor ve ‘‘Türkiye'yi Pakistan ile aynı kefeye koyamazsınız’’ diyerek Türkiye'nin Ortadoğu ve hatta Yakın Asya'daki önemine değiniyor. Laikliğini, demokrasisini övüyor ve Türkiye'nin şimdiye dek ABD'nin hiçbir mantıklı talebine hayır demediğini vurgulayarak, ABD yönetiminin hatalı olduğunu söylüyor. ABD'de Türkiye aleyhine hava dönüyor.

Bu havayı oluşturanlar ise teker teker gitmeye başladılar bile.

Bu iş Bush yönetimini aşar


ABD Şiilerin Saddam'a karşı ayaklandığına dair söylentiler yayıyor. Irak ise tam tersini söylüyor. Gerçek ise her iki tarafın söylediğinden farklı.

Son Irak seyahatimde Şiiliğin en önemli ikinci kenti sayılan Necef'e ve Şiilerce kutsal Kerbela'ya gittim.

Her ikisi de Irak'tan çok bir İran kenti havasında.

Şiiler şu anda iki despotun, yani Saddam'la Bush'un kapışmasını izlemekle yetiniyorlar.

Her ikisini de kendilerine aynı mesafede görüyorlar.

İran, Şiilerle Irak yönetimi arasında barışçıl bir çözüm istiyor ve ayaklanmadan yana durmuyor. Ancak İran'daki bazı Şii örgütleri Amerika ile diyalog kurup, destek vermeyi düşünüyorlar. Ancak bir şartları var. Savaştan sonra ABD'nin hemen çekilmesi. Lübnan Hizbullah'ı ise ABD'nin bölgede bulunmasından rahatsız ve Şiilerin Saddam'a değil, ABD'ye karşı ayaklanmasından yana. Hizbullah bölgenin sorunlarının bölge dinamikleri arasında çözülmesinden yana.

Ancak şimdilik en etkin isim Şeyh Fadlallah. Yıllar öncesinden tanıdığım Fadlallah şu aşamada etsini kullanarak Şiilerin ‘‘izleyici’’ olarak kalmasını sağlıyor.

Ancak sadece Şiilerin durumu bile savaş sonrası ABD'nin Irak'ta çok rahat olamayacağını gösteriyor.

Şiiler, artı Kürtler, artı Sünni Araplar, artı Türkmenler. Bu kadar karışık bir problem, Bush yönetiminin ‘‘zekásını’’ aşar gibi duruyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Kaybedilen paranın tekrar kazanılabileceğini ama kaybedilen vatanın bir daha yerine konulamayacağını herkes anladığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları