GAZETECİLİKTE şantajın mesleğe büyük ihanet olduğunu yazdım dün. Örnekler de verdim. TBMM Yolsuzlukları Araştırma Komisyonu Başkanı Azmi Ateş’le Sabah Gazetesi’nin bazı yöneticilerinin görüştüğünü, komisyonda çalışan uzmanların tehdit ve küfüre maruz kaldığını aktardı.
Şeref ve haysiyetinden kimsenin zerre şüphe etmediği, tavrına muhalefetin bile şapka çıkardığı milletvekili Azmi Ateş, dün telefonla aradı.
‘Yazdıklarınız doğru ama benden kimse Turgay Ciner’in adını rapordan çıkarmamı istemedi’ dedi ve detaylı bilgi verdi.
Komisyon raporu hazırlanırken, Sabah Gazetesi Ankara temsilcisi Azmi Ateş’i bir, iki kez aramış. Turgay Ciner’in ortağı Erhan Akgün’le ilgili yazılmakta olanların gerçeği yansıtmadığını, Turgay Bey’in ortağının böyle bir kişi olmadığını söylemiş.
Azmi Ateş de, raporda bir yanlışlık yapılıyor olması halinde bunu düzeltmekten kaçınmayacaklarını, eğer söylediklerini kanıtlayacak bilgi ve belgeleri varsa kendisine ulaştırmalarını istemiş. Bu konuşmanın ardından kamisyondaki uzmanlara yönelik tehdit, küfür salvosu başlamış. Azmi Ateş,‘Benim tavrım, kişiliğim bilindiği için bana isim çıkarın falan diyemezler. Demediler de. Ama bir sonraki cümlenizde uzmanlara tehdit ve küfür edildiğini söylüyorsunuz ya, orası yüzde yüz doğru. Raporun hazırlandığı sırada bu konuyla ilgili uzmanlarımıza çok derin boyutlarda baskı oldu. Arayanlar oldu. Dediğiniz gibi tehditler, küfürler oldu.Hatta biz komisyon üyeleri bile çok etkilendik bunlardan’ dedi. Azmi Bey bana bunları anlatırken yanında bağımsız milletvekili Emin Şirin de vardı. Azmi Ateş akşam tekrar aradı ve uzmanlara edilen telefonların Ciner ile doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyemeyeceğini genel olarak çok tehdit ve küfür geldiğini söyledi.
Ben de bunları aynen okurlara aktaracağımı söyledim..
Bu paket inektir öküz değil
BU hükümetin bence en olumlu tarafı toplumsal uzlaşmaya varılamayan konuları gündemden uzak tutarak ülkede istikrar sağlamasıydı. Pek çok mesele gündeme geliyor, toplumun yaklaşımına göre soruna çözüm aranıyordu.
Hatta iddialara göre Başbakan Erdoğan, pek çok konuda kamuoyu yoklamaları yaptırıyor ve bunların sonuçlarına göre konuları geriye atabiliyordu. Ben de bu durumu son derece ‘demokratik’ buluyordum. Toplumu germenin alemi yoktu. Ancak her nedense YÖK konusu sürekli tırmandırılmak isteniyor. İmam hatip meselesi ile gerilim yaratılmak arzulanıyor. Meslek lisesi mezunlarına üniversite giriş sınavlarında yıllardır ciddi haksızlık yapıldığını biliyorum.
Geçmiş iktidarlar döneminde bu saçma uygulamaya karşı çok mücadele ettim. Bir zamanlar ‘dost’ olduğumuz Kemal Gürüz ile aramın açılmasında en önemli neden bu düzenlemeye karşı benim aldığım tavır, onun da vurdumduymazlığıdır.
O dönemde herkes bu düzenlemenin ‘İmam hatiplerin önünü kesmek’ için yapıldığını, diğer meslek liselerinin de arada kaynadığını söylüyordu. Hatta bir gün bunu söyleyen bir öğretim görevlisine ‘O zaman imam hatipliler İlahiyat’tan başka bir üniversitiye gidemez. Gitmek isterse bu katsayılar uygulanır dersiniz. Herkesi yakmaya ne hakkınız var’ demiştim. Çünkü öyle düşünüyordum. Ama bu sorun zaman içinde aşılmış bir sorundur. Bugün meslek liselerini tercih edenler üniversite kapısında neyle karşılaşacaklarını bilerek bu okullara gidiyorlar. Üniversite sınavında zorlanmak istemeyen meslek lisesini tercih etmiyor. İş bu kadar ortadayken, sadece ve sadece imam hatip liseleri adına bir rövanşı kazanmak uğruna, bu anlamsız girişime gerek var mı?
Başbakan, ‘Kimse bu paketin içinde bir şey aramaya kalkmasın’ diyor. Yani ‘Öküzün altında buzağı aramayın’ diyor. Başbakan haklıdır. Öküzün altında buzağı aranmaz. Ama bu paket öküz değil inektir. Altında buzağı da aranır, dana da.
‘Bu sınavda kazandınız sözü yok’
1999 yılında yapılan sınavı ‘kazananların’ 300 bini hálá bir işe başlatılmamışken, yeni bir memur sınavının anlamsız ve ayıp olduğunu yazdım. Konuyla ilgili Başbakan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin arayıp bilgi verdi. Bu konuda benimle hemen hemen aynı fikirde. ‘İlk sınavda 390 bin kişiye ‘Kazandınız’ belgesi gönderilmiş. Oysa bunlardan sadece 90 bini bir işe yerleştirilmiş. 300 bini açıkta. Bu konuda yazdıklarınız ve verdiğiniz rakamlar doğru’ dedi, Bakan Şahin. 1999 yılında yapılan sınavın sonuçlarının 2 yıl için geçerli olduğunu ancak daha sonra bu sürenin uzatıldığını ve 3 Mayıs’ta sonra erdiğini belirtti. Şahin’e göre, 1999 yılında yapılan sınavın sonuçları katılımcılara bildirilirken bir hata yapılmış: ‘70 puanı geçen adaylara ‘Kazandınız’ diye birer belge yollanmış. Kazanmışlar da, neyi kazanmışlar. Böyle saçma bir ibare olur mu? Kolej sınavı mı, üniversite sınavı mı? Biz şimdi bu hatayı yapmayacağız. Sadece alınan puanı bildireceğiz ve yüksek puandan düşük puana ve tabii ihtiyaç duyulan diğer unsurlar da göz önüne alınarak işlem yapılacak.’
Bakan Şahin’e göre bu sistem doğru: ‘Sayın Ecevit’in döneminde partizanlığı, adam kayırmayı önlemek için bu sistem düşünülmüş. İşe de yaramış ve biz de aynı sistemi devam ettirelim dedik. İşe almayı siyasi etkiden arındıran bir sistem.’
Bakan’a ‘İlk sınavda kazananlar açıktayken yenisi mantıklı mı?’ diye soruyorum. ‘5 yıl geçti üzerinden’ diyor ve ekliyor: ‘Bu arada 5 dönem üniversitelerden mezun verildi. Binlerce yeni genç eğitimli olarak aramıza katıldı. Bunların da hakları doğdu. 5 yıl boş yere umutlanıp bekleyenlerin umutlarını fazla sömürmemek lazım.’
Bakan Şahin’in sözlerinden anlıyorum ki, ilk sınavda ‘Kazandınız’ denilenler sadece umut kazanmışlar.
Şimdi onlar da zayi.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Evdeki kurtlanmış bulguru koruyacağız diye Dimyat’tan gelecek pirinci kaybetmediğimiz zaman.