Ayıkla pirincin taşını

MISIR meselesini yazdık, kıyamet koptu. Alın size bir önemli mesele daha.

Türkiye her yıl büyük miktarda pirinç ithal eder.

Ancak bu ithalata her yıl belirli bir dönem kısıtlama getirilir.

Daha doğrusu, yerli üreticiyi korumak için ağustos-mart döneminde ihtalat durdurulur, martta yeniden açılır.

Bunu bütün piyasa bilir ve özellikle ithal pirinçte fiyatlar buna göre oluşur.

Düzen bilindiği için, önemli bir dalgalanma olmaz, herkes buna göre bağlantı yapar.

Fiyatlar da dolar bazında sabit kalır.

Ancak bu yıl durum böyle olmadı.

‘‘Yerli üreticiyi korumak’’ adı altında her yıl en geç şubat ayı sonunda kaldırılan ithalat yasağı, bu yıl temmuza kadar uzatıldı.

Tabii bu durum yerli pirince ve elinde yerli pirinç bulunduran Toprak Mahsulleri Ofisi'ne yaramadı.

Yerli pirincin fiyatında hemen hemen hiç artış olmazken ithal pirinç fiyatları patladı.

Öyle ki, tonu 550-600 dolar civarında seyreden Calrouse pirincin fiyatı 1000 doları buldu. Yani neredeyse iki misline çıktı.

Hazirana kadar bunun daha yükselmesi bekleniyor.

Tabii bu durumda, şubat ayında ithal yasağının kalkmayacağını bilerek elinde yüksek stok bulunduran ithalatçılar ‘‘fahiş’’ bir kár sağlamış oldular.

Şimdi sorular şunlar:

Bu yıl hangi firma ne kadar pirinç ithal etmiştir?

Bu yıl her yıl ithal ettiğinden daha fazla malı ağustos sonu gelmeden ithal etme uyanıklığını gösteren ithalatçılar var mıdır?

Bu firmalar açıklanabilecek midir?

Bu anormal fiyat artışına hükümet bir çare düşünmekte midir?

Mal beyanından daha önemli olan ahlák

HÜRRİYET, belediye başkan adaylarını gelişmiş demokrasilerdeki bir tavrı sergilemeye davet etti ve hepsinin seçimlerden önce ‘‘mal beyanında’’ bulunmalarını istedi.

Sevinerek görüyorum ki, adayların önemli bir bölümü bu isteğe olumlu yanıt verdiler ve mal beyanında bulunuyorlar.

Adayların beyanlarına baktığım zaman, büyük bölümünün ‘‘hayli varlıklı’’ olduğunu görüyoruz. Hiçbiri bir Koç, bir Sabancı değil elbet ama kendilerine oy verecek seçmenlere oranla ‘‘ciddi’’ sayılabilecek bir servetleri var.

Helal kazançla yapılmışsa, hiç gözümüz yok. Allah daha çok versin.

Fakat ben bu mal beyanlarında bir eksik görüyorum.

Bu malların ne zaman ve hangi görevde edinildiği ve ‘‘yakınların’’ mal varlığı.

Bu mallar hangi iş yapılırken edinilmiş.

Daha önceki dönemlerde belediye başkanlığı yapmış ve şimdi yine aday olan bir başkanın mal varlığı ne zaman ‘‘artmış’’.

Başkan olmadan önce memur olan ve kısıtlı mal varlığı bulunan birinin mal varlığı bir önceki başkanlık döneminde artmışsa ve bunu şimdi ‘‘namus’’ adına beyan ediyorsa, bu ‘‘haksız edinim’’ birdenbire aklanmış mı olacak?

Ya da belediye başkanının mal varlığı artmazken, çocuklarının, kardeşlerinin, yakın akrabalarının mal varlıklarında bir artış meydana gelip gelmediğini nereden bileceğiz?

Bana sorarsanız ‘‘mal beyanı’’ falan boş işler.

Minareyi çalan, onu nereye dikeceğini veya gömeceğini bilir.

Asıl olan denetim ve hukuk.

Belediyelerin işleri iyi takip edilir ve en küçük bir yolsuzlukta yasalar ‘‘gerekli’’ cezaları verirse sorun kalmaz.

Ancak hırsızlığın ve ahlaksızlığın giderek ‘‘kanıksandığı’’, hatta en büyük hırsızların siyasi parti kurduğu ve bazı ‘‘şapşalların’’ sistemden öç alma uğruna bu hırsızlara oy verdiği bir ülkede bu işler biraz zor.

Mal beyanında bulunsunlar veya bulunmasınlar, biz seçeceğiz. Ondan sonrası Allah'a ve ahlaka emanet.

Haberle reklam bağdaşmaz

GEÇENLERDE Uğur Dündar'ın kendisine yapılan bir reklam teklifine ‘‘meslek ilkeleri’’ nedeniyle ‘‘hayır’’ dediğini okudum.

İyi ki öyle yapmış.

Aksi takdirde çok ciddi bir sıkıntıyla karşılaşabilirdi.

Çünkü Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkındaki 3984 sayılı yasanın hışmına uğrayabilirdi.

3984 sayılı yasa, haber sunanların ve haber program sunanların reklamlarda yer almasına sosyal içerikli kampanyalar dışında izin vermiyor.

Uğur Dündar eğer bir reklam filminde rol almış olsaydı, Arena programını 6 ay süreyle sunamazdı.

Aman dikkat!..

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Siyasetçiler, gazetecileri saf ve salak zannetmekten vazgeçtiği zaman.
Yazarın Tüm Yazıları