Aydın Doğan'a ‘Kara’ diyenler kimler!

GEÇENLERDE birkaç arkadaşımla yemekteyiz. Birisi döndü ve ilginç bir soru sordu:

‘‘Elime ne zaman sizin grubunkiler dışında bir gazete geçse orada senin patronun Aydın Doğan'a olmadık hakaret, olmadık suçlama. Hatta sövgü. Sen Aydın Doğan'ın gazetesinde yani onun bir şirketinde çalışıyorsun. Bunları okuyunca ne hissediyorsun?’’

O an aklımdan geçenleri ve arkadaşıma verdiğim yanıtı sizinle paylaşmak istedim. Düşündüm. Hissettiğim ilk şey üzüntüydü.

Üzülüyordum.

Çünkü Aydın Doğan'ı tanıyordum. 10 yıldır onun en önemli gazetesinde yazıyordum ve önemli yazarlarından biriydim. Bir gün olsun beni arayıp bir konu hakkında ‘‘Yaz’’ veya ‘‘Yazma’’ dememişti.

Onun arkadaşı olduğunu bildiğimiz siyasetçiler için bile en ağır yazıları yazdığımızda tek bir sitemini duymamıştım. Çok beğendiği bir yazım olursa bazen açıp ‘‘Eline sağlık’’ derdi. Bir veya iki kere de yazılarıma konu olan kişilerin cevap haklarını kullanmak istediklerini söylemek için aramıştı. Bir yılı aşkın bir süredir Aydın Bey'in en fazla kişiye ulaşan mecrasında, Kanal D televizyonunda haberlerini yönetiyordum.

Bir kez olsun müdahale etmemişti. Tek bir talebi bile olmamıştı. Daha doğrusu tek talebini 3 Kasım seçimleri öncesinde bizzat iletmiş, ‘‘Tarafsız habercilikten asla vazgeçmeyin. Hiçbir partiyi veya adayı lütfen kayırmayın’’ demişti.

Geçmiş yıllarda seçimler öncesi yazarları veya gazeteleri bir tarafı destekler görüntü verdiğinde uyardığını duymuştum. ‘‘Yapmayın, hem kendinize, hem mesleğinize, hem de benim gazetelerime zarar veriyorsunuz’’ demişti.

Yayınlarımıza hiç karışmazdı. Sadece kár etmemizi isterdi.

‘‘Kár etmezseniz bağımsız olamazsınız’’ derdi.

Bir gün Türkiye'de rejimin tehlikeye girmesi ile sonuçlanabilecek bir meseleyi konuşuyorduk.

‘‘Bu ülkenin bekçileri bitmez. Biz de buradayız. Rejimin nöbetçisi oluruz. Ne zaman bir sıkıntı olsa Kürt Mehmet'i nöbete gidermiş ya, biz de buranın Kürt Mehmet'iyiz’’ demişti.

Ekonomik bunalım dönemlerinde diğer gruplar adam atarken Aydın Bey yöneticilerini uyarırdı hep, ‘‘Aman adam çıkarmayın. Her yerden kısın personele dokunmayın’’ derdi. Bir anda bunları düşündüm. Benim tanıdığım patronum buydu. Ve bu adama ‘‘hınçla saldıranlar’’ vardı. Bir de onları düşündüm. Kimlerdi bunlar.

Devlete milyar dolar borç takıp tek kuruş ödemeyen Dinç Bilgin ve saz arkadaşları.

Aynı durumda olan, devlete verecek parası olmayan ama Aydın Doğan'a sövmek için gazetelere ilan verecek parayı bulan Halis Toprak.

Devlete 6.2 milyar dolar borç takan ve şimdi 5 vereyim anlaşalım diyerek zulasındaki paraları ortaya çıkarmaya hazırlanan Mehmet Emin Karamehmet.

Ve artık herkesin kim olduklarını gayet iyi anladığı Uzan Ailesi.

Bu ülkenin saygın işadamları, Koç'lar, Sabancı'lar, Ezcacıbaşı'lar, Zorlu'lar ve daha onlarcası Aydın Doğan'ı karalamıyorlardı. Aydın Doğan'a saldıranların kimlikleri ortadaydı.

Bütün bunlar birkaç saniye içinde kafamdan geçti. Arkadaşıma baktım, ‘‘Üzülüyorum ama gurur da duyuyorum’’ dedim.

Anlamadı.

Uzan'lar, Karamehmet'ler, Bilgin'ler Aydın Doğan'ı sevseydi ‘‘utanırdım’’.

Başbakan’ı takip etmedik

YILBAŞINDAN
önceki gün, yani 30 Aralık günü Kanal D Haber'in Ankara Bürosu'ndan arkadaşlar aradı:

‘‘Başbakanlık'tan bir ricada bulundular. Başbakan yeni yıla Safranbolu'da ailesi ile birlikte girecekmiş. Bir günlük bir tatil yapmak istiyormuş. Acaba bu tatilde Başbakan'ı takip etmeseniz olur mu diye soruyorlar.’’

Son derece insani bir rica.

İnsan hangi makamda, hangi mevkide olursa olsun, bir ya da birkaç gününü ailesine ayırmak, kafasını dinlemek, gazetecilerden, kameralardan uzak kalarak geçirmek isteyebilir.

Peşinde sürekli bir gazeteci ordusuyla gezmek, her anının görüntülenmesi, attığı her adımın göz önünde olması insanın hoşuna gidecek bir durum değildir.

‘‘Tamamdır çocuklar. Madem bir günlük bir tatil yapmak istiyor. Biz Safranbolu'ya muhabir yollamıyoruz’’ dedim.

Bizim haber müdürü Bülent Çöltekin, ‘‘Fatih hata ediyorsun. Bizden başka kimse dinlemez. Herkes yollar. Geride kalırız’’ diye uyardı. Dinlemedim.

İnsani bir isteği karşılamak, bir aile babasının ailesiyle huzur içinde bir terk gün geçirmesine imkan sağlamak benim için her haberden daha değerliydi.

Kanal D Haber bu geziye muhabir yollamadı.

Sonra bu gezide gelişen olayları duydum. Bülent haklı çıkmıştı.

Bırakın muhabir yollamayıp adamı rahat bırakmayı, tam aksine bir muhabir Başbakan'la tatsız bir tartışmaya girmiş, Başbakan muhabiri ‘‘sarhoş’’ olmak suçlamıştı.

Muhabir mi Başbakan'ın damarına basmıştı yoksa Başbakan mı öfkesine yenik düşmüştü bilmiyorum.

Orada muhabirim olmadığı için bilgi de alamadım.

Ama ben bizim mesleğin mensuplarının gerek siyasetçi, gerek sanatçı olsun diğer insanların özel hayatlarına asgari düzeyde saygı duyması gerektiğini düşünüyorum.

Onların yaşamlarının da ‘‘kamuya mal olmaması gereken’’ bölümleri var. Olmalı...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Kendi haklılığımızın başkalarının haklılığını engellemeyeceğini anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları