Asker yollamamak karar değildir

TÜRKİYE Irak'a bu kez asker yollamalıdır diye yazdım.‘‘Eline sağlık’’ diyenler kadar hakaret boyutunda eleştirenler de var.

Olaya ‘‘Irak'a Tayyip'in oğlu gitsin’’ sığlığında bakanlar da mevcut.

Anti-Amerikancılık olsun, ‘‘sözde’’ bağımsızcılık olsun da ne olursa olsun.

Yarını düşünme, öbür günü aklına bile getirme.

Bugün ‘‘mastürbasyonunu yap’’. Sorun çıkarsa o gün sorumlu olan kimse o düşünsün.

Bu ülkede yaşayan bir grup insanın mantığı bu.

En kolay yolu seç mantığı.

Bunlardan bizim meslekte de bol miktarda var.

En geniş kabulü görecek konularda yaz. Mümkün olduğunca halk dalkavukluğu yap. Deli beller gibi beş on konu belle, bunun dışında bir şey yazma. Sağda solda bol miktarda bulunan fincancı katırlarını ürkütme.

Eeeee!

Ne uza, ne kısal. Risk almadan ömrün elverdiğince yaşa.

Bu mesleki bir tercih olabilir ama Türkiye gibi bir devlet böyle bir tercihte bulunamaz. Hele hele risk almadan yaşayabildiğin kadar yaşa diyemez.

Türkiye'nin geniş vizyonlu, uzun vadeli planlamalar yapacak adamlara, yönetimlere ihtiyacı var.

Gerekirse, toplumun genç sayılabilecek bir kesimiyle ters düşme pahasına doğru olanı yapabilecek liderlere ihtiyacı var.

O doğrunun kendi siyasi yaşamında ortaya çıkamaması riskini göze alacak siyasetçilere ihtiyacı var.

Yoksa kolay olan ‘‘yapmamaktır’’.

Ve en kötü karar kararsızlıktan iyidir.

Irak'a asker yollamamak bir karar değil, bir kararsızlıktır.

Kararsızlık günü kurtarır. Hatta bir süre idare de eder.

Ama geleceği kurtarmaz..

Irak'a asker yollamamayı bir karar olarak gösterecek bir otoritenin, Türkiye'nin dünyada bundan sonra oynayacağı rol hakkında da bir fikri olması gerekir.

Askeri yollamayalım, gerisini sonra düşünürüz deme lüksümüz yoktur.

İdarenin kompleksi olmamalı

TÜRKİYE'de çevremize bakıp da, saçma sapan olaylar görmediğimiz bir gün olacak mı acaba? Uzanlar'ın devletten aldıkları iki elektrik şirketine ‘‘kamu ile yaptıkları sözleşmeye uymadıkları’’ gerekçesiyle el konuluyor. Son derece haklı ve geç kalmış bir hareket. Fakat bunu takip eden birkaç gün içinde aynı Uzanlar'ın devletten özelleştirme yoluyla aldıkları bir başka kamu malının satışına onay veriliyor. Böyle bir şey olabilir mi?

Olmaz. Ama ‘‘idare’’ kompleks ve kendine güvensiz olunca oluyor. Göstermelik bir tarafsızlık gösterisi, özgüven eksikliğinden kaynaklanan bir bu işe siyasi gözle bakmıyoruz şovu. Daha vahimi bir süre sonra oluyor.

BDDK, son derece haklı ve yine geç kalmış bir şekilde Uzanlar'a ait İmar Bankası'nın yönetimine el koyuyor. Fakat aynı aileye ait Adabank'a dokunmuyor. Oysa dünya alem biliyor ki, Adabank palavra bir banka. İmar Bankası yoksa, Adabank hiç yok. Ama olayda bir husumet görüntüsü ortaya çıkmasın diye Adabank'a el konulmuyor.

Sonra aradan günler geçiyor, Adabank'a da el konuluyor. Dediğim gibi kendine güvenmeyen, kişiliksiz, silik bir yönetim biçimi.

İki koyun güdemeyecek, rahatsız, zavallı adamlar, Türkiye'nin en önemli kurumlarının başında. Kaş yaparken göz çıkarıyorlar.

Yazık.

Yüzsüzlük ya da ihale ile federasyon

ETİBANK'taki ‘‘hortum’’ nedeniyle devlete yüz milyonlarca borcu olan bir ailenin ferdi olarak Önay Bilgin'in kurulması muhtemel Motosiklet Federasyonu'nun tüm masraflarını üstlenmeyi taahhüt etmesini yadırgadığımı daha önce yazdım. Devlete dünya kadar borcun olacak ve bunu ödememekte hatta devletten, BDDK'nın yardımlarıyla da olsa, mal kaçırmakta ısrar edeceksin, diğer taraftan devletten ‘‘aşırdığın’’ parayla federasyon kurmaya talip olacaksın.

Katmerli rezalet.

Ben bunu yazınca, Önay Bilgin ve arkadaşlarından fakslar geldi.

Önay Bilgin, masrafları tek başına karşılamayı taahhüt etmemiş, bir ekip olarak bunu karşılayacaklarmış. Zannediyorlar ki, federasyon başkanlıkları artık açık artırma ile ihale ediliyor.

Üstelik bununla ilgili olarak da Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü'ne ‘‘Biz aşağıda imzası olanlar’’ diye bir yazı yollayarak, 10 yıl süreyle federasyonun her türlü masrafını ceplerinden ödeyeceklerini bildirmişler..

Bunun dışında Önay Bilgin da ‘‘Sabah’’ antetli bir káğıtla kendi adına federasyona sağlayabileceği katkıları aynı genel müdürlüğe bildirmiş. Ben Önay Bilgin'in yazdığı bu mektubu görünce bir miktar ürktüm. Çünkü normalde bugün Önay Bilgin ve ailesinin bulunduğu durumda olan biri gıkını çıkarmadan köşesinde oturur.

Bunlar ise büyük bir yüzsüzlükle antetli káğıtlarla talepte bulunuyorlar. Demek ki, bunlar ‘‘hortumcu’’ olmadan önce, toplumda makbul vatandaş oldukları dönemde kim bilir neler yapıyor, ne taleplerde bulunuyorlardı.

Vay vay vay dedim. Dudağımı ısırdım.

Ar damarı diye bir şey artık yok mu acaba?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

İnsanlara önyargı ile çamur atmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları