AKP büyük bir hata yapıyor. İmam hatip liselerine sahip çıkmaya çalışırken, bilerek veya bilmeyerek bölücü bir tavır takınıyor. İmam hatipleri koruyacağım derken, diğer liselere karşı bir ayrımcılık başlatıyor.
Bunun sonu iyiye varmaz. Ancak önceki gün iki ayrı kanattan iki ‘‘sağduyulu’’ ses yükseldi. Askerler tonu son derece iyi ayarlanmış yumuşak bir açıklamayla meseleye bakış açılarını aktardılar. Gece geç saatlerde Teke Tek programına konuk olan TBMM Başkanı Bülent Arınç da konunun Cumhurbaşkanı Sezer'in hakemliğinde çözülmesini istedi. Arınç, ‘‘Yumruk gibi sıkılmış ellerle el sıkışılmaz. Herkes yumruklarını açsın. Oturup uzlaşsınlar’’ diyerek Cumhurbaşkanı'nı bu konuya müdahil olmaya çağırdı. Gerçekten de Sezer'in Cumhurbaşkanı olduğunu göstermesi için güzel bir fırsat. Gerek imam hatip liseleriyle ilgili tartışmada, gerekse YÖK yasa tasarısında devreye girmek zorunda. Cumhurbaşkanlığı makamı sadece veto ve entelektüel tavır yeri değil. Ülkenin sorunlarına en üst düzeyde müdahil olma noktası.
Bu haber Hürriyet'te yayınlanmalıydı
SABAH ve Star gazetelerinin maksatlı yayınlarına yol açtığı için Petrol Ofisi'ne çok kızgınım aslında. Son derece yasal bir iş yapılmış. Bu işin duyurulması lazımdı. Borç ertelemesini herkesten önce Hürriyet ve Milliyet yazmalıydı. Petrol Ofisi'nin Özelleştirme İdaresi ile yaptığı anlaşma ne kabahattir, ne de ibadettir. Bu nedenle gizli değil, açık olması gerekir. Hele hele bizim gibi bir medya grubu ile bağlantısı olan bir şirketin herkesten daha açık olması gerekir. Sabah Gazetesi'nin yayınında bu işte Doğan Grubu'nun yarı yarıya ortağı olan İş Bankası'nın adının geçmemesi ilginçtir. Bu bile Sabah'ın haberinin maksadını gösterir. Ancak maksatlı yayınlara çanak tutmamak bu grubun en önemli görevidir.
Hırsız ile borçlu aynı kefeye konur mu?
SABAH ve Star gazeteleri önceki gün, İş-Doğan Petrol Yatırımları A.Ş.'nin Petrol Ofisi'ni satın alması ile ilgili yükümlülüklerinin bir bölümünü faiziyle ertelemesini, büyük bir yolsuzlukmuş gibi haber yaptılar. İş-Doğan ortaklığı Petrol Ofisi'ni iki ayrı parçada satın aldı. İlk bölüm alımda yaklaşık 1.2 milyar dolar, Özelleştirme İdaresi'nin taksit imkánına rağmen peşin olarak ödendi. Çok çok daha küçük olan kalan bölümün alımında ise ödeme taksitlendirildi.
İş Bankası ile Doğan Grubu ortaklığı bu ikinci parti alımdaki yükümlülüklerinden birinde ‘‘faizli erteleme’’ talebinde bulunmuş.
Özelleştirme İdaresi de bunu kabul etmiş.
Olayı ilk gün büyük bir rezaletmiş gibi duyuran Sabah Gazetesi, dünkü 1. sayfasında bunun ‘‘normal olduğunu, pek çok kuruluşa yapıldığını, yapılması gerektiğini ama Doğan Grubu gazetelerinin de kendilerine karşı acımasız davrandığını’’ yazıyor.
Yani diyor ki: ‘‘Bu yapılanda bir anormallik yoktur ama siz de bizim hortumculuğumuzu yazdığınız için biz de bunu bu şekilde yazdık.’’
Allahları var, namuslu davranmışlar.
Fakat Sabah'ın durumu ile İş Bankası-Doğan Holding ortaklığının durumu aynı değil.
İş-Doğan yasal bir şekilde satın aldığı maldan dolayı oluşan borcunu ödüyor. Bir bölümü için de enflasyon artı 5 puan faizle vade uzatıyor.
Diğer tarafta Sabah Gazetesi'nin patronu Dinç Bilgin ise yasalara aykırı bir şekilde içini boşalttığı bankasının devlete olan 1.2 milyar dolarlık borcunu bırakın faiziyle ödemek üzere süre istemeyi, bu borcu kabul bile etmiyor.
Daha anlaşılır bir şekilde anlatmak gerekirse, birisi sizden bir borç alıyor. Borcunu ödüyor ama bir bölümü için ‘‘Birkaç gün sonra veririm. Fazini de eklerim’’ diyor.
Diğeri ise sizin cebinizden paranızı çalıyor. Yakalanıyor ama bu parayı size ödemeye yanaşmıyor.
Aradaki fark bu kadar net.
Bu da yetmezmiş gibi, bir yandan Dinç Bilgin mal kaçırma operasyonlarıyla devlete alacak bir şey bırakmazken, Petrol Ofisi daha da değer kazanmış haliyle yerinde duruyor.
Bu ikisi aynı şey mi?
Bu yayınlarla bizim doğruları yazmamızı engellemek, çalanın çaldığını yanına kár bırakmamızı beklemek mümkün mü?
BU YAZIYI NİYE YAZDIM:
Ne İş Doğan'ın, ne de Doğan Grubu'nun avukatıyım. Ancak bu tartışmalar okurların kafasını karıştırıyor. Bizim de hortumcu, üçkáğıtçı bir ortamda çalıştığımız intibaını uyandırıyor. Atılan çamuru temizlemezsek, bizim gibi onuruyla yazı yazan kişileri de töhmet altında bırakıyor. Bu nedenle kendimi bu yazıyı yazmak zorunda hissettim.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Yolun sonuna geldiğini hisseden zavallılar, oturdukları inden dedikodu üreterek huzur kaçırmadıkları zaman.