TÜRKİYE’nin ‘kritik’ konularda belirlenmiş politikaları var.
Bu politikalar doğru veya yanlış olabilir. Ancak bunların değiştirilmesi, bunlara yeni bir yön verilmesi ‘devlet’ ve ‘hükümet’ kararıdır.
Ege konusu da bunlardan biridir.
Türkiye, Ege konusunda Yunanistan’la sürdürülen görüşmelerde çok önemli aşamalar kaydetti.
Bugün bu konuda Türkiye’nin tezleri güçlü ve tam. Öyle ki, gerektiği takdirde Lahey Adalet Divanı’na gitmekten çekinmeyen taraf Türkiye, bu konuda kıvırmaya başlayan ise Yunan tarafı.
Hal böyleyken, Meclis Başkanı Bülent Arınç, nereden estiği belli olmayan bir düşünce açıklıyor ve ‘Ege’de ‘casus belli’yi kaldırmalıyız’ diyor.
Türkiye isterse bunu elbette kaldırabilir. Ama bu bir sohbette ele alınacak ve açıklanacak bir görüş değildir.
Doğrusunu isterseniz, ben Bülent Arınç’ın sözlerini ajanslarda görünce ‘Anlaşılan hükümet bu konuda bir adım planlıyor. Dışişleri’nin yeni planı bu olmalı’ diye düşündüm.
Ancak ertesi gün Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Arınç’ın sözleri üzerine yaptığı açıklamada, ‘Ege politikamızda bir değişiklik yok’ dedi.
Yani Arınç, Türkiye’nin aldığı ‘kurumsal’ bir karardan söz etmiyor, kendi ‘paşa gönlünden’ geçenleri dillendiriyormuş.
Arınç’ın bu tip hareketlerine alışkınız.
İç politika konularında sık sık böyle çıkışları var. Partisiyle, partisinin hükümetiyle ters düşen çıkışlar yapıyor.
Bu beni hiç ilgilendirmiyor. Kendi aralarındaki bir mesele.
Ama söz konusu dış politika olunca, bu gibi çıkışlar Türkiye’nin elini ‘zayıflatan’ kozlar haline geliyor.
Durduk yerde, Türkiye’nin dış politika duvarında bir çatlak oluşuyor.
Arınç’ın elbette bu tip fikirleri olabilir.
Ancak bunları bir politika haline getirmek ve uygulamak istiyorsa bence Meclis Başkanlığı’ndan istifa etsin.
Ya partisinde bu görüşlerini hayata geçirsin, ya da yeni bir parti kurarak ‘kendi fikirleri’ çerçevesinde politika yapsın.
Ama Türkiye’nin ‘elini yıpratmasın’.
Bu hakaretleri niye sineye çekiyorsunuz
KİMSE yazmıyor, yine iş başa düştü derken Vatan’dan Mustafa Mutlu yazdı.
Ellerine sağlık.
Olay şu: Fenerbahçe futbol takımı eğlenmek için Cem Yılmaz’ı izlemeye gitmiş. Başlarında da başkanları.
Haliyle kameramanlar da görüntü alıyor.
Basını sık sık tehdit etmesiyle gündeme gelen Fenerbahçe Başkanı, ATV kameramanına ‘Çekme beni çekme, tokatlarım’ diyor.
Fenerbahçe Başkanı için bildik, alıştık tavır.
Ama karşı taraf, yani basın için de.
Fenerbahçe Başkanı bunlara hakaret ettikçe, bunlar bu durumu daha bir sineye çeker oluyorlar.
Ne meslek kuruluşlarından, ne bunların çalıştıkları kurumlardan, ne kendilerinden ses çıkıyor. Ya Fenerbahçe Başkanı’ndan korkuyorlar, ya da bu sözleri hak ettiklerini düşünüyorlar. Bir gün aynı muameleye benim bir arkadaşım maruz kalırsa, biz bu durumu sineye çekmeyiz, bu bilinsin.
Daha fazlasını da yazmak istemiyorum; çünkü Mustafa Mutlu çok güzel yazmış.
Ellerine sağlık.
Kurtlar Vadisi ve RTÜK
GEÇTİĞİMİZ günlerde Vatan Gazetesi, televizyonlarda büyük reyting başarıları elde eden Kurtlar Vadisi adlı diziye ilgili röportajlar yayımladı.
Röportajların bence en ‘önemli’ bölümü, çocuk sahibi dizi oyuncularının açıklamalarıydı.
Oyunculardan büyüme çağında çocuğu olanların hiçbiri çocuklarına bu diziyi ‘izletmiyordu’.
Ve bence çok da iyi yapıyorlardı.
Çünkü daha önce de yazdığım gibi bu dizi Türkiye’ye müthiş bir kötü örnek.
RTÜK zoruyla senaryo bir miktar değiştiriliyor olsa da, sonuçta mafyayı, karanlık dünyayı yücelten, adaletin kişilerin kendi sorumluluğunda olduğunu vurgulayan, yasa ve hukuk tanımaz bir dünyayı aktaran bu ‘dizi’ her perşembe akşamı saatler boyu evlere giriyor.
Dizi başladığından beri çocukları nasıl etkilediği her gün haberlere konu oluyor.
Okul önlerinde oyuncak silahlarla kabadayılık yapan bacaksızlar, kendini Kurtlar Vadisi karakterleriyle özdeşleştirmiş ‘delikanlı’ bozmaları...
Diziden esinlenip, diziyi gerçek hayata uyarlayan ve elini kana bulayan gençler...
Bütün bunlar her gün gazetelerde, televizyonlarda ortaya çıkıyor; ama nedense RTÜK bu diziye karşı müthiş bir ‘hoşgörü’ içinde.
Dünyanın hemen her ülkesinde yayımlanan ‘çizgi filmlerde’ bile ‘çocukların gelişmesini ve ruh sağlığını olumsuz etkileyecek unsurlar’ bulma başarısını gösteren RTÜK denetçileri, her nedense Kurtlar Vadisi dizisinde ‘olumsuz’ bir şey göremiyorlar. Hatta kim bilir belki onlar bile dizinin karakterleriyle kendilerini özdeşleştirmekten hoşlanıyorlar.
İşin iyice garip tarafı, Fatih Karaca’yı tanıyor, biliyor olmam.
Bu dizide yansıtılan dünya görüşü ve tavır ile Karaca’nın uzaktan yakından bir bağlantısı yok.
Diyeceksiniz ki, ‘Fatih, bu yazıyı yazmak için niye bu kadar bekledin’.
Çok önceleri yine yazdım. Ama açıkçası rakip bir televizyon kanalında çalıştığım için bu yazının yanlış değerlendirilmesinden korktum.
Ama beni bilen biliyor. Bu yüzden de artık dayanamadım ve yazıyorum.
Yok mu bu rezalete bir ‘duuur’ diyecek.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Milli Marşımızın ilk kelimesini hiç aklımızdan çıkarmadığımız zaman.