BİRKAÇ gün önce tavukların hormon değil, antibiyotik deposu olduğunu ve sağlık için zararlı olduğunu yazdım.
Okurlar ‘Ne yapalım’ diye aradılar.
Bilmiyorum. Ya evde tavuk besleyeceğiz, ya da ‘Tanrı Türk’ü korur’ deyip yiyeceğiz.
Ancak biraz daha detaylı bilgi vererek ‘korkularınızı’ körüklemek istiyorum.
Evimizde kırmızı etten daha faydalı diyerek tükettiğimiz tavuk etleri aslında tam anlamıyla bir ‘ecza deposu’.
Tavuklar hem hızlı büyümeleri, hem de hastalıklardan korunmaları için sürekli ilaçlanıyorlar.
Sıradan bir pilice, 45 günlük oluncaya kadar yaklaşık ‘94’ çeşit ilaç veriliyor (isimleri bende mevcut).
Bunun yanı sıra ‘büyütme faktörü’ olarak da piliçler sürekli olarak ‘Anticocsidial’ ilaçlarla takviye ediliyorlar.
Aslına bakarsanız, bu ilaçların pek çoğu dünyanın her yerinde tavuk yetiştiricileri tarafından kullanılan ilaçlar.
Ancak genel olarak kesimden 1 hafta kadar önce bu ilaçların kesilmesi ve tavuğun metabolizmasının ‘arınmasının’ sağlanması gerekiyor.
Fakat tavuğu son güne kadar büyütüp daha fazla kazanç elde etmek isteyen üreticiler kesime kadar tavuğa ‘büyütme faktörü’ vermeye devam ediyorlar.
Ve tavuk kesildiğinde bu ilaçlar etinde mevcut oluyor.
Biz de afiyetle yiyerek bu ilaçları ‘bedavadan’ almış oluyoruz.
Asıl büyük tehlike ise tavukların ayrı satılan ciğerlerinde.
Tavuklar, bu ilaçları karaciğerlerinde biriktirdikleri için, tavuk sakatatındaki ‘zararlı’ ilaç miktarı çok çok daha fazla.
Rekabetten ötürü, kurallara uymayan üretici sayısı artıyor, Köytür gibi kurallara uyanlar ise batıyor.
Kümes kapasitesi yetersiz olduğu için, iki nesil piliç arasında 15 gün havalandırılıp temizlenmesi gereken kümesler ardı ardına dolduruluyor.
Bunun yarattığı hastalık riskine karşılık hayvanlara ilaç yüklemesi yapılıyor.
Tarım Bakanlığı’nın denetimleri yeterli olmadığı için de, sonuçta olan size, bize, çocuklarımıza oluyor.
TMSF’den Tatlıses’e ayda 195 milyar
DÜN ‘Mafyayı özendiren dizi’ diyerek Kurtlar Vadisi’ni eleştirmiştim.
Bir grup okurdan fakslar ve e.postalar geldi. Bakın ne diyorlar:
‘Şu sıralar bir devlet televizyonu konumunda olan Star TV’de İbrahim Tatlıses Show’un başlayacağını şaşkınlıkla öğrendik. Yıllardır yükselişini ve etki alanını her yönde genişletmesini dehşetle izlediğimiz, işlerini mafyavari yöntemlerle halleden, kendisini onaylamayanlara her an korku salmaya hazır ama nedense her olaydan mucizevi bir şekilde sıyrılabilen bu kişinin bizim vergilerimizle finanse edilen TMSF’nin kanalında işi ne? Bu durumu protesto etmek için hangi devlet görevlisine ulaşmamız gerekiyor?’
Ertuğrul Özkök devleti göreve çağırıyor ve ‘Yok mu bu adama bir dur diyecek’ diye soruyor.
Devlet ise bu adama dur değil, geç diyor. Tam aksine program başına 30 bin dolardan ayda ortalama 125 bin dolar para veriyor.
Okurlar ise ilgili devlet görevlisine ulaşmak için faks ve telefon numarası istiyorlar.
Ne dersiniz Ahmet Ertürk. Numaranızı vereyim mi?
Mafya-millet el ele
SEDAT Peker’in ifadeleri ile bilgiler ve Peker çetesi ile çeşitli kişilerin yaptığı telefon görüşmelerinin içeriği zaman zaman basına sızıyor.
Ancak belge olmadığı için bu ‘çok önemli bilgileri’ yazamıyoruz.
Fakat duydukça, Türkiye’nin geleceğine ilişkin kaygılarımız artıyor.
Çok saygın olduğu düşünülen bir gazetecinin Sedat Peker’e ulaşmak için bir ‘Susurluk mensubunu’ araya koyup ‘Reis’le görüşmem lazım’ dediğini, ancak ‘Ben öyle birini tanımıyorum’ yanıtını aldığını öğreniyoruz.
Aynı gazetecinin bir başka yolla Peker’e ulaştığını ve Peker’den ‘nemalandığı’ yolundaki telefon konuşmalarını duyuyoruz.
Bir spor kulübü başkanının Peker’le bağlantıları hakkında önemli detaylardan söz ediliyor. Çok önemli bir siyasetçinin yakın çevresinden bir akrabasının Sedat Peker’in bir yakınıyla yaptığı telefon konuşmasında bir 1. lig takımının kümede kalması için gereken her şeyin yapılmasını istediği yine telefon dinlemelerine takılıyor.
Mafyanın eli toplumun çeşitli kesimlerindeki ‘saygın’ zannedilen kişilere kadar uzanıyor ama daha vahimi bu kişilerin eli de ‘mafyaya’ doğru uzanmış.
Ben bütün bunları öğrendikçe, Peker soruşturmasından bir sonuç çıkacağına dair inancımı kaybetmeye başlıyorum.
Bu arada Sedat Peker’e yakın olduğunu söyleyen bazı şahıslar, bana yakın olduğunu düşündükleri bir kişiye telefon açarak ‘Fatih Bey’e söyleyin bu işleri yazmasın. İşin tadı kaçar’ diyerek üstü örtülü tehditler yolluyorlar.