Daha önce bu toplantıları
‘‘sertçe’’ eleştiren İslamcı basın, olayı yorumlamakta zorlandı. Kimileri çark etti. Kimileri
Babacan'ı yumuşakça eleştirdi.
Aslına bakarsanız Bilderberg toplantılarına katılacak asıl isim
Ali Babacan değildi. Bu daha önce de yazıldı. AKP'den üst düzey bir kişinin bu toplantıya katılmasını, AKP'nin dış ilişkilerini yürüten
‘‘önemli’’ bir isim organize etti.
Bilderberg'e katılması planlanan kişi, doğrudan doğruya AKP Lideri ve Türkiye'nin Başbakanı
Recep Tayyip Erdoğan'dı.
Erdoğan burada dünyaya yön veren önemli isimlerin karşısında bir anlamda
‘‘görücüye’’ çıkacak, tanıtılacaktı. Aynı zamanda AKP'nin Batı'ya dönük bir bakış açısına sahip olduğu, önyargılardan arındığı da gösterilecekti.
Son ana kadar toplantıya gidecek isim
Recep Tayyip Erdoğan olarak görünüyordu. Fakat toplantıya kısa bir süre kala
Erdoğan vazgeçti. Dış politikada
Erdoğan'a yakın isimler, bu toplatının kendisi için önemli olduğunu söyledilerse de Başbakan dinlemedi.
‘‘Meclis'te hızlı bir çalışma temposu tutturduk. Bunu sürdürmek gerek. Parti içi sorunların büyümesini de istemiyorum. Bu durumda yavaşlamak zorunda kalırız. Gündem de çok yoğun. Bu ortamda Türkiye'den ayırlmam doğru olmaz’’ diyen
Erdoğan, toplantıya katılmayacağını söyledi. Israrlar sonuç vermedi. Başbakan gitmek istemiyordu.
En yakın danışmanına bile
‘‘Hayır’’ dedi.
Bunun üzerine Bilderberg toplantısına Dışişleri Bakanı
Abdullah Gül'ün gitmesi kararlaştırıldı.
Ancak
Gül'ün de programı çok yoğundu.
Aynı tarihlerde önceden programlanmış bir dış gezi vardı.
Gül de gitmek istemedi.
Aslında ne
Erdoğan, ne de
Gül ‘‘Bilderberg riski’’ni almak istemiyorlardı.
Bunun üzerine Bilderberg'e
Ali Babacan yollandı.
Erdoğan da,
Gül de oluşabilecek tepkilerin boyutunu hesaplayamadılar ve çekindiler.
Ali Babacan bir anlamda
‘‘shock absorber’’ yani
‘‘amortisör’’ görevi gördü.
Pek de tepki olmadığına göre önümüzdeki yıl
Erdoğan'ı Bilderberg'de görebiliriz.
Çiçek: Hedef yargı eğitim değil
ÇOCUKLARINI zorunlu temel eğitime yollamayanlara uygulanan hapis cezasının 300 milyon lira para cezasına çevrilmesine gösterdiğim tepkiye, Milli Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik'ten bir yanıt gelmemesini eleştirmiştim. Milli Eğitim Bakanı
Çelik yerine Adalet Bakanı
Cemil Çiçek aradı:
‘‘Yazınızı sabah otomobilde okudum. Size yanıt vermesi gereken kişi Hüseyin Bey değil benim.’’
Adalet Bakanı
Çiçek, ‘‘Bu değişikliğin arkasında herhangi bir kötü niyet aramayın. Burada yapılmak istenen tek şey, yargının yükünü hafifletmektir’’ dedi.
Çiçek her yıl yargıya milyonlarca dava dosyasının yüklendiğini, bu dosyalardan bazılarının önünü kesmek için sonucu baştan belli olan yargılamalarda bazı suçların yargı kapsamından çıkarıldığını söyledi:
‘‘Sizin değindiğiniz konu da dahil, pek çok konu yargının önüne geliyor. Aylar süren yargılama. Müthiş bir gider. Sonuç ise belli. Para cezasına çevrilen hapis cezaları. Biz bunun önünü kesmek için bazı konuları ‘idari para cezasına' çevirdik.’’
Adalet Bakanı, son yıllarda bu suçtan dolayı verilmiş hapis cezası olmadığını, o nedenle bu kararın alındığını da kaydetti.
Kamufle edilmiş Ermeni iddiası senatoya geliyor
WOLFOWITZ'in istifası istense de, Amerika'da aklı hálá başında olan az sayıda
‘‘bakan’’ Türkiye ile ilişkileri
‘‘normalleştirme’’ çalışmaları yürütse de,
‘‘tezkere faturası’’ yavaş yavaş önümüze gelmeye başlıyor.
Hem de hiç sürpriz sayılmayacak bir şekilde.
İlk adım olarak Amerikan Kongresi'nin Adalet Komisyonu olarak nitelendirilebilecek bir birimi, bugün Ermeni soykırımıyla ilgili bir tasarıyı gündeme getirmeye hazırlanıyor.
‘‘H Res 193’’ sayılı karar tasarısı tarihteki soykırımlar konusunda kamuoyunu bilgilendirmek gibi
‘‘kutsal’’ bir işlevin arkasında Türkiye'ye yönelik bir tavrı gizliyor.
Tasarıda
Hitler'in yaptığı Musevi soykırımı, Kamboçya ve Ruanda'daki soykırımlara atıfta bulunulurken, bir cümleyle sözde Ermeni soykırımı da vurgulanıyor.
Ermeni lobisi böylesine
‘‘evrensel’’ ve
‘‘idealist’’ bir tasarıya, bir tek cümle koyarak tasarının çok fazla dikkat çekmeden Kongre'den geçmesini planlıyor.
Eğer Ermenilerin planı tutarsa içindeki bu
‘‘tek cümle’’ ile Ermeni soykırımı, Amerikan Kongresi'ne kabul ettirilmiş olacak.
Bu
‘‘tek cümle’’ önemli görünmese, ilerde gündeme getirilebilecek
‘‘Ermeni tezlerine’’ kaldıraç vazifesi görecek.
Ah şu kız çocukları
MERAK ediyorsanız,
Zeynep’le kısa tatilimiz iyi geçti.
İnsan çocuğuyla, hele hele kızıyla beraber olunca zaman geçmesin istiyor.
Geçen yıl
Aydın Bey (Doğan) bana Kanal D'nin Genel Yayın Yönetmenliği'ni önerdiğinde önce kabul etmemiş ve
‘‘Aydın Bey, kızımı büyütmek istiyorum’’ demiştim.
O da gülmüş ve
‘‘Merak etme büyür’’ demişti.
Gerçekten büyüyorlar... Hem de çok hızlı...
Zeynep doğduğu gün Galatasaray'dan bir sınıf arkadaşım,
Halil Cibran'dan bir dize göndermişti.
Şimdi o cümlelerin anlamını daha iyi kavrıyorum:
‘‘..... Kız evlat sahibi olmadan önce erkeklerin hayatı çöl gibidir.
Ve hatta şunu söylüyorum; kız evlat sahibi olmayanlar mutlaka bir tane evlat edinmelidirler. Çünkü zamanın gizi ve anlamı kız çocuklarının kalplerinde saklıdır.’’
Keşke çocuklarımızı sevdiğimiz kadar onların gelecekte yaşayacakları dünyayı da onlara layık bir yer olarak hazırlamaya çalışsak...
Onların bize layık birer evlat olmalarından çok, bizim onlara layık birer ana baba olup olamadığımızı sorgulasak...
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Fikri söyleyenin kimliğini, fikirden daha fazla tartışmadığımız zaman.