Paylaş
KANAL 7'de hem haber, hem de haber program yapan Ahmet Hakan'ın ‘‘genetik gericiler’’le başı dertte. Çağdışılık genlerine kadar işlemiş olan kimi ‘‘İslamcılar’’ Ahmet Hakan'a savaş açtılar.
Gerekçe ise utanç verici.
Bir programda Taliban'ı eleştiren Ahmet Hakan, heykellerin havaya uçurulmasının İslam'ın hoşgörülü, inançlara saygılı imajını zedelediğini söylemiş.
Genetik gericiler bu yaklaşıma köpürmüşler.
Ahmet Hakan nasıl böyle bir şeyi, üstelik de Kanal 7'de söylermiş. Yalan mı söylemiş Ahmet Hakan. Bu rezalet, İslam'ın imajını bozmadı mı?
Bu mu İslamiyet.
Hıncını taşlardan alan, başka bir inancın sembollerini yıkan, döken, kıran.
Bütün dünyanın izlediği Oscar Ödül Töreni'nde bir sanatçının eline Oscar heykelciğini alıp, ‘‘İyi ki, Afganistan'da değiliz. Bunu da kırarlardı’’ demesi İslam'ın hoşgörülü, barışçı, dünyayı kucakladığı iddia edilen imajını bozmuyor mu? Bu rezalet İslam'ın imajını bozmadı diyenler, İslam'ın böylesine bir vahşeti ve kırıcılığı içerdiğini kabul edenlerdir.
Bu arada bu fikirlerle aynı sayfaları paylaşan sözde aydın ve sözde demokratlar da aynı ayıbın birer parçası konumundalar.
Bir teki bile ne Ahmet Hakan'ı savunabiliyorlar, ne Taliban'ı eleştirebiliyorlar.
Aynen Kurban Bayramı'nda kimi kendini bilmezlerin yarattığı vahşet görüntülerini eleştiremedikleri gibi.
Sonra da aydın olma ve demokrat olma dersleri.
Saati 15 bin dolara. Yerseniz...
Milletvekilliği ile bağdaşmayan iş ne ola?
‘‘EROİN taciri’’ olarak anılan, cinayetten aranan bağımsız milletvekili Mustafa Bayram'ın adı şimdi de ‘‘Çalıntı sanat eseri pazarlamacılığı’’a karıştı.
Biraz deşseniz daha nelere karışır kim bilir...
Türkiye'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin saygınlığı tartışılır, gazeteciler kamu vicdanını yansıtan yazılarından ötürü Meclis'in saygınlığına leke düşürdükleri iddiasıyla yargı önüne çıkarılırken, Mustafa Bayram milletvekili olarak Meclis'in saygınlığına hiç ama hiç gölge düşürmez.
Gelin Mustafa Bayram'ın ‘‘siyasi öyküsünü’’ birlikte hatırlayalım.
Yıl 1995.
Bir program çekimi için Siirt'ten İstanbul'a dönüyorum.
Erken seçim kararı alınmış. Adaylar belirleniyor.
Van'da konuştuğum vatandaşlar Başkaleli Mustafa Bayram'ın ANAP'tan aday olacağını söylüyorlar.
Kulaklarıma inanamıyorum.
Çünkü Bayram'ın adı sürekli olarak uyuşturucu ticareti ile anılıyor. Ve milletvekili adaylığı için adının geçtiği bu dönemde ‘‘katil zanlısı’’ olarak kanundan kaçıyor. Hemen ANAP'ı uyarıyoruz.
Hem yazıyla, hem radyoda, hem de ANAP'taki etkili isimlere haber vererek.
Bunun tek faydası oluyor. Van'da yaşayan akrabalarım tehdit ediliyor.
ANAP ise kös dinliyor ve Mustafa Bayram, ‘‘Mustafa Bayrak’’ olarak girdiği seçimden milletvekili olarak çıkıyor. Dokunulmazlık kazandıktan sonra soyadındaki ‘‘yazım hatası’’ düzeltiliyor.
Tabii hata aslında bilerek yapılıyor. Bayram soyadıyla alınması mümkün olmayan adli sicil ‘‘Bayrak’’ olarak alınabiliyor.
Bayram daha sonra siyasi konjonktür gereği Refah ve ardından da Fazilet saflarına katılıyor.
Son seçimde de Fazilet milletvekili olarak seçime giriyor.
Ne var ki, Fazilet'in kapatılması gündeme gelince milletvekilliği düşüp, dokunulmazlığı kalkmasın diye Fazilet'ten de istifa ediyor.
Bir milletvekili düşünün ki, dokunulmazlık zırhını ‘‘uyuşturucu ticareti, cinayet, hırsızlık, hırsızlıkla edinilmiş malların satışı’’ gibi işlerle uğraşmak için kullanıyor.
Ve Türkiye Cumhuriyeti çaresiz.
Vatandaşın kendilerine gösterdiği tepkiden şikáyetçi olan milletvekilleri, her nedense Mustafa Bayram ile aynı çatı altında olmaktan hiç ama hiç şikáyetçi olmuyorlar.
Anayasa'nın 84. maddesi milletvekilliğinin düşmesi için milletvekilinin milletvekilliği ile bağdaşmayan işlerle uğraşması gerektiğini yazıyor.
Mustafa Bayram'ın iştigal konuları milletvekilliği ile bağdaşıyor olmalı ki, ne ihraç ediliyor, ne de Yüce Meclis bu kişinin dokunulmazlığını kaldırıyor.
Mustafa Bayram bizim vergilerimizden maaş almaya, bizim adımıza yasama yetkisi kullandığı için dokunulmazlıktan faydalanmaya devam ediyor.
Mustafa Bayram'a dokunulmuyor ama ben gidip mahkemede ‘‘Yüce Meclis'in saygınlığına gölge düşürecek’’ yazılar yazdığım için ifade veriyorum.
Gülerim ben böyle hikáyeye.
Erçel'den yanıt
SELÇUK Yaşar'ın mektubuna Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel yanıt yollamış.
Aktarıyorum:
‘‘İstifamdan sonra şahsım ile ilgili gerçeği yansıtmayan ve beni karalamaya çalışan iftiraları ilgi ile izliyorum.
Selçuk Yaşar'ın köşenizde yayınlanan mektubu da bunun bir örneği.
Ben krizin başladığı 1994 yılı başında bankaya genel müdür olarak atandım. Bankayı bu krizin etkilerinden koruyup sağlıklı bir yapıya kavuşturmak için iki yıl çaba sarf ettim.
Kriz nedeni ile oluşan zararların, banka sahipleri tarafından süratle sermaye koyularak giderilmesi gerekliliğini defalarca tekrarladım. Bu yapılmayınca zararlar, zararları büyüttü. O zaman gerekli para konulsa zarar oluşmayacaktı.
Benim yöneticiliğimin kalitesini Merkez Bankası Başkanlığı dönemimde herkes tanıdı. Bu sürede Sayın Yaşar dahil hiç kimseye özel işlem yapmadım.
Bu yansız tutumumdan Yaşar'ın da ayrı tutulmadığı size yazdığı mektuptan da açıkça izlenmektedir.
Başarılarımı basındaki dostlarımla değil, kendi çabalarımla elde ettim.
İlerde siyasi istikbalim olur diye düşünenlerin buna mani olmak için beni yıpratmalarına ve çamur atmalarına göz yummayacağımın bilinmesini isterim.’’
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Başbakanlarının Alman televizyonunda eroin şırıngası ile gösterilmesinden rahatsız olan ülkeler, meclislerini temiz tuttuğu zaman.
Paylaş