BELEDİYE başkan adaylarının açıklanması AKP içinde ciddi bir kargaşa yarattı.
Pek çok yerde aday olamayanlar kıyameti koparıyor. Parti içinde huzursuzluk var. Bu huzursuzluğun temel nedeni AKP'nin gücü. Parti yerel seçimlere o kadar güçlü giriyor ki, aday açıklamak bir anlamda belediye başkanı atamak gibi. Bu nedenle de kıyamet kopuyor. İstifa tehditleri, partinin aleyhine çalışma imaları gırla. Peki bu durum AKP'de bir ‘‘güç zaafiyeti’’ yaratır mı?
Hayır yaratmaz. Çünkü isyan edenlerin hepsi siyasetçi. Ne olursa olsun AKP yerel seçimlerden sonra da iktidar olmaya devam edecek. Bugün isyan edenler de yarın için umutlanmaya ve AKP'nin iktidardaki gücünden faydalanmaya devam edecekler.
Bunu Tayyip Erdoğan gayet iyi biliyor. Erdoğan'ın bildiği bir başka şey AKP'yi AKP yapan en önemli etkenin bizzat kendisi olduğu. AKP adaylarının kimlikleri partinin kendini biraz daha merkeze çekme niyetini de gösteriyor. Görülen o ki, bu seçimde merkez sağ çatı için DYP ile AKP yarışacaklar.
CHP ise soldaki rakipsizliğine ve toplumsal beklentiye rağmen iyi bir vitrin oluşturamadı.
İstanbul için sırtında Yuvacık Barajı rezaletini taşıyan Sefa Sirmen'i düşünmeleri bile yeterince umut kırıcı.
Kemal Unakıtan aramadı, eşi aradı
GEÇEN hafta bu köşede yayınlanan bir haber, Türkiye'nin ‘‘gerçek’’ gündemine bomba gibi düştü.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın oğlu ağustos ayında 4 bin ton mısır ithal etmiş, bunun akabinde mısırda gümrük vergisi yüzde 35'ten 70'e, ardından da 80'e çıkmıştı.
Bu müthiş haberden sonra Maliye Bakanı konuyla ilgili sorulara ‘‘komik’’ olduğunu düşündüğü yanıtlar vermişti.
Ancak Bakan'dan ciddi bir açıklama gelmemişti.
Pazartesi günü meslek hayatımda pek rastlamadığım bir olay gerçekleşti.
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın eşi Ahsen Unakıtan aradı.
Telefonu alınca, ‘‘Ben eşinizden telefon bekliyordum siz aradınız’’ dedim.
Güldük.
‘‘Fatih Bey, yazdığınız konu düşündüğünüz gibi değil’’ dedi.
‘‘Çocuklarımın hepsi son derece iyi eğitimlidir. İş hayatında da başarılıdırlar. Eşim bakan milletvekili olduktan sonra işle güçle hiç alakası kalmadı. Çocuklar ise işlerini yürütüyorlar. Ama emin olun, hiçbir usulsüzlük, hiçbir haksızlık yapmazlar.’’
Yazdığımın doğru olup olmadığını sordum.
‘‘Siz her zaman doğru yazarsınız. Bu nedenle sizi aradım. Hayatımda hiçbir gazeteciyi aramış, konuşmuşluğum yok. Ama sizi aradım. Çünkü siz doğru yazıyorsunuz, ama emin olun 4 bin ton mısırdan elde edilecek haksız kazanca göz dikmeyiz. 4 bin ton mısır zaten büyük bir meblağ değil. Yüz binlerce ton mısır ithal ediliyor. 4 bin ton bu piyasa için büyük bir miktar değil. İçiniz rahat olsun. Orada hiçbir şey yok’’ dedi.
‘‘Ahsen Hanım, miktar küçük olabilir bilmiyorum ama vicdani bir rahatsızlık yarattığı kesin. Benim değil, toplumun içinin rahat olması önemli’’ dedim.
‘‘Yaratmasın. Toplumun da içi rahat olsun. Gerçekten hiçbir yanlış yapılmadı’’ dedi.
‘‘Peki’’ dedim, ‘‘Neden eşiniz bu yazılana ciddi bir yanıt vereceğine işi gırgıra vurdu. Bu iddiada komik bir taraf yok. Bana bir açıklama yollasa daha doğru olmaz mı?’’
‘‘Bizim ailede ben ne kadar ciddiysem, eşim de o kadar şakacıdır. Her şeye neşeli tarafından bakar. Yine öyle yapmış’’ dedi.
‘‘Ahsen Hanım ben eşinizden gelecek her türlü açıklamayı köşeme yazarım. Hatta bu konuşmayı da yazacağım’’ dedim.
‘‘Ben okuyup saygı duyduğum bir yazarı aradım. Dertleştim. Yazmayın diyemem. İsterseniz yazın ama bizim yanlış yapmadığımızı bilin’’ dedi.
Ben de oğlu ve eşi adına yapıldığını varsaydığım bu açıklamayı sizlere iletiyorum.