Adalette AB standardı bu mu?

BANKA batıran ‘işadamlarıyla’ ilgili davalardan ikisi sonuçlandı. İlginç kararlar çıktı.

Ali Balkaner 34, Cavit Çağlar ve iş arkadaşları 3’er yıldan az fazla hapis cezalarına çarptırıldılar.

Bu iki kararın davaları süren başka batık banka sahiplerini paniğe sevk ettiğini duyuyorum.

Hoşuma da gidiyor.

Ama yine de ortada bir ‘adaletsiz’ durum var gibime geliyor.

Murat Demirel gibi bankasını son kuruşuna kadar ‘bitirip’ geride elle tutulacak hiçbir şey bırakmayan, kalan üç parça ‘döküntüyü’ hacze gelenlerle davalık olan birisi ortalıkta geziyor, Cavit Çağlar gibi binlerce kişiye hálá istihdam yaratan, borçlarını ödeme kapasitesi olan biri hapse mahkum oluyor.

Dinç Bilgin, milyar dolarlık borcuna karşın hálá mallarının üzerine oturuyor ve bu malları komik bir para ile kiralayarak buradan gelecek ‘kuruşlarla’ milyar dolarlık borcunu ödeyeceğini söylüyor.

Kamuran Çörtük bırakın devlete olan borçlarını ödemeyi, hálá devletten iş alıyor, ihale alıyor.

Bu ‘taifenin’ hepsi hálá lüks ve ihtişam içinde yaşıyor.

Adaletteki ‘eşitsizlik’ vicdanları yaralıyor.

Ama Türkiye Avrupalı oluyor.

Bu anlayış sürdüğü sürece nasıl olacaksa!

O senin çocuklarının anası

EFE Özal
ile eşi Zeynep Özal’ın boşanmaları bir süredir gazetelere haber oluyor. Tanınmış insanların bu gibi durumlarının haber olmasından daha normal bir şey yok.

Ancak iş giderek çirkin bir hal alıyor.

Efe Özal, eşinden ayrılırken daha az mal kaptırmak için müthiş bir karalama kampanyası başlatmış gibi görünüyor.

Özal’ın avukatı önceki gün gazetecileri topluyor ve Zeynep Özal hakkında birtakım iddialar ortaya atıyor.

Zeynep Özal’ın sevgilisi varmış, şuymuş, buymuş.

Bunların hepsi doğru olabilir. Ama ne beni, ne de kamoyunu ilgilendirir.

İlgilendirse bile bunlar böyle ‘uluorta’ söylenecek iddialar olamaz.

Efe Özal haklılığını kanıtlamak için bunları mahkemeye delil olarak sunmak niyetinde olabilir.

Ama o zaman bile bir ‘erkeğe’ yakışan gizli celse talep etmek ve bunları kamuoyuyla değil, hakimle paylaşmaktır.

Çünkü ne olursa olsun, Zeynep Özal, Efe Özal’ın çocuklarının annesidir.

Kendi çocuklarının annesini kamuoyunda teşhir etmek, karalamak bir erkeğin yapması gereken bir iş değildir.

Efe Özal aklını başına toplamak, avukatlarının ve yakın çevresinin dolduruşuna gelmemek zorundadır.

Her şey bittikten, herkes gittikten sonra bile Zeynep Hanım, Efe Özal’ın çocuklarının annesi olarak kalacaktır.

Masadan kalkmak yasak değil

AB
ile yürütülecek müzakere sürecinin ne olduğu ve nasıl olacağı konusunda hiçbir fikri olmayanlar, sallamaya devam ediyorlar.

Burada kırk kere yazdık, bu süreçte çelik gibi sinir lazım.

AB bizden çok şey isteyecek. Biz onlardan çok şey isteyeceğiz.

Bu isteklerde hiçbir sınır yok.

Her şey pazarlık gücüne, niyete ve güce bağlı.

Boşu boşuna ortaya çıkıp, ‘Bizden şunu istediler’ ve ‘Bizden şunu isteyecekler’ demenin alemi yok. Çünkü istenmesi, verilmesi anlamına gelmiyor.

Pazarlık edersiniz, istenenin minimumunu verirsiniz, uyuşamazsanız vermezsiniz.

Pazarlık masasına oturduk diye masadan kalkmama gibi bir durumumuz yok.

Baktık ki, veremeyeceğimiz şeyler isteniyor, kalkarız masadan kapatırız defteri biter gider.

O yüzden kimse boşuna felaket tellalığı yapmasın.

Hele bilip bilmeden asla.

Koparmaz yapıştırır

BAZILARI
AB ile müzakere sürecini, Türkiye’nin bölünmesine yol açacak bir süreç gibi göstermek istiyor. Oysa ben tam aksini düşünüyorum. Bu süreç Türkiye’nin Milli Güvenlik Kurulu belgelerinde ve TSK brifinglerinde ‘en ön sıradaki iki tehdit’ unsuruna karşı Türkiye’nin elini güçlendiriyor. Hele hele bu sürecin AKP döneminde yürütülüyor olması çok daha önemli. Başbakan Erdoğan, ‘değişiminden’ önce Türkiye’nin karışık etnik yapısını bir arada tutmak için ‘Müslümanlık’ faktörünü ön plana çıkaran konuşmalar yapardı. Bugün bunun ötesinde bir pozisyona gelindi. Şimdi o yapıştırıcının adı ‘Avrupalılık’. Aynı durum Türkiye’deki bölücü tehdit için geçerli. Bölücü unsurlar Türkiye’de Türklük kavramını tartışmaya açıp, bazılarını çok rahatsız eden ‘Türkiyelilik’ kavramını ön plana çıkarmaya ve buradan bölünmeyi başlatmaya çalıştılar. Şimdi burada da sıkı bir yapıştırıcı var. Tartışmasız bir üst kimlik, ‘Avrupalılık’. AB üyeliğine giden süreç Türkiye’yi bölmekten çok yapıştırmaya yarayacak. Ve aklı başında herkes bunun farkında.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Her zorluğu aşacak tek gücün sevgi olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları