Saygınlığı uluslararası kabul görmüştür.
Geçtiğimiz haftalarda
Saddam'ın El Cezire televizyonuna demeç vereceğini söylemesinden iki gün sonra
Saddam, El Cezire ekranında görülünce
Bulut'un güvenilirliği kat be kat artmıştır.
Bulut şimdi de Amerikan hedeflerine karşı müthiş bir terörist saldırı başlayacağını söylüyor.
Şark el Avşat Gazetesi'nin Bağdat yakınlarındaki bir kampta yaptığı görüşmeleri yayınlaması
Bulut'u destekliyor..
Bu kampta
‘‘Arap Afgan Gönüllü İntihar Mangaları’’ eğitiliyor.
Bunların kendilerine uygun gördükleri isim
‘‘İslam fedaileri’’.
‘‘İslam fedaileri’’ Saddam veya Baas rejimi için değil, Irak halkı için toplandıklarını söylüyorlar.
Kampta
‘‘intihar komandosu eğitimi’’ görenlerin büyük bölümü Mısır, Filistin, Yemen, Sudan ve Libya asıllı. Körfez ülkelerinden gelen 13 kişi de var. Yaşları 23 ila 30 arasında. Hemen hepsi yüksek öğrenim görmüş kişiler.
İçlerinden birinin öyküsü şöyle:
‘‘Afganistan'da cihada katıldım. Irak'a gelmeye karar verince annem bileziklerini ve takılarını satarak 10 bin dolar denkleştirdi. Ürdün'de Iraklı diplomatlarla görüştüm. Paramın 1500 dolarını yanıma almamı, gerisini Ürdün'de bankaya yatırmamı söylediler. 40 gün önce Bağdat'a geldim. El Reşit Oteli'ne yerleştim. Ertesi gün bir kampa götürüldük. Katı bir disiplinle iki hafta süren bir eğitim aldık. Anti tank füzeleri dahil her türlü silahı kullanmayı öğrendik.’’
Kamp sorumlusu ise bir başka noktaya işaret ediyor:
‘‘Buradaki herkes İslamcı değil. İlk kez laik kesimler, Arap milliyetçileri, İslamcılar ve vatanseverler aynı mevziye giriyorlar.’’
Bunlar şimdi Amerikan ordusunun Bağdat'a girmesini bekliyorlar.
ABD'li gençleri, Bağdat'ta
‘‘zor’’ günler bekliyor.
ABD'nin strateji belgesi baştan yıkıldı
AMERİKA'nın şahinleri Amerika'nın cakasını bozdular.
ABD'nin müthiş askeri gücünün yarattığı caydırıcılık ciddi tehdit altında.
Irak gibi 12 yıldır ambargo altında kalan, 12 yıl boyunca bütün hedefleri gün aşırı vurulan, hava gücü olmayan, sindirilmiş bir ülke bile Amerika'ya
‘‘kolay lokma’’ olmadığını gösterdi.
Bu ABD'nin
‘‘Yeni Dünya Düzeni’’ kurma çabalarındaki
‘‘inandırıcılığını’’ da etkileyecek.
ABD'nin Irak'ta istediğini şu veya bu şekilde alacağı kesin.
Ancak bu savaş ABD'nin hanesine
‘‘kár’’ olarak yazılmayacak.
Ve asıl savaş bundan sonraki dönemde Amerikan iç politikasında yaşanacak.
ABD bundan böyle sadece
‘‘stratejisiyle’’ birlikte
‘‘hedeflerini’’ de gözden geçirmek durumunda.
Bu sadece Irak'a yapılan operasyonla değil, ABD'nin dünyadaki konumuyla da ilgili bir değişiklik olacak.
11 Eylül saldırısından tam bir yıl sonra Eylül 2002'de yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesinde, ABD kendini şöyle tanımlıyor:
‘‘Eşi benzeri olmayan bir askeri güç, büyük ekonomik ve siyasal nüfuz sahibi ülke.’’
Ancak son 1 ay içindeki gelişmeler bunun
‘‘pek de böyle olmadığını’’ gösterdi.
Politik nüfuz, Meksika ve Kanada'nın bile ABD ile birlikte hareket etmesini sağlayamadı.
Askeri güç ise Irak'ta 1 haftada
‘‘madara’’ oldu.
ABD'nin Ulusal Güvenlik Stratejisi, kendini tanımladığı 3. paragrafında çöktü.
Şimdi pek çok önemli değişiklik yapılacağı kesin.
Bu değişiklik ABD'ye sancılı bir
‘‘süreç’’ yaşatacak.
İki seyahat, iki farklı muamele
SAVAŞIN başlamasından kısa bir süre önce Milli Savunma Bakanı
Vecdi Gönül'ün bir Amerika seyahati oldu. Amerika'nın Türkiye'ye bakış açısı aslında bu seyahatin kamuoyuna yansımayan unsurlarında gizliydi.
Vecdi Gönül, Amerika'da hiç de
‘‘hoş’’ karşılanmadı. Özellikle de Genelkurmay Başkanı
Hilmi Özkök'ün gezisiyle karşılaştırılınca. Hatırlayacaksınız, Orgeneral
Özkök, ABD gezisinde devlet başkanı gibi ağırlanmış, ülke içindeki seyahatleri için kendisine özel bir uçak tahsis edilmiş, gelişinde ve gidişinde gümrükten geçirilmemiş, son derece iyi ağırlanmıştı. Çünkü o günler daha Türkiye'nin tavrı net değildi ve pozitif gibiydi. Ancak
Vecdi Gönül'ün gidişi hiç böyle olmadı.
Gönül, ABD'de Türkiyeli bir bakan gibi değil, sıradan bir vatandaş gibi karşılandı. Randevular verilmedi, beklenen görüşmeler yapılmadı.
Ve dönüşte havaalanında didik didik arandı.
Gönül'e yapılan bu muamele, Amerika Birleşik Devletleri ile Türkiye arasındaki ilişkilerin de barometresi olarak algılanabilir.
Barometrenin bugün daha kabul edilebilir bir basınç seviyesine geldiğini söylemek ise zor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sorun çıkaranları değil, sorun çıkarmayanları adam yerine koyduğumuz zaman.