ABD ve ‘Red Neck’ dönemi

AMERİKA Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçisi Robert Pearson'ın ‘‘sömürge valisi’’ tavrından duyduğum rahatsızlığı daha önce dile getirmiştim.

Ama ben Pearson'dan çok, Pearson ‘‘ıslık çalınca’’ koşa koşa kapısına gidenlere kızıyordum. Siyasetçisinden işadamına herkes ABD Büyükelçisi tarafından ‘‘bilgilendirilmeye’’ pek bir meraklıydı.

Hadi işadamı neyse ama siyasetçilerin ABD Büyükelçiliği'nin kapısında ‘‘kuyruğa’’ girmelerine hiç anlam veremedim.

Hatta çok ‘‘aşağılayıcı’’ buldum. Bunu da yazdım.

ABD Büyükelçisi bu yazılanı okudu mu bilmiyorum.

Ama Türkiye'nin ‘‘önde gelenlerini’’ ayağına çağırmaktan mutlu olduğu kesin olmalı ki, ‘‘diplomatik nezaket’’ sınırlarını zorlamaya başladı.

Ve son olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Bülent Arınç'ı arayarak, ‘‘bilgi vermek üzere’’ Amerikan Büyükelçiliği'ne davet etti.

Oysa ‘‘nezaket’’, büyükelçinin bilgi vermek üzere Meclis Başkanı'na gitmesini gerektirirdi.

Yani ‘‘normal’’ bir ülkenin büyükelçisi, bu ülkenin ‘‘üstten ikinci’’ makamı olan Meclis Başkanı'nı arar ve ‘‘Bilgi vermek üzere makamınıza gelmek istiyorum’’ diyerek randevu alırdı.

Ama ABD Büyükelçisi böyle yapmadı.

Meclis Başkanı'nı ‘‘ayağına’’ davet etti.

Gerçi Amerika'nın bugünkü yönetimine bakıldığında bu normaldi.

Başkanı televizyona çıkıp, düşman bile olsa başka bir ülkenin başkanına ‘‘I am sick and tired of Saddam Hüseyin’’ derse, büyükelçisi de ‘‘dost ve müttefik’’ bir ülkenin Meclis Başkanı'nı ‘‘ayağına’’ çağırabilirdi.

Ama en sonunda ABD Büyükelçisi Pearson'a birisi ‘‘had’’ hatırlatması yaptı.

Meclis Başkanı Bülent Arınç, Pearson'ın bu ‘‘küstah’’ davetini, terbiyeli bir biçimde ‘‘Kusura bakmayın işim var’’ diyerek geri çevirdi.

Aynı şekilde ‘‘küstah’’ bir biçimde davet edilen Meclis Dışişleri, Milli Savunma, Plan ve Bütçe ile İnsan Hakları komisyonları başkanları da daveti geri çevirdiler.

Pearson, bu kez baltayı taşa vurdu. Belki bundan böyle bir miktar ‘‘nezaket’’ sahibi olmayı başarır.

NOT: Yazıda kullanılan ‘‘I am sick and tired of Saddam Hüseyin’’ cümlesi, Türkçe'ye ‘‘Saddam'dan illallah dedim’’ veya ‘‘Bu Saddam'dan bıktım usandım’’ şeklinde çevrilebilir ve biraz argo bir terimdir. Başlıktaki ‘‘Red Neck’’ sözcüğü ise Amerika'da ‘‘Hanzo’’ anlamında kullanılabilir.

Fenerbahçe'nin Revivo kárı 200 bin dolar


FENERBAHÇE yönetimi, eski futbolcuları Haim Revivo'nun Galatasaray'la anlaşmasından sonra biraz yaygara yapmaya hazırlanıyor.

Sözleşmenin imzalanmasının ardından Başkan Aziz Yıldırım, Galatasaray Başkanı Özhan Canaydın'ı arayarak, ‘‘Centilmenlik bu mu, biz de Hasan'ı mı aalım?’’ diyor.

Yapılan işin centilmenlik dışı bir tarafı yok.Hatta biraz fazla centilmence yapılmış bir transfer.

Fenerbahçe yönetimi ise aslında ‘‘tribünlere’’ oynuyor.

Çünkü bütün Fenerbahçe yönetimi biliyordu ki, Revivo ile mukavele feshedilince, Revivo Galatasaray'a gidecek.

Hatta Fenerbahçe bunu öylesine iyi biliyordu ki, Revivo'nun fesih anlaşmasına bununla ilgili bir madde bile koydu.

Revivo eğer Galatasaray'a giderse Fenerbahçe'den alacağı miktardan 200 bin dolar indirim yapılacaktı. Yani Fenerbahçe, Revivo'yu Galatasaray'a 200 bin dolara sattı.

Bunu da sözleşmeye yazdı.

Bana sorarsanız akıllıca da bir iş yaptı. Borçlu olduğu ve beş para alamayacağı bir adamdan epey para kopardı.

Şimdi ise taraftar tepkisinden korktukları için çıkıp ‘‘ağlıyorlar’’.

Hiç yapmasınlar.

Herkes biliyordu ki, Revivo Fenerbahçe'den ‘‘kurtulur kurtulmaz’’ Galatasaray'a gelecek.

Herkesin bildiğini eğer bir Fenerbahçe yönetimi bilmiyorduysa, ayıp...

Bu mu geçmişiyle gurur duyan millet!


TÜRKİYE'nin en büyük gazetesi yazıyor, bir caminin trilyonluk çinileri göz göre göre çalınıyor.

Kimsenin kılı kıpardamıyor.

Bu durumu tanımlayacak ünlemler var ama bizim de ‘‘ilkelerimiz’’ var, yazamıyoruz.

Murat Bardakçı, ‘‘Bu caminin çinileri çalınacak’’ diye yazdı, önlem alınmadı.

Çiniler çalındı.

Hürriyet, ‘‘Çiniler çalınacak dedik çalındı’’ diye yazdı.

Kimse tınmadı.

Ve aynı caminin geri kalan çinileri de çalındı.

Hálá kimsenin umurunda değil.

Asıl büyük rezalet ise, Hırsızlık Masası soygunu Hürriyet'ten öğreniyor. Yani Hürriyet yazmasa soygundan dahi haberleri olmayacak.

Ve bu ülkenin insanı geçmişine bağlı, bu ülkenin insanı tarihine saygılı, bu ülkenin manevi değerleri güçlü...

Hadi canım, kimi kandırıyorsunuz!

Bunların hepsi palavra.

Ya da en azından artık öyle olmuş.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?


Futbolcuların dinsel kimlikleri, başka bir takıma transfer olunca konu edilmeye başlanmadığı zaman.
Yazarın Tüm Yazıları