IRAK'ta gerilim tırmandıkça Türkiye huzursuz oluyor. Eylül gündeminde yer alan, ancak her an ileri bir tarihe ertelenebilecek Irak'a asker gönderme tezkeresi de daha çok tartışılır hale geliyor.
Herkes gelişmeleri kendi meşrebince yorumluyor. Benim gibi Irak'a asker göndermenin Türkiye'nin çıkarına olacağını savunanlar veya başka nedenlerle göndermekten yana olanlar, ‘‘Bakın orada yokuz ve aleyhimize gelişmeler oluyor’’ derken, tezkereye karşı olanlar ‘‘Orası tam bir bataklık. Bizim ne işimiz var orada’’ noktasına geliyorlar.
Büyük devlet olmanın, bölgesel ve global güç olmayı gerektirdiğini, kurutmak üzere bataklığa girmeyi gerektirdiğini hesaba katmıyorlar ve ‘‘tavşan pisliği’’ siyasetini sürdürmek istiyorlar.
Bu arada dün ziyaretime gelen bir Amerikalı yetkiliyle konuyu tartıştık. ‘‘Savaş öncesinde ilk tezkere için ABD'nin sıkı bir markajı vardı. Bu kez ise böyle bir tavır yok’’ diyerek, bunun nedenini sordum.
‘‘Bu bizim konumuz değil. Bu Türkiye'nin kendi kararı. Türkiye kendi çıkarlarını düşünecek, hesaplayacak, bir karar verecek. Ortada bizim müdahil olmamızı gerektirecek bir durum yok. Mesele bizim meselemiz değil, sizin meseleniz. Biz zaten Irak'tayız’’ dedi.
Amerikan yönetiminin bu konuda Türkiye'ye yaklaşımının hem Türkiye'de, hem de ABD'de yanlış değerlendirildiğini söyledi. ‘‘Bir pazarlık görüntüsü Türkiye'yi yıpratıyor. Burada karar verecek olanları da sıkıntıya sokuyor. Amerika'da da negatif bir görüntü ortaya çıkarıyor’’ dedi.
Bu nedenle ABD yönetimi bu kez Türkiye'ye baskı kurmuyor.
Bu izlenimden öylesine kaçınıyorlar ki, tezkerenin akıbeti tam olarak ortaya çıkıncaya kadar Türkiye'yi üst düzey bir Amerikalı yetkili ziyaret etmeyecek. Kapalı kapılar ardında baskı yapılıyormuş görüntüsünden kesinlikle kaçınılacak.
Amerikalı yetkiliyle paylaştığımız fikir ise Türkiye ve Amerika'nın ilk kez bir işbirliğine bu kadar ihtiyaç duyduğuydu.
Son yüzyıl içinde, iki ülkenin bölgede birbirine bu kadar muhtaç olduğu başka bir dönem olmamıştı.
Özürlülerden para alınmayacak
ADALET Bakanlığı'nın özürlü personel alımı için açtığı sınava katılacak olanlardan 35'er milyon lira sınav ücreti alınmasını eleştirmiş ve bu konuda Adalet Bakanı'ndan ricacı olmuştum. Bakan Çiçek de ‘‘Haklısınız ama sınavı Milli Eğitim Bakanlığı yapıyor, parayı da onlar alıyor. Sayın Çelik'le konuştum. Bir formül arıyoruz’’ demişti.
Önceki gün tam yazılarımı bitirdim, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik aradı.
‘‘Sayın Altaylı, yazılarınızı dikkatle takip ettim. Merak etmeyin bu para alınmayacak’’ dedi.
Milli Eğitim Bakanlığı sınav için alınacak ücreti 35 milyon liradan 25 milyon liraya düşürmüş. Bu paranın da Fak Fuk Fon olarak bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu'ndan ödenmesi için Fon'un bağlı olduğu Beşir Atalay ile mutabakat sağlanmış.
Bir köşe yazısıyla gündeme gelen konuyu, üç bakan güzel bir koordinasyonla çözdüler.
Üçüne de teşekkür ediyorum.
Uzanlar unutulmaya çalışıyorlar
UZAN Ailesi kadar Türkiye'yi iyi tanıyan aile yok herhalde. Günlerdir aranıyor ama bir türlü teslim olmuyorlar.
Çünkü biliyorlar ki, Türkiye'de kamuoyunun ilgisi ve tepkisi birkaç günlüktür.
İşi soğutup tavsatıp, ilginin azalmasını bekleyip öyle ortaya çıkacaklar..
Bu arada bazı eski siyasetçilerin de Uzanlar için devreye girdiği ve pazarlık yapmaya çalıştığı iddiaları dolaşıyor.
Türkiye burası her şey olur.
Ancak ben yine de Türkiye'de bazı şeylerin artık değişeceğine inanmak istiyorum.
Ama değişsin değişmesin benim bu konuya ilgim kaybolmayacak.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Uzanlar gibilerinin Türkiye'deki rejimin dibine dinamit koyduğunu, Uzanlar'dan medet uman bazı dangalaklar da anladığı zaman.