AB raporu taklitle savaş istiyor

ÖNCEKİ hafta bu köşede, bir Türk işadamının taklit ürünlere karşı açtığı savaşta, yargı tarafından nasıl ‘yalnız’ bırakıldığını ve Türk yargısından nasıl ‘çifte standartlı’ kararlar çıktığını yazdım.

Bu yazıya ‘ses’ veren olmadı. Zaten beklemiyordum da.

Bu arada bir gelişme daha oldu, aynı işadamının bir üst mahkemeye yaptığı itiraz da reddedildi. Yani İstanbul’da yargı taklitçiyi, fikir hakkını gasp eden taklitçiyi korudu. Bu nedenle de Türkiye bir ‘taklit ürünler cenneti’.

Louis Vuitton’un, Prada’nın, Gucci’nin, Lacoste’un, Chanel’in ve daha onlarca markanın ‘taklit’ ürünlerini İstanbul’un çarşı pazarlarında bulmak mümkün. Çünkü bunların üretim maliyeti yüz dolar; ama üzerinde marka maliyeti diye bir şey var. Dünya çapında tanıtım yapmak, defileler düzenlemek, pahalı mankenleri kullanmak ve hepsinden öte bunların dizaynı için ciddi bir maliyete katlanmak. Sonunda ortaya çıkan markayı da pahalı bir fiyata satmak. Ancak Türkiye’de bütün bunlar göz ardı edildiği için Türkiye taklit cenneti.

Bu bakış açısıyla ‘Elin gávuruna para mı kazandıracağız! Üç kuruşluk malı bize dünyanın parasına satıyorlar. Yaparız taklidini para memlekette kalır’ düşüncesi hakim. İyi de, paranın memlekette kalmasını istiyorsan bu markaları alma. Yerli malı al. Hayır. Olmaz. Moda takip edilecek, marka giyilecek ama bunun bedeli ödenmeyecek. Taklidi alınacak.

Hak mı bu?

Sen markaya bu kadar değer verirsen, elbette senin ülkenden de marka çıkmaz. Onun içinde hayat boyu elin ‘hamallığını’ yapar, fasoncu kalırsın.

İhracatın da gıdım gıdım artar.

Burada en önemli iş yargıda. Yargı bu konuda Batı standartlarında karar vermediği müddetçe bu sorun sürer gider.

Bilmem, taklitçileri koruyan hákimlerimiz AB İlerleme Raporu’nu hiç okudular mı?

Çünkü bir bölümünde ‘taklit üretimi engelleyin’ çağrısı var.

Bu çağrının gereğini yerine getirecek olan ise Meclis değil yargı.

Mertçe yanıt verin

SAĞDA
solda bazı yazarları okuyorum, inanasım gelmiyor. Mehmet Emin Karamehmet’in ‘hamisi, koruyucusu’ kesilmişler neredeyse. Okur tepkisinden korkmasalar haklı çıktığım için bana sövecekler. Yok bilmem kaç kişiye iş veriyormuş, yok adam batarsa mutlu mu olacakmışız. Bana ne yahu. Adam zaten batmış. Benim paramla batmamış numarası yapıyor. Karamehmet’i korumaya, kollamaya çalışanlara ‘mertçe’ yanıt vermeleri için bir tek soru soracağım. Devlete, millete 6 milyar dolar borç takan, bunu ödememek için türlü numara yapan, yalandan sözleşmelere imza atan Mehmet Emin Karamehmet değil de Aydın Doğan olsaydı ne yazardınız? Aydın Doğan bırakın 6 milyar dolar borç takmak, bırakın bankasını boşaltmak, POAŞ’ın kendisine sonradan satılan küçük bir bölümünden kaynaklanan borcunun vadesini, üstelik de faiziyle birlikte uzatmak için bir anlaşma yapınca kıyametler koptu. O kıyameti koparanlar, bugün Mehmet Emin Karamehmet için ‘acındırma’ kampanyası yürütenlerle aynı kişiler. Hem 6 milyar doları ‘lüplet’, hem de ‘acındırma kampanyasının’ öznesi ol. Vallahi bana 6 milyar dolar verin, acıma macıma istemem.

Kendi yağımla kavrulur giderim.

Kök hücrelere devam

VATAN
Gazetesi’nin manşetleri ile benim yazılar pek bir benzeşir oldu. Dün onlar da ‘kök hücre’ konusuna girmişler. Ben bugün de kök hücreyle ilgili öğrendiklerimi aktarmaya devam edeceğim. bulunan kök hücrenin ‘kanser tedavisi’nde kullanımının geçmişi oldukça eski. ‘İlik nakli’ diye bildiğimiz işlem, aslında bir anlamda kök hücrelerin kullanımı ile kan sisteminin yenilenmesi.

Ancak gelişmeler, kök hücrelerin diğer kanser türlerinin tedavisinde de kullanılmasının yakında mümkün olacağını gösteriyor. Kanser, kanserli hücrelerin bağışıklık sistemini yanıltmasıyla ‘gelişen’ bir hastalık. Bağışıklık sistemi, kanserli hücreleri düşman olarak görmeyince yok edemiyor ve kanser büyümeye başlıyor. Kök hücrelerin ‘yeniden programlanmasıyla’ ve vücuttaki kanserli dokuyla tanıştırılmasıyla, bu kanserli hücrelere saldıracak ve kısa sürede yok edecek, üstelik de başka hiçbir organa zarar vermeyecek ‘asker hücrelerin’ yapılması yakın bir gelecekte mümkün olacak. Sadece bu mu?

Diyabet hastaları için de kök hücreler büyük bir umut ışığı olabilir.

Diyabetin bir tipinde hastalığın nedeni, bağışıklık sisteminin ensülin salgılayan hücreleri ‘düşman zannederek’ saldırıp yok etmesi. Kök hücre tedavisiyle, yok olan ensülin salgılayıcıların yeniden yerine konulması mümkün olacak. Tek sorun, bağışıklık sisteminin bunları yeniden yok etmesini engellemek. Bu da pek yakında mümkün olabilecek bir gelişme olarak görülüyor. Tabii kimsenin ‘boş yere’ umutlanmasını da istemem.

Bütün bunlar henüz deney aşamasında. Büyük gelişmeler var; ama kök hücrelerle kalbin güçlendirilmesi dışında yaygın klinik kullanıma hazır hale geleni yok. Ancak önümüzdeki 10 yıllar içinde hepsinin, insanların ‘kaliteli ömrünü’ uzatmak için elimizin altında olacağı da bir gerçek.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Namuslulara namussuz, namussuzlara namuslu muamelesi yapmadığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları