İNSANIN tanıdığı için mutlu olduğu insanlar vardır. Benim için onlardan biri de Gürtay Kıpçak'tır.
Çok sevgili dostum, o Gürtay Kıpçak bir e.posta yollamış. Fakir ülkelerle zengin ülkeler arasındaki farkın nereden kaynaklandığını anlatıyor. Yerim yettiğince aktarıyorum:
‘‘Zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki fark, ülkelerin eskiye dayanmasıyla ilgili değildir. İlgili olsaydı binlerce yıllık geçmişi olan Mısır, Hindistan gibi ülkeler zengin olurdu. Oysa Avustralya, Yeni Zelanda gibi geçmişi 150 yılı bulmayan ülkeler Mısır'dan da, Hindistan'dan da zengin.
Bir ülkenin zenginliği o ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklarla da ilgili değildir. Japonya'nın zaten küçük olan yüzölçümünün yüzde 80'i dağlar ve tarıma uygun olmayan alanlardan oluşur. Ama buna karşın Japonya yüzen bir fabrika gibi dünyanın her yeriden aldığı hammaddeleri işleyerek, dünyanın her yerine satar ve dünyanın en zengin ülkesi olur. Keza İsviçre. Tek bir kakao ağacı bile olmayan İsviçre dünyanın en iyi çikolatalarını üretir. Son derece sınırlı tarım arazilerinde son derece pahalı ve kaliteli gıda üretimi yapar.
Fakir ülkelerdeki şirketlerin yöneticileriyle diyalog halinde olan gelişmiş ülkelerdeki meslektaşları aralarında bilgi açısından bir fark olmadığını söyler hep.
Renk ve ırk da çok önemli değildir. Çünkü her renk ve ırktan insan gelişmiş ülkelere göçmen olarak gidip, oralarda büyük başarılar elde eder ve hatta o ülkelerin gelişmişliğine katkıda bulunurlar.
Peki fark nerededir?
Fark ülke insanlarının tavrında. Eğitiminde ve kültüründe. Gelişmiş ülke vatandaşlarının, gelişmemiş ülke vatandaşlarından çok basit 9 farklılıkları var:
1. Kesin etik değerler
2. Dürüstlük
3. Sorumluluk
4. Kural ve yasalara saygı
5. Diğer yurttaşların haklarına saygı
6. Çalışma şevki
7. Tasarruf etme ve yatırım yapma arzusu
8. Büyük işler yapma isteği
9. Dakiklik
Gelişmiş ülkelerde yurttaşların yüzde 80'i bu 9 unsura sahip. Gelişmemiş ülkelerde ise oran tam tersi.’’
Çok basit 9 fark ama sonuca etkisi büyük. Okuyun şu 9 farkı ve bir gün gelişmiş bir ülke olup olamayacağımıza birlikte karar verelim.
İyi belediye başkanı, kötü Galatasaraylı
GALATASARAY Spor Kulübü Başkanı ve yönetim kurulu son derece doğru bir karara imza atarak ligde geri kalan maçlarını Olimpiyat Stadı'nda oynayacaklarını açıkladılar..
Ağızlarına sağlık.
Belediye başkanı olarak dört dörtlük hizmetler yapan Mustafa Sarıgül, bir Galatasaraylı olarak sınıfta kaldı. Üstelik de hem kulübünü, hem de kulübün yönetimini zor durumda bırakarak.
Sarıgül,‘‘hayali’’ bir projeyle ortaya çıktı. Nerede?
Her pazar akşamı Galatasaray Başkanı'na ve yöneticilerine ‘‘sövülen’’, küfürlerin havada uçuştuğu Telegol adlı bir televizyon programında. Oysa iyi bir Galatasaraylı, ki Sarıgül geçmişte yaptığı büyük hizmetlerle öyleydi, bu projeyle ‘‘küfür’’ programına değil, yönetimin, olmadı Divan'ın, o da olmadı Genel Kurul'un karşısına çıkardı.
Gelelim projeye. Bilmem kaç yüz dönüm arazi Milli Emlak'tan Belediye'ye devredilecek, bunun yüz dönümü Galatasaray'a stat yapılacak. Elde olan tek şey bir resim. Gerisi hikaye. Arazinin geri kalanın ne olacağını, buradan kimin ne rant elde edeceğini sormuyorum bile! Ama bu arazinin Milli Emlak'tan alınması bile başlı başına yıllarca sürecek bir prosedür. Olimpiyat Stadı'nın yolu yapılamazken, bu arazi alınacak, buraya yol iz bağlanacak. Çevre düzenlenecek. Stat yapılacak. Her şey yolunda giderse en az 5 yıl, belki de 10. Ali Sami Yen'e dönmek ise tam olmayacak iş. Satılmış bilet sayısı Ali Sami Yen'in 22 binlik kapasitesinin neredeyse iki mislinden fazla. Üstelik de Ali Sami Yen'in ‘‘eski açık’’ olarak bilinen tribünü çökmek üzere. Durum o kadar kötü ki, bir tehlike ile karşı karşıya kalmamak için buranın kapasitesinin yarısı kadar bilet satılıyor yıllardır.
Üstelik de Galatasaray ‘‘Yenisini yapacağım’’ diyerek buradan çıkmış şimdi ‘‘Yapamadık’’ deyip dönecek öyle mi?
Yok öyle şey.
Fatih Terim'in gidip Ali Sami Yen'i gezmesi bile bence yanlış.
‘‘Benim işim değil’’ deyip bu topa hiç girmemesi gerekirdi.
Ama gitti. Gitmekle de yetinmedi, ‘‘Bence uygun’’ diyerek yönetimi öfkeli taraftar karşısında zor durumda bıraktı.
Yönetimin bu proje bile denmeyecek hayalle ilgili yanıtı doğrudur. Ancak işlerin bu hale gelmesinin sorumlusu da yine bu yönetimin aczidir.