70 bin için 1 milyon harcanır mı?

ELİMDE Türk Eğitim Derneği’nin bir raporu var. ‘Üniversiteye girişteki alan ve katsayı uygulamasının endüstriyel ve teknik eğitim üzerindeki etkileri’ başlıklı raporu Ömer Kayır hazırlamış.

1998 yılında yasalaşıp 1999 yılında uygulamasına geçilen ve bugün tekrar değiştirilmek istenen sistemi inceliyor.

Raporun bir paragrafı durumu anlatmaya yeterli:

‘Uygulamanın meslek liseleri açısından ilk neticesi, bu okullara dönük rağbetin kırılması ve bu okulların cazibesini büyük ölçüde yitirmesidir. Bu durumun sonucu olarak, meslek liselerinde öğrenci sayısında ve daha da önemlisi öğrenci kalitesinde bir düşüşün meydana gelmesi kaçınılmazdı. Nitekim böyle de olmuştur.’

Yani imam hatip liselerinin önünü kesmek için başlatılan uygulama, aslında Türkiye’nin büyük önem verdiği meslek liselerinin de önünü kesmiş.

Bunu çağdaşlığından şüphe duymamızın mümkün olmadığı TED’in raporu söylüyor.

Yani Türkiye, sayıları 70 bin civarında olan ve bir bölümünün rejim karşıtı olduğu düşünülen imam hatip lisesi öğrencileri için, toplamı 1 milyonu aşan ve Türkiye’nin işgücü, sanayisi, ekonomisi için büyük önem taşıyan meslek liselilerini ‘kurban’ etmiş.

Türkiye ne yazık ki rejimi koruma adı altında kaynaklarını, insanlarını, gençlerini harcıyor.

Birtakım ‘facelmeci’ ve ‘akıl dışı’ tedbirlerle rejimi korumaya çalıştığımızı düşünüyoruz.

Rejime en büyük zararı, bu tedbirlerden mağdur olan kitlelerin verdiğini hiç düşünmeden.

Duble yol mu dediniz!

BU
memlekette hiçbir iş programlı bir biçimde doğru düzgün yapılmaz mı?

Yanıtı biliyoruz. Yapılmaz. Yapmazlar...

Kendi derdimi yazıyorum zannetmeyin, saçmalığı yazıyorum.

Benim eve giden bir yol var.

Hayli yıpranmış bir yol.

Bir ay kadar önce bu yol kapatıldı ve yolda asfaltı kazımaya başladılar.

Her gün bu yolu kullanan çoğunluğu kamyon binlerce aracı da bir servis yoluna verdiler.

Berbat durumdaki servis yoluna razı olduk. Çünkü yolumuz yapılacaktı.

20 gün önce asfaltın kazınması durdu.

Hiçbir çalışma yok ve ağır bir trafik servis yolunda. Çoluğumuz çocuğumuz kamyonların, tankerlerin arasında her gün o berbat yoldan gidip geliyor.

Yolda ise en küçük bir çalışma yok.

Bu Türkiye için son derece tipik bir durum.

Bir işe başlıyoruz, ama o işi hiçbir zaman layığıyla tamamlamıyoruz.

Bir iş programı yok.

Başlayalım, gerisi Allah kerim diyorsunuz ve olan vatandaşa oluyor.

Bugün benim evimin yolunda, yarın başka yerde.

Kafa bu.

Bu ülkede geçmişte her şeye rağmen en iyi çalışan kurumların başında karayolları geliyordu.

Şimdi o da bitmiş.

AKP ‘duble yollarla’ ülkeyi donatacaktı.

Var olanları bile kapadı.

Ne yediğimizi bilmek hakkımız

GENETİK
olarak oynanmış ya da ‘transgenik’ gıdalarla ilgili uyarılarıma vatandaşlar ‘dehşet’, konunun uzmanları ise ‘Konuyu tam olarak bilmiyorsunuz’ diye tepki gösterdiler.

Uzmanların haklı olduğu bir taraf var.

Konuyu tam olarak bilmiyorum. Ama uzmanlar da konuyu ‘tam olarak’ bilmiyorlar.

Benim derdim de bu.

Gen transferi yoluyla elde edilmiş tohumlardan üretilen gıdaların insan sağlığı üzerindeki etkileri henüz tam olarak bilinmiyor.

Bunların insanlar üzerinde uzun vadede ne gibi etkiler yaptığı netleşmiş değil.

Genel kanaat, risk taşıdıkları yolunda.

Benim derdim ise Türkiye’de bu konuda bir bilinç yaratmak.

Türkiye’nin de bu meseleyi tartışmasını sağlamak.

Üniversitelerimizde bu konularda az sayıda da olsa araştırma yapılıyor.

Ancak konunun önemi ‘bürokratik’ düzeyde algılanmış değil.

Bu ürünlerin denetimi yapılamıyor. Hangi ürünün genetik olarak oynanmış olduğu dahi incelenmiyor.

Oysa tüketicinin bu konuları bilmeye, ne yediği, çocuğuna ne yedirdiği konusunda fikir sahibi olmaya hakkı var.

Daha da önemlisi, transgenik tohumların Türkiye’de giderek yaygın biçimde kullanılması ve üretilmesi, Türkiye’nin tarımda giderek daha da dışa bağımlı hale gelmesine neden olacak.

Bunu da ne yazık ki kimse tartışmıyor.

Bu konuyu da başka yazılarımda ele alacağım.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Toplumsal paranoyanın bireysel paranoyadan daha tehlikeli bir hastalık olduğunu anladığımız zaman.
Yazarın Tüm Yazıları