BAKANLAR Kurulu’nda revizyon artık çok yakın gibi. Başbakan’ın 17 Aralık öncesi siyaseten böyle bir değişikliği doğru bulmadığı, ancak bazı bakanların çalışmasından da ‘uzun süredir’ memnun olmadığı biliniyordu.
Ve değişiklik 17 Aralık sonrasına bırakılmıştı.
Şimdi artık değişiklik kapıda. Başbakan Erdoğan, medyayı ‘oyalamayı’ sevdiği için olsa gerek işi ağırdan alıyor; ama bence kafasındaki plan net.
‘Konuştun da bir bilgi mi aldın’ derseniz yanıtım hayır.
Ama kabineden en az ‘5 bakanın’ gideceği kesin gibi.
Biraz düşünürseniz, bunların ‘kimler’ olabileceğini bulabilirsiniz.
‘3 bakanla’ ilgili ise henüz netleşmiş bir şey yok. Ama ‘sallanıyorlar’.
Değişiklik, giden ve gelenlerle sınırlı olmayacak.
Kabine içinde de bazı ‘yer değişiklikleri’ söz konusu olabilir.
2 bakanın görevlerinin değiştirilmesi gündemde.
Bu arada ‘başmüzakereci’ tartışması ile ‘bakanlık’ tartışmaları yer yer karışıyor.
Abdullah Gül’ün, AB ile yürütülecek müzakerelerin koordinasyonunun Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütülmesi konusundaki ısrarı hálá geçerli.
Ancak yoğun dış gündem nedeniyle Gül, başmüzakereci olmayabilir.
Gül’ün buradaki adayı Ali Babacan.Babacan, kabinede Gül’e en yakın isimlerden biri.
Zaten karakterleri de benziyor.
Eğer Ali Babacan başmüzakereci olursa, kabinede 1 bakanlık daha boşalıyor; çünkü böyle bir durumda Babacan bakan olarak kalmayacak.
Ankara’da hava puslu. Bakanların da, bazı milletvekillerinin de gözüne uyku girmiyor.
AB’de başkanlık sistemi var mı?
ANKARA’da devletin önemli kurumlarından birinin en tepeye yakın yöneticilerinden biriyle sohbet ediyoruz. Laf döndü dolaştı, son günlerin moda konusu ‘başkanlık’ sistemine geldi.
‘Ne düşünüyorsunuz?’ diye sordum.
‘Kurumsal olarak bir şey demem mümkün değil; ama şahsi düşüncelerimi aktarabilirim’ dedi.
Ve hemen bir soru sordu:
‘Biz Avrupa Birliği’ne girmeye çalışıyoruz değil mi?’
‘Evet’ dedim. Bir daha sordu:
‘Peki girmeye çalıştığımız AB’de uygulanan sistem ne?’
‘Fransa dışında başkanlık sistemi yok’ dedim.
‘Madem biz AB’yi örnek alıyoruz, neden böyle bir sistem arayışındayız’ diye fikrini belirtti.
Ve anlattı:
‘Fransa’da farklı bir sistem var. Ama tam olarak başkanlık sistemini iki ülke uyguluyor. Biri ABD, diğeri Rusya. Her ikisi de federal yapılar. Hele ABD’de sistem, kuralları ve kurumlarıyla çok oturmuş. Bunun dışında demokratik bir başkanlık sistemi yok. Bence Türkiye’nin önceliği de bu değil.’
‘Ama hem kuvvetler ayrılığının daha iyi işlemesi, hem de Türkiye’deki insan kaynağının daha iyi değerlendirilmesi açısından bu sistem daha iyi olmaz mı?’ diye soruyorum.
‘Türkiye milletvekilliği diye bir düşünce vardı. Bence o daha iyi. 100 milletvekilini partiler aday gösterir. Oy oranına göre herkes paylaşır. Böylelikle, parti yönetimlerinin ihtiyaç duyduğu insan kaynağı Meclis’e sokulmuş olur. Bugün sistemin işleyişinde aslolan, güçlü ve kaliteli Meclis komisyonlarıdır. Bu komisyonlarda kalite artarsa, bilgi birikimi artarsa sistem çok daha iyi işler. Başkanlık sistemi, sistemi daha iyi işletir diye bir kural yok’ dedi.
Ve bir sakıncayı dile getirdi:
‘Bugünkü parlamento yapısında başkanlık sistemi daha iyi görülebilir. Güçlü başkan. Parlamentoda çoğunluğu olan başkan. Ama ya yarın tersi olursa. Başkanın mensup olduğu parti parlamentoda azınlığa düşürse. Hatta çok parçalı ve başkanı desteklemeyen bir parlamento oluşursa. O zaman, iki kolu bağlı bir başkan ülke için daha mı iyi olur, daha mı kötü olur siz karar verin.’
Türkiye’de hangi konumda olursa olsun herkes kafasında başkanlık sistemini tartışıyor.
Önümüzdeki iki yıl boyunca bu konuyu daha ‘çooook’ tartışacağız gibime geliyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Vakit Gazetesi’nin editörleri, Noel ile yılbaşı arasında 1 haftalık bir fark bulunduğunu idrak edebildikleri zaman.