Birkaç haftadır evinden uzak olan İngiliz arkadaşım Leslie dedi ki; “Of şimdi Londra’da olmak vardı be kızım...”
- Niyeymiş, hani İngiltere’den bıkmıştın, hani herkes kendi küçük dünyasında yaşıyordu, hani herkes şişmandı? Şikayet edip duruyordun? Leslie’nin aniden başgösteren sıla hasretinin sebebi bir sanat projesiymiş. Heyecanla anlatıyor: “Snob sanat manyaklarının bir türlü barışamadığı ama İngiliz halkının bayıldığı bir heykeltıraş var. Çok ünlüdür, adı Antony Gormley.” “Gormley’nin ‘Bir ve Öteki’ diye bir projesi var şu anda: Trafalgar Meydanı’ndaki dördüncü kaidenin üstüne yaşayan heykeller yapıyor. 100 gün 24 saat boyunca, projeye başvuru yapan binlerce İngiliz bir saat boyunca o kaidenin üstüne çıkacak ve ne isterse onu yapacak. Tamamen sıradan İngilizler ama... Oraya çıkman için önemli biri olmana gerek yok. O sırada meydanda olanlar seni izleyecek. Dünyanın herhangi bir yerindeki insan da izleyebilir. Çünkü 24 saat yayın var internetten. Mesela şimdi girip bakabiliriz web sitesinden.” Baktık hakikaten, bir adam kaidenin üstüne sandalyesini koymuş, magazin haberleri okuyordu. “Peki” dedim, “Ya biri soyunursa?” “Aa bak biri kesin soyunur biliyor musun, öyle bir huyumuz vardır! Kaidenin üstündeyken yasal olmayan bir şey yapamazsın sadece, kural bu. Onun dışında istersen İncil’den bir pasaj oku, istersen hükümete söv, istersen kendinden bahset, istersen örgü ör. Özgürsün...”
TAKSİM’DE OLSA NE OLUR?
Gormley, sadece İngiltere’de değil, dünya sanat pazarında da acayip önemli bir isim. Mesela Ömer Koç’un ve Füsun Eczacıbaşı’nın koleksiyonlarında Gormley’nin eserlerinin olduğunu biliyorum. En temel özelliği pespayeleşmeden popülist olabilmesi, sanatı ucuzlaştırmadan ayağa düşürebilmesi... Trafalgar’daki projenin amacı bugünün İngiltere’si nasıl insanlardan oluşuyor, göstermek. Leslie süper parlak bir fikri olan insan ifadesiyle sordu: İstanbul’da, mesela Taksim Meydanı’ndaki yüksek kaidelerden birinde böyle bir proje olsa, kimler çıkıp kendini gösterirdi? Ülkenin elden gittiğini anlatan koyu Kemalist amcayı, cehennem gibi bir hayat yaşadığından bahseden türbanlı kız takip ederdi Sonra meşhur olmak isteyenler kıtıpiyos şarkılar söylerdi kesin. İşsizlikten, ödenmemiş faturalardan, 5 liralık zamlardan, İstanbul trafiğinden yakınan vatandaşlar diye saymaya devam ediyordum ki... A-ah! O da ne? Türkiye’nin hali pür-melali bizim İngiliz’i acayip baydı, öyle bir can havliyle atıldı ki, konuyu değiştirebilmek için ancak şöyle bir soru bulabildi: Kokoreçin yanında genelde ayran mı içiyorsunuz kola mı? Dear Leslie, sen bayıla bayıla geziyorsunuz da burada yaşamak kolay değil işte. Enfes bir sanat eserini, dakikasında yorucu bir siyasi makaleye çevirir burası valla. Al kolanı da otur yanıma, lafım yarım kaldı, biliyorum sana çok ama çok saçma geliyor ama daha askeri mahkemeler şeyini, ıslak imza bilmem nesini, Zahid Akman’ın onurlu kariyerini, Tuğba Özay’ın yedi ceddini filan aktaracaktım. Valla girdi British Airways’in sitesine, gözlerini devire devire Londra biletlerine bakıyor. Bunalttım, gidiyor.
Davos için coşan kalemler Birgün Tayyip Ölürse
Nazlı Ilıcak, Yılmaz Özdil ve Kanat Atkaya geçen hafta Başbakan için “Hani Davos Fatihi’ydin, Sincan’daki katliama sessiz kalıyorsan, nerede kaldı senin Van Minut’lüğün” mealinde yazılar yazdılar. Onlara hemen cevap veriyorum: Burada kaldı! Yani hâlâ keyfini sürebileceği öyle şanlı bir Van Minut saltanatı var ki... Sizin de hakkınızda ne büyük bir kahraman olduğunuzu anlatan taze taze bir One Minute kitabı çıksa daha da parmağınızı başka şey için kımıldatmazsınız. Kaknüs Yayınları’nın piyasaya sürdüğü “Bi Dakka-One Minute” kitabında ne güzellemeler var, anlatamam. Perez’i bitirmiş de, 72 milyonun kaderi o anda değişmiş de...Bu minvalde... Kitabın son bölümünde sanatçıların konuyla ilgili fikirlerine yer verilmiş. İslami cenahın şairlerinden Bülent Ata’nın bu bölümdeki şiirinden bir parça paylaşmazsam çatlarım: “Birgün Tayyip ölürse, cennet çocukları karşılayacak onu/Ona doğru koşup teşekkür etmek/Kucağına çıkmak/Boynuna sarılmak isteyecekler/Bir insan daha ne isteyebilir ki?/O katilin yakasına yapıştı/Hesap sordu/Öldürülen çocukların, annelerin/Masum insanların hesabını.” Durumu gayet net şekilde ortaya koyduğumu düşünüyorum.