Bu Yalan Tango Selim İleri’nin son romanı. Türkiye’de dün de bugün de varolan, okumuşların kabalaştığı, eşsiz bir tahammülsüzlük tablosu ortaya koyuyor.
Böyle bir Pazar günü... Sarıyer’de... Romanlarından bildiğim dahiyane ritmi ve en sefil bir durumu bile büyük bir zarafetle anlatma becerisiyle konuşuyordu. Bir yudum rakı, bir kaşık buğulama şahidimdir ki, bir balıçıkçıda 6 saat boyunca hiç yerimden kalkmadan bir tek Selim İleri için oturabilirim. Oturduk da. Aynen böyle bir Pazar günüydü. Sohbette fasıl Türkiye’deki entelektüeller arasında bugün yaşanan canhıraş sataşmaya geldiğinde “Hah” dedi “Ben de tam bundan bahsediyorum Bu Yalan Tango’da... 80 senedir burada böyle aydın tartışmaları yaşanır. Herkes birbirini etiketler, sonra yoksayar, olmadı yoketmeye çalışır. Ne acı, ne vakit kaybı...” “Bu Yalan Tango” Selim İleri’nin son romanı. İçine sinmeyen romanlar yazmış yaşlı bir yazar olan Fatma Asaf’la Ufuk Işık’ın nehir söyleşisi şeklinde okuyoruz Türkiye’nin modernleşme sürecini. Fatma Asaf, tabiri caizse dükkanı henüz kapatmadan kasadan bir durum raporu çıkarıyor, hem kendini hem de edebiyat dünyasını eleştiriyor. İleri’nin her cümlesini oya gibi işlediği bu kurguda çok gerçeklik payı var bence. Okumuşların kabalaştığı eşsiz bir tahammülsüzlük tablosu ortaya koyuyor. Dün de vardı, işte bugün de var. Selim İleri ki, yıllarca bila ücret yazdığı Cumhuriyet’ten atılıp Zaman Gazetesi’ne geçtiği için bugün “ülküye ihanet etmiş” gibi kör ve tuhaf bir muameleyle karşılaşıyorsa... Selim İleri ki, imza günlerinde alenen patlatılan, dost meclisinde ağızdan kaçan birkaç zehir gibi söz yüzünden kırılıyorsa... Batsın bu yalan tango... Yazdığı roman Sabahattin Ali’den, Nihal Atsız’dan, Eyüboğlulardan, Tanpınar’dan dem vursa da basbayağı bugünü anlatıyor. Türkçe’nin şehvetini bozmadan ehlileştirebilen, kıvamını kaçırmadan bir topaç gibi oynayabilen bu ustanın anlattığı hikayeye kulak vermenin tam vakti. Alın, böyle bir Pazar günü başlayın işte.
Askerin yaptığı resmin rayici nedir?
“Yaşayan Asker Ressamlar” sergilerinin 10’uncusunun açıldığını öğrendiğimde soluğu Harbiye’deki Askeri Müze’de aldım. Hayır, Marmaris’teki ressam paşamızı özlediğimden değil, son zamanlarda mütemadiyen karşıma çıkan asker türünü sistemimden atmak için bir girişimdi benimkisi... Bilimum iddianamelerde adı geçmeyen, gözaltına alınmayan, Silivri’ye gönderilmeyen bir asker türünü hatırlama çabası... Tabii olmadı ama hiç faydası dokunmadı da desem yalan olur. İnsan sergi katalogundaki ressam askerleri tanıtan yazılarda çeşitli kuvvet komutanlarının ne zaman ve kimden resim dersi aldığı gibi ayrıntılarla karşılaşınca gülümsüyor. Örneğin 12 Eylül’ün mimarlarından Oramiral Vural Bayazıt, Faruk Cimok’la resim çalışmış. “Yansımalar” başlığını verdiği tablosuna bakınca Tümgeneral Kenan Koçak’ın da favori ressamının Jackson Pollack olduğunu anlamak güç değil... Askerlerin yaptığı resimler için bir rayiçten sözetmek gerekirse fiyatlar genelde 150-500 lira arasında. Serginin düzenlenmesinde bir hiyerarşi gözetilmemiş, bir kere onu söyleyeyim. Binbaşının yanında tuğgeneralin tablosu duruyor. Fiyat biçilirken de sanıyorum rütbeye bakılmamış çünkü en pahalı tablolar Başçavuş Esat Acet’e aitti. 7500 ve 10 bin lira değerinde at figürlü iki tablo... Ha tabii bu detayı da atlamamak gerek: Kuvvet komutanları Ahmet Çörekçi, Zafer Çamlıca, Vural Bayazıt ve Kenan Koçak’ın tabloları ise satılık değildi. Yanlarına “Koleksiyon” yazan bir etiket yapıştırılmıştı.
İnsanına göre geyik konuları
ACIMASIZLAR İÇİN: Tansu Çiller o kadar şişmanlamış, öyle bakımsızmış ki çok zorunda kalmadıkça yalının giriş katına bile inmiyormuş. Ne hoş kadındı eskiden. Filan. ARAŞTIRMACILAR İÇİN: Şimdiden Bob Dylan konseri için en kıymetli yerden bilet alan Tuncel Kurtiz, Ezel dizisinde Dylan’ın bir şarkısına gönderme yapacak mı? Örneğin “Hayatta bir taş gibi yuvarlanmak, evsiz, sahipsiz, kimsesiz olmak nedir bilir misin yeğen” diyecek mi? Filan.