YOLCULUĞUN sonuna doğru Dışişleri Bakanı’na kafadan sordum...
“Ahmet Bey sizin için sık sık ‘Türkiye’nin Kissinger’ı benzetmesi yapılıyor. En son Oxford’da Margaret Macmillan kullandı. Ne diyorsunuz?” İki gün boyunca Davutoğlu ile en hararetli konuları konuştuk, hiç gerildiğini görmedim. İlk kez sorum karşısında yüzü ekşidi... “Ne diyebilirim ki...” dercesine ellerini açtı... “Kissinger benzetmesi ile sizi övdüklerini düşünüyorlar” dedim... “Farkındayım, ama benzetme doğru değil. Çünkü Kissinger sadece reel politikaya inandı. Oysa ben uluslararası ilişkilerde reel politika kadar ilkeler ve ideallere de inanıyorum...” * * * Haksız değil... Kissinger politik dehasına rağmen Vietnam’dan Latin Amerika’ya en kanlı darbelerin mimarı! Oysa Davutoğlu tüm teorik ve pratik vizyonunu, bölgede ve dünyada ortak çıkarlara dayalı “barış havzası” yaratmak için kullanıyor. Bu yüzden “Yeni Osmanlı” tanımına en az Kissinger benzetmesi kadar karşı. Oxford’da yaptığı “Bölgesel ve Küresel Düzene İlişkin Türk Vizyonu” başlıklı konuşması bu yüzden ayakta alkışlandı. * * * Tarihi dört döneme ayırıyor. 1- Kadim Jeopolitik Dönem. 2- Avrupa Merkezli Sömürgecilik Dönemi... 3- Soğuk Savaş Jeopolitiği Dönemi... Ve son olarak, küreselleşme ile kadim geleneklerin yepyeni şartlarda yeniden harmanlandığı içinde bulunduğumuz dönem... * * * Bu muazzam yeni oluş döneminde geliştirdiği Türk vizyonu şu... Kuzeyde Rusya’dan İngiltere’ye bir hat çizin... Sonra Uzak Asya’da Çin, Hindistan ve Japonya’ya doğru bir hat çizin... Bu iki hattın arasında kalan geniş coğrafyada ekonomisi en güçlü ülke Türkiye. Dolayısıyla Afrika’dan Ortadoğu’ya Kafkaslar’dan Balkanlar’a nerede bir çatışma varsa bu herkesten önce Türkiye’nin sorunu. Çünkü bu coğrafyada meydana gelen her türlü kriz herkesten çok Türkiye’yi etkiliyor. * * * Mesela Amerika’nın Irak’ı işgali, Afganistan, Rusya-Gürcistan, Suriye-Lübnan, İsrail-Filistin, Sırbistan-Bosna, muhtemel bir İran operasyonu... Türkiye hem tarihsel sorumluluğu, hem de bugünkü siyasi ve ekonomik menfaatleri gereği bunların hiçbirine “Bana ne” diyemez... Bu yüzden Irak’ta yeni bir hükümet kurulurken Türkiye, Amerika’dan bile daha fazla rol oynuyor, İsrail ile Suriye arasında arabuluculuk yapıyor, savaşın eşiğinde Davutoğlu Rusya ile Gürcistan’a aynı gün ziyarette bulunuyor, Sırbistan-Bosna sorununda tüm dünyayı şaşırtacak bir biçimde iki taraf da Türkiye’nin arabuluculuğuna güveniyor... Tam da bu sebeple Davutoğlu İran’a karşı bir operasyon ve dışlayıcı yaptırıma karşı. * * * Hiç hayalci değil, zorlukların fazlasıyla farkında... Fakat kısa sürede en zor konuları çözmeyi, en zor tarafları bir araya getirmeyi başardı. İran’la nükleer krizin nasıl çözüleceğini “yazılmamak kaydıyla” anlattı, aynı şekilde Ermenistan’la derin dondurucuya kaldırılan protokollerin tekrar nasıl devreye gireceğini de... Gidiş ve dönüş yolunda uçakta bizzat şahit olduk. Giderken telefonda Bosna ile Sırbistan arasında yaşanan en son krizi çözüyordu, dönerken Irak’ta farklı etnik grupları bir araya getirerek hükümet krizini... * * * Batılı diplomatlar en çok da Sırbistan’ın Türkiye’yi “en güvenilir partner” olarak seçmesine şaşırıyorlar. Hatta biri Sırbistan Başbakanı’na sormuş “Neden biz değil de Türkler?” Cevap şaşırtıcı... “Bizim Türklerle 500 yıllık geçmişimiz var, sizinle o noktaya gelmemiz için çok zaman geçmesi gerekiyor...” Sırplarla çok uzun geçmişimiz var ama bu geçmiş güllük gülistanlık değil. Eğer Türkiye bugün bu geçmişe rağmen Bosna-Sırbistan geriliminde “en güvenilir partner” rolü oynuyorsa bu Davutoğlu’nun vizyonunun neden “Yeni-Osmanlı” olarak nitelenemeyeceğini de gösteriyor... Öyle olsa bırakın güvenmeyi en başta Sırplar karşı çıkar... * * * “Komşularla sıfır problem” derken de arka arkaya vizeleri kaldırıp bölgesel entegrasyonun önünü açarken de Davutoğlu’nun tek bir hedefi var... Bir yandan Türkiye’yi Çin, Hindistan ve Brezilya gibi “merkezi” bir oyuncu yapmak, diğer yandan AB üyeliği ile bölgeyi “barış-istikrar-enerji havzasına” dönüştürmek... İç siyasetteki kısır tartışmalardan bunalmış olabilirsiniz... Ama bu vizyon Türkiye’nin AB üyeliğine “miyop” bakan Avrupalıları bile mest ediyor. Maalesef Davutoğlu’nun “Yeni Türk Vizyonu” dışarıda içeriden daha iyi görünüyor...