Paylaş
Saat tam 13'te öğle yemeği için yaklaşık 40 davetli etrafında yerlerini almış.
İş dünyasının birçok önemli ismi orada.
TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ da var, Vodafone Türkiye CEO'su Attila Vitali de.
Bir yanımda Boydak Holding'in patronu Mustafa Boydak, diğer yanımda HSBC Genel Müdürü Piraye Antika ve Oyak Genel Müdürü Coşkun Ulusoy.
Can Paker, Leyla Alaton ile karşı karşıya.
Masanın bir ucunda Sami Kohen oturuyor, diğer ucunda Ramsey'in patronu Remzi Gür. Dedim ya tüm davetliler orada.
Fakat bir kişi eksik.
O da İstanbul İngiliz Konsolosluğu'nda adına davet düzenlenen İngiltere Dışişleri Bakanı Margaret Beckett.
Bir anlamda masada tek eksik kişi davetin sahibi.
İşin ilginci hemen herkes daha sabahtan davet sahibinin gelemeyeceğini biliyordu.
Fakat anlaşılan hiç kimse onur konuğunun yokluğuna rağmen bu olağan dışı günde İngiliz Büyükelçiliği'ni yalnız bırakmak istemedi.
Nitekim İngiliz Büyükelçi Nick Baird ve konsolos Barbara Hay, İngiltere Dışişleri Bakanı Beckett'in önceki akşam, İran'la İngiltere arasında yaşanan asker krizinden dolayı aniden Ankara'daki görüşmelerini kesip Londra'ya dönmek zorunda kaldığını belirtip tekrar tekrar özür dilediler.
Baird deneyimli bir diplomat olarak 2 saat süren sohbetli yemekte hem Beckett'in yokluğunu aratmamaya hem de konuyu İran'la yaşanan krizden uzak tutmaya çalıştı.
Gerçi herkesin aklı bir anda piyasaları da sarsan krizdeydi ama yine de daha çok Türkiye ile İngiltere arasında sosyal sorumluluk projelerinin nasıl geliştirileceği tartışıldı.
Bense her zaman ki gazetecilik refleksiyle fırsat buldukça İngiliz Büyükelçiye "krizin çözümüne dönük yeni bir gelişme" olup olmadığını sordum.
Oysa dışardan gelen haberler bırakın krizin çözülmesini bu işin savaşa kadar gidebileceği yönündeydi.
Baird endişeli haline rağmen haklı olarak fazla yorum yapmak istemedi. Fakat Türkiye'nin krizin çözülmesi yönünde oynadığı rolden övgüyle bahsetti.
Tam yemekten çıktığımız sıralarda İngiltere Dışişleri Bakanı Margaret Beckett'in İran'la ikili ticari ilişkileri kriz çözülene kadar askıya aldığı haberi geldi.
O zaman İngiliz Büyükelçinin tüm çabasına rağmen endişesini neden gizleyemediğini daha iyi anladım.
Peki gerçekten Ortadoğu'da neler oluyor?
Baksanız bir anda petrol ve altın fiyatları fırladı.
Bu iş sadece bir diplomatik kriz mi yoksa piyasa spekülatörlerinin iddia ettiği gibi İran'la savaşa doğru mu gidiliyor?
Bence cevap iki yaklaşımın arasında bir yerde. Çünkü İran ile İngiltere arasında geçen hafta cuma günü patlayan krizin kökleri çok daha derin.
Her ne kadar İran meseleyi 15 İngiliz askerinin kendi karasularına girmiş olması olarak açıklasa, İngiltere de buna karşılık "askerlerimiz BM şemsiyesi altında kaçakçılıkla mücadele için Irak karasularında bulunuyordu"
dese de burada esas mesele üç-beş askerin karasularını ihlal etmesi değil.
Bir kere İran nükleer silah çalışmaları yüzünden ABD'nin BM üzerinden kendisini adım adım sıkıştırdığını görüyor. Amerika en son geçen hafta Ahmedinecad'ın BM toplantısına katılmasını vize verdirmeyerek engelledi ve İran'a karşı yaptırım kararı çıkardı. Fakat İran için daha da önemlisi bundan kısa bir süre önce Kuzey Irak'ta Amerikan askerleri İranlı diplomatları gözaltına aldı.
Bir anlamda İran, İngiliz askerlerini tutuklayarak hem BM kararına hem de Amerika'nın Kuzey Irak'ta yaptığı operasyona karşı misilleme de bulunuyor.
Dahası "gerilimse al sana gerilim" diyerek karşı atağa geçiyor.
Zaten bu yüzden İran'ın, İngiliz askerleri, kendi tabiriyle "esir alması"
savaşa gidecek sürecin habercisi olarak yorumlandı.
Dolayısıyla İngiliz askerlerinin gerçekten İran ya da Irak karasularında olmasının bu operasyonda hiçbir önemi yok. İran karşı atağa geçmek için bahane arıyordu İngiltere bu bahaneyi İran'a altın tepside sunmuş oldu.
Şimdi kartlar yeniden karılacak.
İngiltere Dışişleri Bakanı Beckett, ticari ilişkileri askıya aldıklarını açıklayarak sertleşme yönünde ilk kartı açtı.
İran ise 15 asker arasında yer alan tek kadın askeri salıvereceğini açıklayarak İngiltere'nin hamlesinden fazla etkilenmediğini deklare etti.
Gerilimin daha da tırmanacağı kesin. Fakat herkesin merak ettiği "bu işin sonu ne olur?"
Eğer dün "yemek masasındaki eksik kişi" ile bir araya gelebilsek, hepinizin aklından geçen soruyu İngiltere Dışişleri Bakanı Margaret Beckett'e bizzat soracaktım.
Ama olmadı. Benim cevabımı merak ediyorsanız hemen söyleyeyim.
Savaş hiç kimsenin işine gelmez. Ama "savaş korkusu" epey insanı memnun eder.
Paylaş