PaylaÅŸ
Düğmeye kim, nasıl bastı?
Ben de dün herkesin merak ettiği bu soruyu, operasyonu ilk andan itibaren bizzat yöneten TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’e sordum.
Hatta bir de espri yaptım.
"Ahmet Bey tam TMSF elindeki yayın organlarını bir bir satarak medyadan çıktı derken, şimdi siz tekrar medya patronu mu oldunuz!"
Ertürk her zaman ki samimi haliyle "inanın aynı ÅŸeyi biz de kendi kendimize soruyoruz" dedi.Â
Çünkü yönetime el koyma kararına giden süreç Ahmet Ertürk için de "sürpriz" olmuş.
"Biliyorsunuz biz TMSF olarak son ana kadar hep Turgay Ciner ve Dinç Bilgin ile yaptığımız satış sözleşmesinin arkasında durduk. Bir ay önce sorsanız böyle bir şeye asla ihtimal vermezdik" diyor.
Peki ne oldu da Ertürk’ün bile ihtimal vermeyeceği sürpriz baskın gerçekleşti?
Her şey yaklaşık 3 hafta önce Sabah Grubu’nun eski patronu Dinç Bilgin’in TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ü ziyareti ile başlamış.
Bilgin ilk defa o gün Ertürk’e, Sabah Grubu’nun yeni patronu Turgay Ciner ile arasında imzalanmış 2002 yılına ait "gizli protokol ve sözleşmelerin" olduğunu söylemiş.
Duydukları karşısında ciddi şaşkınlık geçiren Ertürk haklı olarak Bilgin’den bahsettiği "gizli sözleşme belgelerini" göstermesini istemiş.
Bilgin, "kamu yararını düşünerek bu belgeleri sizinle paylaşmaya hazırım" demiş ve inanılmaz detayda hazırlanmış belgeleri getirmek üzere TMSF’den ayrılmış.
Tekrar buluştuklarında belgeler gerçekten de Bilgin’in elindeymiş.
Hemen uzman bir heyetle 12.06.2002 tarihli protokol ve 8.8.2002 tarihli sözleşmeler incelenmeye alınmış.
Tabii ki ilk iş olarak belgelerin otantik olup olmadığına bakılmış.
Adli Tıp'tan imzaların gerçekliğine ilişkin rapor istenmiş.
Bu arada belgeler incelendikçe Dinç Bilgin’in Turgay Ciner ile aslında en başından itibaren "gizli ortaklık içinde olduğu" anlaşılmış.
Bu da TMSF’nin 2005 yılında Turgay Ciner ile yaptığı satış protokolünü geçersiz kılmış.
Anlayacağınız Dinç Bilgin, bu belgeleri satıştan iki yıl sonra TMSF’ye vererek, sadece Turgay Ciner’i değil, bir anlamda kendisini de ihbar etmiş.
Bunu neden yaptığını ise "hem maruz kaldığı haksızlıklar hem de kamunun zarara uğratılması" ile açıklamış.
İşte bu "sürpriz gelişme" ertesinde, yani tam iki hafta önce TMSF Başkanı Ahmet Ertürk düğmeye basma kararı almış.
Elbette Ertürk düğmeye fiilen basmadan önce konuyu ilgili bakan ve başbakanla paylaşmış.
"Onların ilk tepkisi ne oldu?" diye sordum.
İlk duyduklarında onlar da epey şaşırmış.
Başbakan Erdoğan yaklaşık 10 gün önce gerçekleşen görüşmesinde Ertürk’e; "hukuk çerçevesinde ne yapılması gerekiyorsa sonuna kadar gidin" talimatı vermiş.
Ertürk hemen harekete geçmiş ve geçen hafta Merkez Grubu’nun patronu ve yetkililerini acil bir görüşme için davet etmiş.
O görüşmede taraflar dikkatle tekrar dinlenmiş.
Merkez Grubu, başlangıçta "gizli protokol ve sözleşme" iddialarını kabul etmek istememiş. Fakat belgeler masaya konunca "Dinç Bilgin ile geçmişte bir takım protokoller yaptık ama şu anda bunların hiçbir geçerliliği yok" savunması yapılmış.
TMSF yetkilileri ise "ortak hareket ettiğinizi gösteren belgeler, hileye dayalı ve muvazaalı işlemlerle Fon’u yanılttığınızı gösteriyor. Bu da hukuken daha önce sizinle yaptığımız satış protokolünü geçersiz kılıyor. Bu durumda Fon’un Sabah Grubu’nun yönetimine el koymayası kaçınılmaz" demiş.
"Gizli protokol ve sözleşmeler" karşısında çaresiz kalan Merkez Grubu "biz de bu durumda hukuk savaşı başlatırız" cevabını vermiş.
Nitekim hafta sonu Turgay Ciner hukuki mücadeleye başlamak için geri çekilirken, TMSF 5020 sayılı kanuna dayanarak Sabah Grubu’nun 63 şirketinin yönetimine el koydu.
Şimdi herkes haklı olarak "bundan sonra ne olur?" sorusunu soruyor.
Tahmin edebileceğiniz gibi telefon görüşmemizde ben de Ertürk’e bu soruyu sordum.
Fakat öncesinde "Türkiye’nin ikinci en büyük medya grubunun tam da seçim sürecinde TMSF kontrolüne geçmesi bir çok spekülasyona yol açmayacak mı?" sorusunu ekledim.
Ertürk her iki soruma da çok açık cevap verdi.
"Bir kere zamanlamayı bu şekilde ayarlayan biz değiliz. Eğer Dinç Bilgin bu belgeleri daha önce getirseydi de biz hiçbir şey yapmadan bugünü bekleseydik eleştiriyi hak ederdik. Fakat böyle bir durum söz konusu değil. Bu belgeler bize yaklaşık 3 hafta önce geldi ve bizim için de sürpriz oldu. Ne yapsaydık yani? Türkiye seçim sürecine gidiyor diye hukuk ihlaline göz mü yumsaydık?"
Peki ya bundan sonrası?
Merkez Yayıncılık yürütmenin durdurulması ve iptali talebiyle yargıya başvuracağını açıkladı, TMSF ise yürütmenin durdurulması ihtimali dışında hiçbir şekilde yönetimi bırakmayacağını.
Ertürk, "biz bundan sonrasını geçmişte edindiğimiz tecrübeyi de dikkate alarak en hızlı ve pürüzsüz biçimde yürüteceğiz" diyor.
"Kaç ay içinde ihaleye çıkabilirsiniz?" sorum üzerine, "4 en fazla 6 ay içinde ihaleye hazır hale getiririz" cevabını veriyor.
Tabii satış kararını piyasa koşullarını dikkate alarak, yani en iyi fiyatı alabileceklerine inandıkları dönemde vereceklerini belirtiyor: "Satışla ilgili olarak bizi seçim sürecinin siyasi boyutu değil ekonomik boyutu ilgilendirir."
Nitekim TMSF daha ilk günden Sabah Grubu’nun editöryal bağımsızlığına müdahale etmeyeceğini açıkladı. Mali ve idari konularda TMSF adına yeni atamalar yapılırken, yayın politikasına hiçbir şekilde müdahale edilmeyeceği güvencesi verildi.
Ertürk sohbetimiz sırasında ısrarla "Sabah Grubu’nun yayın politikası ve yayın kadrosu aynen devam ediyor. Kimse bizden parti komiseri gibi birilerini atamamızı beklemesin. Zaten mevcut yayın kadrosu ile de bu doğrultuda konuştuk ve yolumuza devam ediyoruz" dedi.
PaylaÅŸ