ARİSTO “İnsan doğası gereği politik bir hayvandır” der.
Amacı insanoğlunun tarih boyunca birlikte yaşama ve sosyalleşme ihtiyacını “political animal” kavramıyla daha güçlü vurgulamaktır.
Amerikalılar gündelik dilde “political animal” sözünü bir adım daha ileri götürürler. Bazı liderlerin adeta hayvani içgüdülerle siyaset yaptığını anlatmak için “O bir politik hayvan” tabirini kullanırlar. Öğrencilik yıllarımda Amerika’da o kadar çok insandan Bill Clinton için “O bir politik hayvan” tabirini duydum ki... * * * Eğitimi, tecrübesi ve bütün siyasi hırsına rağmen aynı tabir Clinton’ın yardımcısı Al Gore için asla kullanılmadı mesela. Ya da baba ve oğul Bush için. Çünkü onlar için siyaset varoluşsal değil. Şu ya da bu sebeple hayat yolculuğunda uğradıkları bir istasyon... Oysa hayvani içgüdülerle siyaset yapanlar için yolculuğun kendisi bir siyaset. Bir varolma biçimi... * * * Bakın Clinton’a güya başkanlıktan emekli oldu ama o hâlâ siyasi bir star. Oysa Al Gore başkanlık seçimini kaybedince çevre üzerinden kendisini yeniden var etmeye çalışıyor... Çünkü hamurunda yok. Prof. Scott Shane “Girişimci ve Lider Doğanlar” kitabında bu durumu genlerle izah ediyor. Genetik yapınız kaderiniz olmasa da kaderinizi tahminlerinizin ötesinde belirliyor. Spordan sanata, inançtan inançsızlığa hemen her şey genlerinizde gizli. Mesela Bush’lar. Amerika’nın en zengin, en köklü ailesi... Baba-oğul-kardeş hepsi siyasetle ilgili, vali de oldular, başkan da ama hepsi o kadar... * * * Peki, Türkiye’de “political animal” tabirini en çok hak eden siyasetçi kim? Hiç kuşkusuz Tayyip Erdoğan. Tayyip Bey bu yazıyı okursa “Politik hayvan sensin” diye çıkışabilir, hiç fark etmez. Çünkü istesem de olamam. Hayvani içgüdülerle gazeteciliğe ‘evet’ diyebilirim. Hayvani içgüdülerle siyaset yapmak her babayiğidin harcı değil. Bakın onca siyasi lider var ama Erdoğan anketlerde her zaman açık ara önde. Sadece muhalif liderlerin değil kendi partisinin bile önünde. * * * Siyasette şans, konjonktür, çevre koşulları elbette önemlidir. Ama parlak başarı ona ancak tutkuyla sarılmasını bilene gelir. Politik hayvanlar akılcı değil duygusaldır, ama duygularına sezgileri yön verir. Siz bir adımın hesabını yaparken onlar üç adım öndedir. Erdoğan’ın çok kısa sürede çok önemli projelere imza atabilmesi de bu özelliğinden yaptığı onca olumlu iş arasında hırçınlığı, özeleştiriden uzak kavgacılığı da... Kimi zaman ben de “Keşke böyle yapmasa” diyorum. Ama sonra hayvani içgüdülerle siyaset yapan bir lider olduğunu hatırlayıp “İstese de başka türlü yapamaz” noktasına geliyorum. Bir gün tutsa ikinci gün patlar... Nitekim patlıyor da... * * * Fakat her türlü şaşırtmaya devam ediyor. Çünkü durmuyor, durmak bilmiyor... Bir gün Romanlardan özür diliyor ertesi gün “Kaçak Ermenileri kovmaktan” söz ediyor... Biliyorum kafa karıştırıcı ama ikisi de aynı Erdoğan. Çünkü o, Türkiye’de hayvani içgüdülerle siyaset yapan tek adam...